Bozkırda
seraplar görülmekteydi. Ekinler kurumuş, toprak çatlamıştı. Adamın atleti
terden sırılsıklamdı. Kara sabanla tarla sürüyordu sürmesine ama gözlerinin
önünden kız kardeşini istemeye gelenler, kardeşinin mutluluğu, yapacakları
nişan, verecekleri yemek gitmiyordu. Öküzler iyice zorlanıp sağa sola
sallanınca kendine geldi. Kurumuş bir ağacın gölgesine yanaştı. Hayvanların
önüne kap koyup testiden su döktü. Alın terini silerek ağaç dibine oturdu.
Sırtını gövdeye verdi. Testiyi başına dikti. Kana kana içerken arkasından
gençten bir adam sokuldu. Telaşlıydı. “Hasan abi, ne işin var sabanda!” Hasan
başını kaldırıp baktı. Gözlerinin derininde mahpusların kederinden vardı. “Ağa
oğlunu evlendiriyor. Unuttun mu? Kalk, kalk. Seni beni görmezse kafayı takar.”
Hasan testiyi kardeşine uzattı. Doğrulurken “Ah Mehmet’im ah! Ağanın da oğlunun
da…”
Konak
avlusuna yer sofraları kurulmuş kuzular çevriliyordu. Kadınlar bir tarafta
erkekler bir tarafta… Ayranlar, şıralar, şalgamlar, tavuk dolmaları, içli
köfteler, munbarlar… Suratlar asık. Konağın yüksek ahşap kapısının kanatları
sağlı sollu açıldı. Beli bükülmüş ihtiyar adam eşikte belirdi. Merdivenlerde
başını hafifçe kaldırıp sırıtarak avluda toplananlara göz gezdirdi. Önünden
arkasından çıkan delikanlılar kollarına girip basamaklardan indirdiler. İhtiyar
sofranın başına konulmuş oymalı koltuğuna zoraki yürüyüp oturdu.
Delikanlılardan
uzun boylu olanı yanına gelip hap şişesinden bir tane avucuna düşürüp uzattı.
İhtiyar tek seferde susuz yuttu. Kuzunun sırtından bir parça kesilip lavaşa
sarıldı. İhtiyara ikram edildi. İhtiyar ağzını açtığında altın dişleri güneşte
parladı. Mehmet tavuk budundan bir parça kopardı. Çiğnerken başıyla Hasan’a
ihtiyarı işaret etti. “Cebimizde tek kuruş yok. Ağzı altın dolu.” Hasan
Mehmet’i dürttü. “Duyacaklar,” derken çaylar ikram ediliyordu. Mehmet
öfkelenmişti. “Gece girelim konağa. Basalım eteri, sökelim dişlerini.” Hasan,
Mehmet’in böğrüne dirseği yapıştırdı. “Olmazzz” “Nedenmiş. Sen anca kork!
Ayşe’ye nişanı neyle yapacağız!” Hasan çay bardağını işaret etti. “Fazla
konuştun.” Mehmet bardağı ağzından iki parmağıyla tutup kaldırmıştı ki nasıl
bırakacağını şaşırdı.
Yorumlar
Yorum Gönder