Kahve
önünde söğüt ağacı dalları yeri süpürüyordu. Çaycı elinde askısı sallaya
sallaya dalların arasına girdi. Gövdenin etrafına üç beş tabure atılmış
güneşten kaçanlar gölgeye sığınmıştı. Çaylar dağıtıldı. “Fehmi amca, senin
hesaba yazdım.” Çaycı boşları toplayıp kahveye döndü. İhtiyar şekeri yavaş
yavaş karıştırırken gözleri daldı. Hemen arkasında oturan gençlerden sıska
olanı “Fehmi amca, Suat’la beraber kazı yerine gideceğiz. Cehennem kapısı
varmış. Sen de gel bizimle.” Titreyen eliyle bardağı güçlükle ağzına götürdü.
Suat arkadaşının omzuna arka arkaya dokundu. “Murat uğraşma ihtiyarla.” Murat
alaycı tavırla “Hem sen eski çilingirlerden değil miydin? Kapıyı da açarsın.
Kim bilir yer altı dünyasının hükümdarı Plüton'u da görürüz. ” Bir yudum içip
bardağı gövdenin dibine bıraktı. Bastonundan güç alarak ayağa kalktı. Gençlere
döndü. “Göreceğimi gördüm ben.” İhtiyar kısa adımlar atarak uzaklaşırken Murat
ayaklandı. “Kalk, kalk gece olmadan gidelim.”
İhtiyar
ekmek poşetiyle bahçe yoluna girdi.
Murat’la
Suat Hierapolis antik kentinin mermer parçalı yolunda etrafı kolaçan ederek
yürüyordu.
İhtiyar
eşikte ayakkabılarını çıkarıp cebinden anahtarlığını çıkardı. Anahtarı buldu.
Gülümseyip tırnak makasının törpüsünü açtı. Belini büktü. Törpüyü kapı diline
soktu.
Murat
arkasına bakarken ileri işaret ediyordu. “Oyalanma sağda solda. Kapı önümüzde.”
Suat çömeldiği yerden kalkarken küçük bir taşı cebine soktu. Tek parça kemerli
mermer kapıdan buhar yükseliyordu.
Kapı
içeriden açıldı. İhtiyarın yüzü kızardı. Doğrulurken anahtarlığı cebine soktu.
Kaşları çatılmış yüzü asılmış ihtiyar kadın eşiğe çıktı. “Boyundan posundan
utan herif. Neyin peşindesin!” Poşeti sertçe çekip aldı. İçine baktı. Başını
kaldırdığında burnundan soluyordu. Poşeti yüzüne doğru uzattı. “Limon nerede!
Limonnn!”
Yorumlar
Yorum Gönder