Ergen kız arka koltukta
kollarını kovuşturmuş, suratını asmıştı. Araba yavaşlayıp ışıklarda durdu.
Şoför koltuğunda ki orta yaşlı adam kornaya arka arkaya bastı. Kadın başını
adama çevirdi. Gözlerinde; bakkalı çırağı döverken görünce dona kalan ninenin
şaşkınlığı vardı. “Ne yapıyorsun! Hamdi, kendine gelir misin!” Adam ağzını
açacak oldu, kadın ışığı işaret etti. “Sus, devam et.” Adam ikinci vitese takıp
arabaya yol verdi. “Daha on dört yaşında. Nasıl gitsin diyebilirdim?” Kadın
gözleri yolda soğuk bir sesle “Kalabalık olacaklardı.” Adam tekrar, tekrar, tekrar
anlatmanın yorgunluğu üzerinde “Ne kalabalık; biri on altı diğeri on sekizinde
iki kız,” derken arkadan omzu üzerine baş uzandı. “On sekiz değil, on dokuz.”
Geri çekildi. Adam; dünyanın nasıl döndüğünü anlayamayan küçük çocuğun
hayretiyle “Kızım dikkat et, otuz ya da kırk dokuz değil on dokuz. Ya yoldayken
tekerleğiniz patlarsa.” Kız hazır cevap “Yol yardımını ararız.” Adamı sinir
bastı. “Tabi, tabi. Bulgaristan’ı geçerken ararsınız.” Adam gözlerini kadına
dikti. “Organ mafyası, kaçakçılar.” Kadın çokbilmiş “Yanlarına göz yaşartıcı
sprey, elektrikli tabanca alırlar.” Adam direksiyon simidiyle dişlerini aynı
anda sıktı. “O adamları ben mi zannettiniz! Spreyi deodorant, elektriği sigara
yakmak için kullanırlar.” Kızın boğazı düğüm düğüm, gözleri yaşlı, üzerine basa
basa “Kafesteki kuştan farkım yok.” Kadın kusur kalır mı “Gezen tavuk bile
var.” Adam camı sonuna kadar açtı. Yüzünde; kafasına yediği yumruklarla
sersemleyen boksörün bıkkınlığı okunuyordu. Birkaç defa derin nefes aldı.
“Tamam, arkadaşlarınla nereye istersen gidebilirsin.” Kadın; Nazi işgalinden
kurtulan Fransızlar kadar sevinmişti. Alkış kopardı. “Kızım, ara arkadaşını
haber ver.” “Baba, pizzacıya uğrayalım mı?”
Yorumlar
Yorum Gönder