Gökdelenlerin çelik
gövdelerine sarmaşıklar dolanmıştı. Asfaltlar çatlamış, yabani otlar insan
boyunu aşmıştı. Güvercin sürüleri caddelere yayılmış, tavşanlar oyuklarında bir
görünüp bir kayboluyordu. Yaklaşan motor gürültüsü güvercinleri korkuttu.
Dallara havalandılar. Geyikler düşe kalka yan caddeden ana caddeye çıktı. Hemen
arkalarından kırmızı spor araba, kıçı kayarak köşeyi döndü. Zenci adam
sinirliydi. Direksiyon simidini sımsıkı tutmuştu. Yolcu koltuğuna bakarak
konuşuyordu. “Hep senin dediğin oluyor.”, “…”, “Dışarıda yiyeceğiz diye sahil
restoranına gitmemiz gerekmiyor!”, “…”, “Beni tehdit etme!”, “…”, “Kafanı
taktın sahile bir kere…”, “…”,”Tamam, dediğin gibi olsun kahrolası eve
dönelim!” Direksiyonu hızla sağa kırdı. Kendi kendine söyleniyordu. Vitesi arka
arkaya yükseltti. “Kahre…!” derken son anda fark ettiği kasisten hızla geçti.
Araba sert şekilde sıçrayıp düştü. Ani fren yapılınca savrulup trafik direğine
sürterek durdu. Adam başını direksiyon simidine çarpmış kaşı açılmıştı.
Parmaklarıyla kanı silip baktı. Ayaklarına değen nesneyi fark etti. Pedallara
doğru eğilip manken başını aldı. Gülümseyerek saçlarını düzeltti. Yolcu
koltuğunda oturan vücuda dönüp kafayı boyna taktı. “Sahile gidelim.”
Yorumlar
Yorum Gönder