Okul servisleri cadde
trafiğini sıkıştırıyor, yeşil ışık yandığında yavaş hareket eden arabalara
korna çalınıyordu. Apartmanlarda sıcaktan bunalanlar dairelerin pencerelerini
açmıştı. Çatı altı dairenin birinde tüller rüzgârla dalgalanıyordu. Yirmili yaşların
başında bir genç salonda çekyata oturmuş dizlerine yerleştirdiği laptopa
dikkatle bakarken arka odalardan bir kız çocuğu “Abi yanıma gel. Çoraplarımı
bulamadım,” diye seslendi. Söylenerek laptopu çekyata bıraktı. İstemeye
istemeye yürüyüp kardeşinin odasına geldi. Kimseyi göremeyince “Sevil
neredesin!” diye hiddetlendi. Salondan “Abi buradayım,” diye cevap gelince
gözleri faltaşı gibi açıldı. Nefese nefese geri döndü. “Nasıl geldin?” diye
kardeşine merakla sordu. Sevil çekyata oturmuş “Baktım gelmiyorsun ben de
mutfağa geçip kahvaltılık hazırlayayım dedim,” diye açıklama yaparken laptopu
dizlerine alıyordu ki genç salonu sıçrayarak üç adımla geçip laptopu kaptı.
Sevil sırıtıp parmağını ileri geri sallarken “Seni babama söyleyeceğim. Ayıp
şeyler mi bakıyordun!” diye dalga geçti. Genç oralı olmadı. “Çorapların yatağın
altında,” diye odasına işaret etti. Kız yürürken gözleri pencereye kaydı.
“Yıldız abla uyanmış. Gece giyeceği kıyafet seçiyor,” derken bir karşı daireye
bir abisine manalı manalı baktı. Eğlenmeye devam ediyordu. Genç laptopu kapatıp
mutfağa geçti. Anne ve babası gece vardiyasına gitmiş eve dönmemişlerdi. Acele
yapılan kahvaltı sonrası evden çıktılar. Ucu ucuna kardeşini servise
bindirdikten sonra durağa koştu. Fazla beklemedi. Balık istifi dolmuş otobüse
zor bindi. Üst üste yolculuk hastane durağında sona ermişti. Saatine baktı.
Mesaiye geç kalmak üzereydi. Temposunu arttırdı. Hastane girişindeki kart
okutma cihazına sekiz olmadan kartını okutabildi. Kalbi küt küt atıyordu. İçeri
girdiğinde kantindeki çaycının manalı manalı “Röntgenci Kamil teşrif ettiler,”
diye selamlamasıyla karşılandı. Kamil duymamazlıktan geldi. Hasta kabuldeki
sekreterler her sabah tekrarlanan bu sahneye gülmeye alışmışlardı. Çaycı
bardaklara işaret edip Kamil’in çay isteyip istemediğini anlamaya çalıştı.
Kamil başını çevirmeden röntgen bölümüne yöneldi. Sekreter arkasından
“Diplomanın onaylı fotokopisini getirecektin,” diye bağırdıysa da sesini
duyuramadı. Röntgen odasına girdiğinde ilk işi bilgisayarını açıp cihazı çalıştırmak
oldu. Hafif bir uğultu yükseldi. Cihaz ısındıkça belli belirsiz kablo yanık
kokusu burnuna kadar geldi. Günün ilk hastası yaşlı bir kadındı. Kamil “Anne,”
diye hitap etti. “Üzerinde küpe, bilezik metal eşya varsa çıkartır mısın?”
Kadın heyecanlandı. Eli ayağı dolaştı. Dışarıdan oğlu yardıma yetişti. Küçük
koşuşturma sona erince Kamil kadını dikkatle sedyeye yatırıp filmini çekti.
Öğle paydosuna kadar dur durak bilmeden çalıştı. Yemekhaneye biraz gecikse uzun
bir kuyruğun arkasında kalıyordu. Toparlanıp odadan çıkıyordu ki kargo
görevlisi elinde paket “Kamil Demir?” diye sordu. Beklediği paket gelmişti.
İmzayı atıp teslim aldı. Paketi bırakmaya odaya dönerken arkasında iki doktor
bitti. Uzun olanı merakla “Kamil hayırdır!” diyerek paketi elinden aldı. Kamil
dur diyecek oldu. Ama iş işten geçmiş doktor paketi açmıştı. Kocaman bir
dürbünü sağa sola çeviriyordu. “Kamil bununla kimlere bakacaksın? Söyle
bakalım,” diye makaraya adlı. Diğeri bilmiş bir tavırla “Arkadaşımız çiçeği
burnunda röntgenci. Kime bakacak! Tabi ki karşı dairesindeki oryantal
Yıldız’a.” Kamil utandı. “Lütfen verir misin?” diye dürbünü istedi. Doktorlar
dürbünü bırakıp yemekhaneye çıktılar. Kamil yaşadığı şoku atlatamamıştı. Yemeğe
çıkmadan dürbün avuçlarında paydosu bitirdi. Günboyu aklında Yıldız,
yaşadıkları gözlerinin önünden geçip durdu. Zamanın nasıl aktığını anlamadan
mesaisi bitmişti. Çıkarken sekreterlere diploma fotokopisi bıraktı. Çaycı
“Röntgenci, dürbün almışsın. Kısmetin açık olsun,” diyerek göz kırptı.
Sekreterler kıkırdayınca sivilceli yüzü kızardı. Kısık sesle “İyi akşamlar,”
diyebildi. Paket koltuğunun altında onlarca kişiyle birlikte durakta
bekliyordu. Otobüs gecikmişti.
Söylentilere göre TEM’de zincirleme bir kaza olmuştu. Uzun bir bekleyişin
ardından otobüs gözüktü. Ter kokuları içinde geçirdiği yolculuk evin kapısında
bitti. Arka arkaya zile bastı. Kapı açılıncaya kadar durmadı. Annesi “Oğlum
nerde kaldın?” diye soracak oldu duraksamadan salona geçti. Kardeşi başı iki
eli arasında masa başında oturuyordu. Kek, pasta tabakları nerdeyse boşalmış,
maytap kokusu odaya sinmişti. “Doğum günün kutlu olsun Sevil,” diyerek paketi
verince kız mutluluktan sıçradı. Paketi açarken heyecanla “Nasıl aldın?” diye
sordu. “İnternetten sipariş verdim.” Dürbünü gözlerine dayayıp kapıda dikilen
annesine baktı. “Abim istediğimi unutmamış,” diyerek Kamil’in koluna girdi.
“Balkona çıkıp yıldızlara bakalım.”
Yorumlar
Yorum Gönder