Büyük
bir hapishaneyi andıran şehrin üzerini gri bulutlar örtmüştü. Yağmur
çiselemekteydi. Binlerce insan gökdelenlerin zemin katlarından metro
duraklarına iniyordu. Yeryüzünde yürüme ayrıcalığı seçkin azınlığındı. Trenleri
bekleyenler siyah elbiselerin içinde donuk ifadeyle raylara bakıyordu. Göz
bebekleri güneş görenlerin kine göre hemen hemen üç kat daha büyüktü. Tren
durağa yanaşıp durdu. Kalabalık kapılara yığıldı. Grubun arkasındaki
turnikelerden genç bir erkek koşarak atladı. Trenin kapısı kapanmak üzereyken
eliyle tutup kendini içeri attı. Çalan sirenle birlikte tren hareket etti. Genç
kapüşonunu açıp dikkat çekmeden etrafı süzdü. Herkes önüne bakıyordu. Demir
tekerlerin ritmik sesi vagonları doldurmuştu. Aniden saatlerin alarmları çaldı.
Mekanik hareketlerle ceplerden, çantalardan göz damlaları çıkarılıp damlatıldı.
Aynı mekanik hareketlerle damlalıklar yerlerine sokuldu. Genç söylenir gibi
olduğunda ifadesiz bakışları üzerinde hissetti. Yüzündeki duvarı andıran
ifadeyi korudu. Bakışlar önlerine döndü. Yüzdeki duvar ifadesi, mekanik
hareketler, sanki insanlar birer robotmuş gibi sürüp giden hayat. Bütün
bunların arkasında başka bir şey daha olmalı diye düşünmekten kendini alamıyordu.
Ne zaman düşüncelere dalsa yüz kasları iradesi dışında hareketlenmekteydi.
Yüzde herhangi bir ifade büyük cezalara hatta‘derin vadi’ ye sürülmeye bile
sebep olabilmekteydi. Suç ifadeleri dersinde ilgisini en çok ‘gülme’ çekmişti.
Sadece fotoğrafta görmüştü. Sistem en büyük cezayı gülümseyenlere vermekteydi.
İfadelerle birlikte kelimeler de yasaklanmıştı. Başta değişim kelimesi vardı.
Değişim kelimesini akıldan geçirmek bile takip edilebilmekteydi. Neyse ki
babasıyla yaşadığı zamanlarda babası aklını takip edilmeden kullanmasının
yollarını öğretmişti. Dudakları hafif bir şekilde hareket etti. “Baba.”
Telefonuna gelen mesaja tekrar baktı. ‘Babanız ölmek üzere. Ölümü esnasında
yanından olursanız cesedin ne olacağına karar verebilirsiniz.’ Yaşlılar yurduna
çağrılmıştı. Çocukluğunu yetiştirme kamplarında yüz binlerce çocukla birlikte
geçirmişti. Kardeşi ve aile fotoğrafı yoktu. Evlilik kurumu büyük yıkımdan
sonra beşler konseyi tarafından kaldırılmış üreme faaliyeti ‘tarla’
tesislerinde ‘ekim ve biçim’ olmak üzere iki safhada gerçekleştirilmekteydi.
Saatine baktı. İneceğe durağa yaklaşmıştı.Tren frenleyerek durdu. Peron
üzerindeki yürüme bantları hareket etti. Yolcular bantlara adım attıklarında
retina tarayıcıları tarafından gidecekleri yer sisteme kaydedilmekteydi. ‘John
Frello 1.seviye yaşlılar yurdu.’ Bant hızlandı. Kişi varış noktasına geldiğinde
başının üzerine şeffaf plastik bir hortum inip vakumlu havayla içeri
emilmekteydi. John çevresine baktı. Binlerce insan hortum ağlarının içinde
solucan gibi ilerleyip binalara giriyordu. Bütün bu tuhaflık burnuna kadar
çıkmıştı. Aklına fotoğraf geldi. Soğuk soğuk terlerken başının üzerine hortum
indi. ‘Cup.’ Emildi. Aşağı, yukarı, sağa, sola dönerken yolculuğu yurdun durak
noktasında bitti. John hortumdan yavaşça aşağı düştü. Hortum yükselip gözden
kayboldu. Ölümü bekleyenlerin hattı yurt zeminine pembe olarak boyanmıştı.
Hattı takip ederek geniş bir salona girdi. Yüzlerce ihtiyar beden mermer
yatakların üzerine uzanmıştı. John mesajla gelen numaraya baktı. Yatakların üzerinde
mavi ışıklarla rakamlar yazmaktaydı. Işıklara dikkat kesildi.“Oradasın!”
Adımlarını hızlandırdı. Babasını gördü. Mermer yatağa yanaştı. Babasının
gözleri kapalıydı. Elini tuttu. İhtiyarın göz kapakları aralandı. John’ un
elini sıktı. Avuçlarında babasının sıcaklığını hissedince tüyleri diken diken
oldu. Hemen arkasından bir ses işitti. ‘John Frello, babanızın ölümü sonrası
cesedi nasıl değerlendirebileceğinizle ilgili bilgilendirme yapacağız.’ John
başını hafifçe çevirdi. Görevli çeşitli seçenekleri sıralıyordu. Gömmek dışında
onlarca seçenek vardı. Liste uzayıp giderken ihtiyar adamın yanakları,
dudakları kıpırdadı. John şaşırdı. Kalp atışı hızlandı. İhtiyarın dudak
kenarları kulaklarına doğru gerildi. Kaşları yarım çember olup yukarı kalktı.
Fotoğraftaki ifade. Gülümsüyordu. John kendisini babasının gülümsemesine
bıraktı. Ona katıldı. İlginç bir şey oldu. İhtiyar kahkaha da attı. Görevli
panikleyip telsizini çıkardı. John gülümseyerek ona bakınca görevli de dehşet
içinde gülümsedi. Listeyi yırtıp attı. İhtiyar gözlerini kapamıştı. John’la
görevli kahkahalara boğuldu. Mermer yataklardan başlar yukarı doğru kalktı.
Yakınlarını bekleyen ifadesizler saç uçlarından ayak parmaklarına kadar
terlemişti. Suratları ağrı içindeydi. Yüzlerce hortum varış noktasına inerken
neşe sesleri salonda çınlamaktaydı. Silahlı görevliler bir bir hortumlardan
düşüyordu.
Yorumlar
Yorum Gönder