Gölet kıyısındaki
ağaçlar yazın gelmesiyle yeşillenmişti. Çevre düzenlemesinin güzelliği şehir
sakinlerini parka çekmekte, keyifli sohbetler çimenlere serilmiş piknik
örtüleri üzerinde devam etmekteydi. Genç kız tabaktan bir çilek alıp
sevgilisinin dudaklarının arasına sıkıştırdı. Delikanlı iştahla çileği yerken
kız başını delikanlının dizine koydu. “Aşkım, yüksek lisansları Avrupa’da
yapsak… Mesela Venedik. Gondol, spagetti, Burano.” Delikanlı parmaklarını kızın
saçlarının arasında gezdiriyordu. “Taşınma masrafı, rutubet, bulantı.” Kız
suratını ekşitti. Rüzgâr hızlanmıştı. Kuşlar ağaçlara uçup dalların arasında
kayboldu. Kız üşüdü. Doğrulup piknik sepetinden şalını aldı. Omuzlarına örttü.
Gülümseyerek neşesini yerine getirdi. Delikanlıya sokuldu. “Tezleri verdikten
hemen sonra evlensek... Bahçeli bir ev, iki çocuk ve barbekü.” “Ödenmeyen
taksitler, uykusuz geceler, yanmış etler.” Kızın canı iyice sıkıldı. Belindeki
koldan kurtulup ayağa kalktı. Açtı ağzını yumdu gözünü. “Seninle hiç hayal
kurulmuyor!” Delikanlı gülümseyerek peşi sıra ayaklanmıştı ki telefonu çaldı.
İşaretle müsaade istedi. Telefonu cebinden çıkarıp cevap verdi. “Ben hayalet
avcısı Peter Venkman.” Ciddiyeti asılan suratından okunmaktaydı.
Yorumlar
Yorum Gönder