Büyümek

Yaşlı adam boya fırçasını ayaklarının ucundaki kovaya daldırdı. Fırçayı içinde gezdirirken kovanın dibi çimenleri ileri geri yavaş yavaş ezdi. Fırçayı çıkarmadan kenarlara bastırıp kirecin fazlalığını akıttı. Ağacın gövdesinde özenerek gezdirdi. Gövde beyazla kaplanırken arkasındaki pencerede olup bitenden habersizdi. Orta yaşlı adam telefonu kulağına dayamış pencerenin arkasında bir sağa bir sola hızlı hızlı yürüyor sert el hareketleriyle söylediklerinin önemini göstermek istiyordu. Yüzünü öfke bürümüştü. Yanına yaşlı kadın geldi. Omzuna dokunup “Sakin oğlum, sakin,” dedi. Adam annesine bir an bakıp gözlerini kaçırdı. “Boşanalım, istediğin gibi olsun!” Başparmağını arka arkaya ekrana bastırıp kapattı, telefonu yere fırlattı. Kadın sevecen “Oğlum olur mu hiç öyle şey.” Adam yavaş yavaş sakinleşiyordu. “Olur anne, olur. Bal gibi olur!” Kadın yemek masasından bir sandalye alıp pencere kenarına bıraktı. “Geç bakalım şöyle.” Adam otururken kadın bir tane de kendi için çekti. Gözler ağacı kireçleyen yaşlı adamın üzerindeydi. Yaşlı kadın bakışlarını, göğe yükselen dallara doğru kaydırırken “Ne kadar güzel uzanıyorlar değil mi?” Adam sıkıntı dolu bir soluk verdi. Yaşlı kadın devam etti. “Hatırlıyor musun?” Adam normal bir tonla “Evet, yedi ya da sekiz yaşımdayken babamla beraber dikmiştik.” Yaşlı kadın gülümseyerek adama baktı. “Sekiz. Peki, soğuk ve karlı havalarda büyüsün diye söküp sıcak bir yere dikseydik ne olurdu?” Adam homurdanarak telefona uzandı.

Yorumlar