Çocuk telaşla kapı
eşiğine çıktı. Ayakkabılarını giydi. “Baba,” dedi. “1 Mayısta meydan kalabalık
olur. Meydana gidiyorum.” Boya sandığını omuzuna astı. Yola koyuldu. Arka
sokaklardan geçti. Kestirmeleri kullandı. Gözleri ışıldıyordu. Bayraklarla,
pankartlarla meydan bezenmişti. Kocaman bir gülümsemeyle sucu, simitçiye selam
verip yanlarına geçti. Çabucak sandığı yere indirip taburesine oturdu. Fırçayı
sandığa her vuruşunda yükselen ritme başlar çevriliyordu. “Boyayalım!”
Sloganların arasında sesi kaybolunca kızıyor baskın çıkmaya çalışıyordu. Boyun
damarları iyice şiştiği anda omzuna bir parmak dokundu. “Boya bakalım.”
Delikanlı müşterisi, ayağını sandığa koydu. Fırçalar bir sağa bir sola dans
ediyor melodiye göre bazen biri bazen diğeri havaya fırlatılıyordu. Müşterinin
telefonu çaldı. Ekrana baktı. Somurttu. İsteksiz açtı. Umursamadan dinledi.
“Tamam, baba üsteleme artık! Kalabalığa karışacağım!”
Yaşlı adam telefonu
kapatıp çalışma masasına bıraktı. Önünde açık duran Kapital’e başını hafifçe
eğip okumaya koyuldu. Ara sıra kahvesinden bir yudum çekiyor, kitabın yanındaki
ajandasına notlar alıyordu.
Delikanlı telefonu
cebine sokup çıkardığı buruşuk parayı çocuğa verdi. Aceleyle caddeye yürüdü.
Trafikteki araçlara dikkatle bakıyordu. Taksi görünce işaret edip durdurdu.
“Meydan pub.”
Yorumlar
Yorum Gönder