Zafer’in bayramı

Çardağın lambaları bahçeyi aydınlatmaktaydı. Sofra kurulmuş keyifli bir sohbetle yemek yeniyordu. Cır cır böceklerinin sesi erkek çocuğunun kahkahalarına karıştı. Kadın ayranları doldururken yüzünde keder vardı. “Zafer, hafta sonu da yanımızdasın değil mi?” Zafer bardağı bir dikişte bitirdi. “Babalar günü için komutandan izin aldım Elif.” Çocuk sevinçle “Yaşa Baba!” diye çığlık attı. Kadın eşini öpüp bardağı tekrar doldurdu. Adam oğlunu sandalyesinden kaldırıp dizine oturttu. “Aslan parçası, yarın kahvede arkadaşları göreyim sonra halı sahaya gideriz.” Çocuk annesine doğru kükredi.    

Kahve önü kalabalıktı. Sıcaktan bunalanlar taburelere oturmuş kimi zar atıyor kimi gazete okuyordu. Zafer selam vererek içeri girdi. Ocağa doğru seslendi. “Ferit abi, dök bakalım bir bardak tavşankanı!” Ferit bardak yıkıyordu. Durdu. Aniden döndü. “Zafer çavuş hoş gelmişsin,” diyerek ellerini havluyla kuruladı. Hızla bir bardak çay koyup yanına geldi. “Haberlerde duyuyorduk. Senin orada operasyon vardı.” Zafer çayından bir yudum içti. “Benim bölük işini bitirdi. Birkaç gün izin aldım.” Ferit lafa girecekken ön taraftan bidon devrilme sesi geldi. Zafer merakla “Hayırdır inşallah,” diyerek fırladı. Hurdacı arabasını kenara çekmiş devirdiği çöp bidonunu topluyordu. Zafer ihtiyarın yanına eğilip toplamaya koyuldu. Ferit öfkelendi. Ağzını bozuyordu ki Zafer “Amcamla bana iki çay,” deyip Ferit’i gönderdi. Hurdacının koluna girip tabureye oturttu. İhtiyar cebinden mendil çıkarıp alnını sildi. “Oğlum Allah senden razı olsun. Sıcaklar mahvetti beni.” Ferit çayları bıraktı. Zafer hal hatır sordu. Hurdacı gördüğü ilgiden memnun oldu. Askerlik anıları anlatıldı, dört büyüklerin durumu masaya yatırıldı. Hurdacı “Oğlum ben kalkayım. Dinlendim,” diye izin istedi. Zafer gülümsedi. Hurdacı birkaç adım atmıştı ki üzerine bastığı ayakkabısı eşiğe takıldı. Az kalsın düşüyordu. Zafer’in yüreği ağzına geldi. Hurdacının ayakkabıları dikkatini çekti. “Amca,” diye seslendi. “Yarın akşamüstü kahveye gel.”  

Zafer eve gelmeden halı sahaya uğrayıp yer ayırtmıştı. Sokağa girdi. Bahçeyi gördüğünde adımlarını hızlandırdı. Göz açıp kapayıncaya kadar bahçeye geldi. Kapının ipini çekip açtı. İçeri adımını atmıştı ki telefonu çaldı. “Komutanım sırası mı!” dese de açtı. “Emredersiniz!” dediğinde rengi kaçmıştı. Elif kapıya geldi. Zafer’in hali hal değildi. Endişeyle “İyi misin?” diye sordu. Zafer bir şey demeden sert hareketlerle eve girdi. Ağzını bıçak açmıyordu. Üniformasını, evraklarını sırt çantasına sokup omzuna astı. “Operasyona gidiyorum.” Çocuk olup biteni görmüş babasının gideceğini öğrenince elindeki paketi farkında olmadan düşürdü. Zafer oğluna dönüp eğildi. Paketi alıp verdi. “Bilal, çatışma şiddetlenmiş. Bölüğüm destek verecek.” Bilal paketi açtı. Ayakkabıları çıkardı. Sesi titremekteydi. “Babalar gününde giyemeyeceksin. Şimdi giy.” Zafer çocuğu saçlarından öptü. “Gelince giyeceğim.”

İzli mermilerin kırmızı alevi mağara ağzından içeri girmekteydi. Mağaranın karşısındaki sipere yatmış asker roketatarı omzuna alıp roketi fırlattı. Mağarada şiddetli patlama meydana geldi. Dumanlar yükselince iki asker siperden çıkıp ağzın sağına, soluna koşup yaslandı. İşaretle anlaştılar. Sağdaki içeri girerken mağaradan dışarıya el bombası fırlatıldı. Askerler “Bombaa!” diye bağırarak sağa sola atıldılar. El bombası kaya parçalarını savurup toprağı havalandırarak patladı. Zafer vücudunu kontrol etti. “Harunn!” diye seslendi. Destek ateşi açıldı. Zafer sürünerek Harun’a ulaştı. Ağzı kan içindeydi. Nefesleri sıklaşmıştı. “Çavuşum hiçbir yerimi hissetmiyorum.” Konuşurken öksürdü. Zafer’in yüzü kana boyandı. Harun elini parkasının cebine sokup bir mektup çıkardı. “Anneme,” derken gözleri kapandı. Zafer Harun’un elini tutup sıktı. “Sen vereceksin onbaşı sen!”    

Hurdacı arabasını yavaş yavaş ıssız sokakta yürütüyordu. Bahçeli evin önünden geçerken kapı açıldı. Çocuk bir çift ayakkabıyı kapı önüne bıraktı. Hurdacı durup ayakkabıları aldı. “Yeniymiş,” derken çocuğa baktı. Çocuğun başı öne eğikti. “Babam şehit oldu. Zafer bayramını da göremedi.” Hurdacı diz çöktü. Çocuğun çenesini tutup başını kaldırdı. Yaşlı gözlerine baktı. “Üzülme delikanlı. Onun bayramını da biz görmüyoruz.” Ayakkabıları arabaya koyup yoluna devam etti.

Yorumlar