Oscar Wilde Üçlemesi


Çocuklar, her gün öğleden sonra okuldan çıktıklarında Dev’in bahçesine gidip oynuyorlardı. Yumuşak, yemyeşil çimenleri olan geniş, sevimli bir bahçeydi. Çimenlerin üzerinde her yanı, yıldızlar gibi güzelim çiçekler kaplamıştı. İlkbaharda pembeli incili nazenin çiçekler açan ve sonbaharda bol bol meyve veren on iki tane de şeftali ağacı vardı. Kuşlar ağaçların dallarına konup öylesine tatlı öterlerdi ki, çocuklar onları dinlemek için oyunlarını bırakırlardı. Birbirlerine, “Ne mutluyuz burada!” derlerdi. ( Oscar Wilde-Bencil Dev-Seçme hikâyeler-Şule yayınları. )

Dev bahis

On iki şeftali ağacı boyundaki dev, hamakta uyuyan diğerine olanca gücüyle tekmeyi yapıştırdı. “Oscar, uyan! Öğlen oldu. Çocukları gördüm. Bahçemize geliyorlar.” Yumuşak, yemyeşil çimenlere kapaklanan Oscar homurdanarak doğruldu. Belini ovuyordu. Suratı asıldı. “David, asabımı bozma! Hem sen yıldızlar gibi güzelim çiçekleri gübreledin mi?” David burnunda sümük balonu, tezek bulanmış ayaklarına işaret etti. Sırıtıyordu. “Gübrelemem mi? Üstelik yeriz diye şeftali topladım,” diye iyi haberi verdi. Oscar parmak uçlarında yükseldi yola doğru baktı. Panikle kulübenin arkasına saklandı. David’e “Sessiz ol. Çocuklar gelmiş. Ağaçların oradalar. Bizi görecekler,” diye fısıldadı. David küçük adımlar atıyordu ki şeftali sepetine takılıp tökezledi. Oscar’ın yüreği ağzına gelmişti. David sırıtarak Oscar’ın arkasına geçti. Dikkatle çocukları izliyorlardı. İki gruba ayrılıp yakar top oynamaya başladılar. Oscar başını omzu üzerinden biraz arkaya çevirdi. “Sağdaki takıma on altın koyuyorum,” diye dudaklarını kocaman oynatarak sessizce bahsi açtı. David “On altın ne ki! Benden sol takıma on beş altın,” diye kasıldı. Oyun kızışmıştı. Çocuklar yer yer itişip kavgaya tutuşuyorlardı. Dallar hareketlendi. Gergin hava kuşların tatlı tatlı ötmesiyle yumuşadı. Çocuklar oyunu bırakıp el ele verdiler. “Ne mutluyuz burada!” diye tempo tutup dönerlerken Oscar öfkelenip yerden kaptığı taşı kuşlara savurdu. “Cik cikinize de size de…” diyordu ki David ağzını kapadı. “Onlar daha çocuk.”

Gizemli kayboluş

Öğrencilerim her gün öğleden sonra okul çıkışı evlerine gitmeden ortadan kaybolurlar, kimseye nerede olduklarını söylemezlerdi. Bugün peşlerine takılmaya karar verdim. Sık ağaçların arasında uzanan patika bir yolda yürüdük. Yumuşak, yemyeşil çimenleri olan geniş sevimli bir bahçeye bir saatlik yürüyüş sonunda ulaştık. Çalıların arasına gizleniyordum. Çimenleri üzerinde yıldız gibi güzelim çiçekleri görünce aklıma sevgilim geldi. Fırsat bu fırsat birkaç kök koparıp ceplerime doldurdum. Çocuklar şeftali ağaçlarına koşup dallarını taşladılar. Düşürdüklerini keyifle yiyorlardı. On iki ağacın dallarında bir şey kalmadı. Şeftali çekirdeklerini bir birlerine attıktan sonra yakar top oynamaya koyuldular. Öğlen sıcağı demeden koşturuyor, toptan kaçıyorlardı. Ara kavga etmiyor değillerdi. Gözlerim üzerlerindeyken omzuma bir kuş pisledi. Olacak iş değil. Yerden uzunca bir dal alıp kuşlara salladım. Ötmeye başladılar. Çocuklar oyunu bırakıp ilgiyle ağaçlara yürüyorlardı ki gözlerime inanamadım. Bir dev diğerinin ağzını kapıyordu.   

Oscar

Resim atölyesi kanarya sesiyle dolmuştu. Tüller; açık pencereden esen rüzgârla salınıyordu. Bir elinde palet diğerinde fırça tuvalin karşısına dikilmişti. Uzun uzun resme bakıyordu. “Devlerin bahçesi, okuldan çıkan öğrenciler, yıldız gibi güzel çiçekler, on iki şeftali ağacı, dallarda kuşlar ve öğretmen. Tamamdır,” diye mırıldandı. Gözü bir noktaya takılmıştı. Suratı şekilden şekle giriyordu. Öfkeyle paleti tuvale fırlattı. “Oscar seni çizmez olaydım. Sana boyam yetmedi. Aynı rengi nasıl tutturacağım!”

Yorumlar