Denge

Resim kâğıdı… Kuru pastel boyalarla çizilmiş gecenin karanlığını aydınlatan lunapark… En önde palyaçodan balon alan çocuklar… Dönme dolabın sağında solunda atlıkarınca, balerin, arkalarında çarpışan arabalar… Resim kağıdının yanında kurşun kalem… Küçük bir el kalemi aldı. Anaokulu çağında kız çocuğu… Yanında yedi sekiz yaşlarında erkek çocuğu… Kız, palyaçonun tuttuğu iplerden birinin ucuna düzgün yuvarlak çizmeye çalışırken kalemi kaçırdı. Düz çizgi… “Off abi” Abisi kızarak kalemi elinden aldı. Masadaki müsvedde kağıdını resim kağıdının üzerine çekti. “Dikkatle bak, öğren” Kağıt üzerine yuvarlak çizdi. Kız hevesle kalemi aldı. Arkalarında elinde bir tabak kurabiyeyle kadın belirdi. Çocuklar kadını fark etmediler. Abi kollarını kovuşturmuş bıkkın bıkkın kardeşini yuvarlak çizerken izliyordu. Kadın çocuğun başını sevip tabağı masaya bıraktı. “Burak, kardeşinin resmi seçilirse panoya asılacak.” Kadının lafı bitmişti ki kız kalemi kaçırdı. Upuzun düz çizgi… Burak öfkeyle silgiyi alıp yuvarlakları sildi. Kadın odadan çıktı. Burak müsvedde kağıtta birkaç kez daha yuvarlak çizdi, anlattı ama kardeşi yuvarlağı yapamıyordu. En sonunda Burak sinirlenip “Anlatıyorum, anlatıyorum yapamıyorsun neden! İnadına yapmıyorsun değil mi Burçin” diyerek kafasına vurdu. Kardeşi ağlaya ağlaya odadan çıktı. Burak da peşinden gidiyordu ki dışarıdan seslenildi. “Oooğluuum!” Hemen pencereyi açtı. Babası bahçede gıcır gıcır bir bisikletin yanında dikiliyordu. Burak heyecanla odadan fırladı. Koşa koşa koridordan geçti. Kapı eşiğinde çabuk çabuk giyilen ayakkabılar… Pedala basan ayak… Burak gidondan tutmuş seleye oturdu. Babası bisikletin nasıl kullanılacağını anlattı. Burak pedalları çevirdi. Bir iki dönen tekerlekler… Panikle gidonu hızlı hızlı sağ sol yapınca bisiklet devrildi. Sıyrılan diz… Burak bordür taşına oturup yarasını incelemeye koyuldu. Kalkmış deri parçası… Sızan kan… Babası telaşlanmıştı. Burak yılgın ses tonuyla “Dediğin her şeyi anlamıştım.” Babası bisikleti kaldırdı. Burak’ın üst başını silkeledi. Cebinden mendil çıkarıp yaranın üzerine bastırdı. “Anlamak başka, denge başka.” Burak ayaklandı. Sırtını dönüp eve doğru giderken “Oğlum tekrar dene.” Burak başını çevirdi. Yaşlı gözler… “Denemeyeceğim, bisiklet sürmeyi biliyordum.” Babası hafif bir gülümsemeyle “Bilmek başka, denge başka” Burak istemeye istemeye bisiklete bindi. Babası gidonu tutarak yanında yürüdü. Ara ara gidonu bırakıp tekrar tutuyor, Burak’ı kontrol ediyordu. Sonunda Burak dengeyi kurdu devam etti. Sevinçle evin etrafında birkaç tur attı. Babasına doğru sürdü. Yavaşlayıp indi. Babası bisikleti tutarken Burak gülümseyerek yan tarafa dönüp salona girdi. Burçin bebekleriyle evcilik oynuyordu. Başını hafif kaldırıp göz ucuyla baktı. Hemen diğer tarafa çevirdi. Burak sevgi dolu bir sesle “Gel resmini tamamlayalım.” Burçin olup bitenleri unutmuş bir anda yerinden kalkıp abisinin peşine takıldı. Beraber çocuk odasına gidip çalışma masasında yan yana oturdular. Burçin kalemi tuttu. Burak kardeşinin elini avucunun içine aldı. Müsvedde kağıda birkaç yuvarlak çizdiler. Sonra Burak kardeşinin elini bıraktı. Burçin’in yüzü mutlulukla aydınlanmış gülümserken öğretmeni eğilip yanağından öptü. Hediye paketini verdi. Yanında Burak arkasında annesiyle babası dikilmişler resim panoya asılmıştı. Gecenin karanlığını aydınlatan lunapark… En önde palyaçodan balon alan çocuklar… Dönme dolabın sağında solunda atlıkarınca, balerin, arkalarında çarpışan arabalar… Palyaçonun balonların iplerini tutan eli… Yukarıya doğru kımıldarken ipler hediye paketine dönüştü. Burçin hediyeyi abisine veriyordu.

Yorumlar