Gölgeler kısalmış sahil
günübirlikçilerle dolmuştu. Yüzmek isteyenler şezlonglardan kurulmuş labirenti
geçip denize giriyordu. Kumdan ayakları yanan yaşlı ve genç iki erkek parmak
uçlarında sıçrayarak kendilerini suya attı. Güvenlik dubalarının çevresi
tenhaydı. Genç, dubaları işaret edip dibe daldı. Yaşlı peşi sıra attığı kulaçlarla
genci geride bıraktı. Dubalara tutunup soluklanırlarken ayaklarını
çırpıyorlardı. İhtiyar kederli bir sesle “Kahrolası robotlar! İşten
çıkartıldığım aklıma geldikçe elim ayağım titriyor,” diye veryansın etti. Genç,
elini ihtiyarın omzuna atıp “Baba, takma kafana. Senden daha iyi temizlik
yapacak değiller ya!” diye küçümsedi. İhtiyarın gözleri daldı. Bakışları
donuklaştı. Kısık bir sesle “Yorulmak nedir bilmiyorlar,” diye mırıldandı. Genç
dubayı bırakıp sahile doğru fırladı. Dalgaların arasında yüzüyordu. Bir an
durup arkasına baktı. “Baba, hadisene!” diye seslenip devam etti. İhtiyar
kendini suya bıraktı. Birkaç kulaç atmıştı ki baldırına kramp girdi. Büyük bir
korku içindeydi. Batıp çıkıyordu. Genç kumsala varmış ihtiyarı görmeye
çalışırken “Babaa!” diye çığlık attı. Yardıma gidecekken cankurtaran omuzundan
bastırıp durdurdu. Çevik hareketlerle koşup daldı. İhtiyar suya gömülmüştü.
Genç, başı iki elinin arasında çaresiz çömelmiş ağlıyordu. Kalabalık merakla
olup biteni izlerken aralardan biri “Geliyorlar!” diye müjdeyi verdi.
Cankurtaran ihtiyarı kucaklayıp kumsala çıkardı. İhtiyar kendindeydi.
Dizlerinin üzerine yığıldı. Kuvvetle öksürüyor yuttuğu suları tükürüyordu. Genç
sevinçle ihtiyarı kaldırdı. Cankurtaran, kulesine yönelmişken ihtiyar önünü
kesip minnettarlıkla elini uzattı. Cankurtaran karşılık vermedi.
Yorumlar
Yorum Gönder