Hıdrellez detektörü

Sokak lambasının aydınlattığı salonda bir adam pencere önünde oturuyor, elindeki kâğıdı gözlerine bir yaklaştırıyor bir uzaklaştırıyordu. Salonun ışığı yanınca irkildi. “Baba ne yapıyorsun?” diye soran kadın şaşırmıştı. Adama doğru yürüyüp hızla tuttuğu kâğıdı çekip aldı. Adam endişeyle kadını takip ediyordu. Kadın öfkeyle kâğıdı adama çarptı. “Ah baba ah! Neyimiz var neyimiz yok şu aptal define haritalarına yatırdın.” Adam eğilip kâğıdı aldı. Mahcup bir sesle “Gamze, harita Yasin abinin. İkimiz ortağız. Harita ondan detektör benden,” diye cebinden çıkardığı tanıtım broşürünü kadına uzattı. Kadın dişlerini sıkarak adamın eline olanca kuvvetiyle vurup broşürü düşürdü. Bir şey söylemeden salondan çıktı. Adam eli boş olduğu yerde dona kaldı. 
      
Gül bahçelerinin yanından geçen yol ıssızdı. Yağmur çiseliyor, yaklaşan arabanın ön camından güneş ışığı parlıyordu. Araba hız kesip durdu. Biri erkek üç kişinin silueti seçilebiliyordu. Uzun siyah pardösülü bir kadın arabadan inip gül bahçesine girdi. Yağmura aldırmadan on adımda bir durup gül ağaçlarının dibine elindeki sopa parçasıyla bir şey çiziyordu. Bulut güneşin önüne gelince hava karardı. Arabanın ön camı açıldı. Sigara tutan bir el arabadan dışarı uzandı. Kadın içeride rahatsız olmuş dumanı çıkartmak içini ellerini sallıyordu. “Burak, dengesizsin. Sigara içeceksen çık dışarı!” diye diklendi. Adam sigaradan son bir nefes çekip attı. “Gamze, canım sıkılıyor. Hıdrellez günü eşle dostla olmak varken buralarda,” diye lafını yarım bıraktı. Kadın çantasından çıkardığı parfümü sağa sola sıktı. “Firdevs hanımı anlamak mümkün değil. Babasından kalan holdingin başına geçmiş. Utanmadan gül dallarının altına bir şeyler karalıyor. Mala mülke doymamış. Benim babam da…” derken gözleri doldu. Burak torpidoya uzandı. Gamze burnunu çekiyordu. “Ne arıyorsun?” “Mendil.” Gamze çantasını araştırdı. Bulamayınca montunun ceplerini karıştırdı. Eline kaygan bir kâğıt parçası geldi. Çıkartırken sinirli sinirli gülüyor bir yandan da diğer eliyle gözlerini siliyordu. “Babam detektör broşürünü cebime sokuşturmuş.”    

Kahvehane önündeki masalar yağmur sonrası boşalmış, kaldırım dibindeki gülün altına bir şey kazıyan adamın dışında kimse kalmamıştı. Kapıya çıkan çaycı ellerini havluyla kurulayıp omzuna attı. “Mahmut, ne diliyorsun?” diye alay ederek sordu. Adam şeklini tamamlayıp dikildi. Gözleri yerde “Yasin, eğleneceğine gel bak!” diye çağırdı. Çaycı adamın yanına gelip elini omzuna attı. Dikkatle inceledi. “Detektör mü çizdin?” Hayal kırıklığıyla diğer elini alnına vurdu. “Dur söyleme! Gamzeden para çıkmadı.”      

Gül bahçesinde zemin çamur olmuş, kadının pardösüsünün yenleri çamura bulanmıştı. Gözlerinin önüne düşen saçlarını elinin tersiyle arkaya doğru topladı. Derin bir soluk verip doğruldu. Birkaç adım atmıştı ki sendeleyip çöktü. Şakaklarını ovuyordu. Arabanın kapısı açıldı. “Firdevs Hanım iyi misiniz!” diye seslenen Gamze, panikle kadının yanına bata çıka koştu. Kadını çamura kapaklanmadan yakaladı. Koltuk altına girip kaldırırken çizdiklerine göz gezdirdi. Merakla “Kim?” diye sordu. Kadın kederle “Babam,” diye cevapladı. Boğazı düğümlenmiş zor konuşuyordu. “Beş yıldır çok yalnızım. Keşke yanımda olsaydı.”

Hol karanlıktı. Sessizlik kilide sokulan anahtar takırtısıyla bozuldu. Kapı birkaç deneme sonrası açıldı. Merdiven boşluğundan yayılan ışık holü aydınlattı. Mahmut somurtarak içeri girdi. Ayakkabılarını çıkartmakta zorlanınca “Ananı” diye başladığı küfrü tövbe çekerek yarım bıraktı. “Gamze,” diye seslendi. Karşılık alamadı. Kafası dalgın salona girdi. El yordamıyla anahtarı bulup ışığı açtı. Masada kutusu içinde detektör duruyordu.

Yorumlar