Hafta sonu kasaba
üzerinde güneş parlıyor, yaprak kımıldamıyordu. İhtiyar kadın bahçeden çıktı.
Çitin üzerinden kaldırıma doğru uzanan güllerini kokladı. Eşine arabayı kapı
önüne park etmesini söylerdi. Dinleyen olmazdı ama bu sefer şanslıydı. Arabanın
kapısını açınca yüzüne sıcak hava vurdu. İçerisi kavrulmuştu. Kapıyı kapamadan
oturdu. Eşi, peşi sıra şoför koltuğuna kuruldu. Kadın “Fehmi Efendi, dilaltı
hapını aldın mı?” diye sorarken emniyet kemerini bağladı. Adam mahcup oldu.
Koşar adım eve döndü. Kadın gözlüğünü takmış “Yaş ilerleyince her şeyi
beklemeli,” diye mırıldanırken navigasyonu kurcalıyordu. Dallar hareketlenince
meraklanıp ön camdan gökyüzüne baktı. Gri bulutlar kümeleniyordu. Kapıyı çekti.
“Hayırdır inşallah,” diye içinden geçirirken Fehmi’nin merakla “Ne yapıyorsun
aşkım?” diye laf atmasıyla irkildi. Şüpheyle “Belli mi olur!” diye iğneledi. Gök
şiddetle gürlerken adam navigasyonu somurtarak kapadı. “Akıl unutur ama kalp
unutmaz Melahat. Ne yani ilk buluştuğumuz yeri bulamayacak mıyım?” deyip ağzına
bir tane attı. Kadın gülümseyerek “Ne yuttun?” diye sorunca boynunda asılı
gözlüğünü takıp kutu üzerindeki yazıyı okumaya çalıştı. Yanakları kızardı.
“Şekermiş.” Şimşekler bulutların arasında gezinirken kadın kıkırdıyordu. “O
zaman çevir kontağı yakışıklı.”
Yorumlar
Yorum Gönder