Evin koridoruna balonlar
yayılmış, duvarlar süslenmişti. Koridora açılan kapıda orta yaşlı bir adam
belirdi. İçeriye doğru seslendi. “Âdem’i getiriyorum.” Hızlı adımlarla yürüdü.
Koridorun sonundaki odaya girdi. Pencere kenarındaki koltukta evin hanımı
oturmuş, kucağında açtığı albümden çocuğa fotoğraflar gösterip hikâyelerini
anlatıyor, çocuk ilgiyle dinliyordu. Bir fotoğrafın üzerine parmağını koyup
sordu. “Bu ben miyim?” Kadın çocuğun başını öpüp kokladı. “Hastanede seni
kucağıma verdiklerinde ağlıyordun.” Adam kapıyı birkaç kez tıklatıp başları
kendine döndürdü. “Doğum günü çocuğu, seni bekliyoruz.” Çocuk sevinçle diz
çöktüğü yerden fırladı. Annesiyle babası arkasından geliyordu. Çocuk durdu.
Merakla sordu. “Baba, neden doğum günü kutlarız?” Adam gülümsedi. Beraber
salona girdiler. Çocuk yiyeceklerle donatılmış masanın arkasına geçti. Arkadaşları,
akrabaları etrafına toplandı. Babası ışığı söndürdü. Doğum günü şarkısı
çalarken annesi karanlığın içinden mumları yanan pastayı getirip çocuğun önüne
bıraktı. Çocuk mum ışığıyla aydınlanmış gülümseyen yüzlere baktı. Derin bir
nefes aldı. Bir dilek tutup mumları söndürdü. Şarkı kesildi. Salon sessizliğe
ve karanlığa gömüldü. Işığın açılması uzadıkça çocuk sabırsızlanıyordu. Neşesi
kayboldu. “Işığı açabilirsiniz!” El yordamıyla birkaç adım attı. Sandalyelere
çarptı. “Anne, baba!” Kimse yoktu. Salonun ortasına kadar geldi. Ağzı kurumuş
avuçları terlemişti. Bir adım daha atmıştı ki ışık açıldı. Babası kapı eşiğinde
prizin yanında dikiliyordu. Çocuk sevinçten ağlayarak annesine koşup sarıldı.
Yorumlar
Yorum Gönder