Sinema gişelerinde
kuyruklar uzayıp gitmişti. Salonların tamamında ‘Yeşil Cennet 1900’ isimli belgesel
gösterilmekteydi. El ele tutuşmuş genç çift sıranın kendilerine gelmesiyle
sevindi. Kız önündeki ekrandan yer beğenip dokundu. Gişe görevlisi biletleri
uzatıp parayı aldı. Erkeğin keyfi yerinde gözleri biletlerdeydi. “Sonunda
izleyebileceğiz.” Kız salon numaralarına bakıyordu. Arkadaşını elinden çekerek
heyecanla işaret etti. Kapılarda güvenlik görevlileri arama yapıyor, küçük
megafonlardan “Çekim yapmak yasaktır,” anonsu tekrarlanıyordu. Çift salona girerken izleyenler diğer kapıdan
boşaltıyordu. Çocuklar büyülenmişti. “Baba, ağaçlar neredeyse bulutlara
değiyordu.” “İlk defa sıçrayan balık gördüm.” “Nehir taşlara vurdukça acayip
sesler çıkarttı.” “Filler koşarken çok korktum” Şaşkın şaşkın birbirlerine
bakanların, gözleri ışıldayanların yüzleri, çıkış kapısına yaklaştıkça asıldı.
Kalabalık, sinema önündeki alanda birikti. Çevresi korkuluklarla çevrilmiş ve
aydınlatılmıştı. Eller çantalara, ceplere gitti. Hızla çıkartılan tıkaçlar
kulaklara takıldı. Yüzlerce metre uzunluğundaki gri duvarlı binalar çelik
kubbeye kadar yükselmekteydi. Hava trafiği gün be gün artmış, araçlar
üstleriyle altları neredeyse birbirine değecek mesafede uçuyordu. Bekleyenler
yarışırcasına bileklerindeki saatlere dokunuyor taksilere çağrı gönderiyordu.
Kubbenin en üst noktasında akan far nehri aşağıya sinemaya doğru yön
değiştirdi.
Yorumlar
Yorum Gönder