Kadınlar
günü tüm lezzetiyle devam etmekte, üçerli, beşerli gruplar kendi aralarında
fısıldaşmaktaydı. Salonun köşesinde kendi halinde küçük bir çocuk arkadaşsız
kalmış somurtuyordu. Tombik bir teyze çocuğu fark etti. Uzaktan kaş göz işareti
yaparak güldürmeye çalıştı. Çocuk çaresiz, zoraki sırıttı. Teyzenin hoşuna
gitti. Pastasından çatalıyla bir parça alıp ağzına götürdü. Çocuk, dudakların
kremaya bulanışını lokmanın yavaşça çiğnenmesini soluksuz, endişeyle seyretti.
Teyze tabağı bırakıp yerinden kalktı. Çocuğa doğru yürürken el işaretleriyle
dikkati üzerinde topladı. Bir anda salona sessizlik çöktü. Çocuğun annesi
teyzeye dikkat kesildi. Çatalı yavaşça sarma tabağına gitti. Teyze; sanki
yalıya çarptı çarpacak yaklaşan gemi, soluğu çocuğun önünde aldı. Çocuk
kapattığı gözlerini yavaşça araladı. Teyze yüzüne kocaman bir gülümseme
kondurdu. “Söyle bakalım, anneni mi daha çok seviyorsun yoksa babanı mı?”
Çocuğun annesi nefesini tutmuş açık kalan ağzına sarmayı götüreceğim derken
çenesine yapıştırdı. Çocuk dudağının kenarına sıçrayıp yapışan kremalı kek
kırıntısını parmağıyla sıyırıp düşürdü. Gözlerini kıstı, dişlerini sıktı.
“Sizi, sizi sevmediğim kesin!” Kahkaha atmamak için kapatılan ağızlar, şişen
yanaklar…
Yorumlar
Yorum Gönder