Çocuk avı

Dağlardan esen rüzgâr gölü dalgalandırıyordu. Balıkçılar arabalarını çevreye park etmişlerdi. İskele, başından sonuna kadar doluydu. Oltasını korkuluğa bağlayan kimi balıkçılar mangalları ateşliyordu. Yer bulamayan iki kişi motorlarını gölün kenarına çekmiş sazlıkların arasında uygun bir yer bakıyorlardı. İhtiyar olan motorun arkasına bağlı çantayı özenle çözüp indirdi. Malzemeleri yere sererken diğeri geriniyordu. Derin bir nefes aldı. “Baba, eşim bile ne yapmayı sevdiğimi öğrenemedi. Sense yıllardır unutmadın,” diye sözünü bitirip ihtiyarın sırtına vurdu. Adam dengesini kaybedip kaba etinin üstüne oturdu. Öfkeyle “Eşek sıpası,” deyip oltayı uzattı. “Allah aşkına gevezelik etme Mahmut. Al şunu!” Mahmut kıkırdıyordu. Bir eliyle oltayı diğeriyle babasını tutup kaldırdı. Göle, oltalarını saplayabilecekleri toprak kalana kadar yaklaştılar. İhtiyar oltasını iki bacağının arasına aldı. Gözlüğünü takıp misinaya dolanmış iğneyi çözmeye koyuldu. Oğlunun sessizliği dikkatini çekti. Mahmut bağdaş kurmuş göle taş atıyordu. İhtiyar dayanamadı. “Neyin var? Keyfin kaçtı.” “Çocuğu eve sokamıyoruz. Ne yapacağım bilmiyorum?” diye dert yandı. İhtiyar iğneyi kurtarınca oltayı omzunun üzerinden geriye doğru bırakıp hızla ileri salladı. Mahmut gözlerine inanamadı. “Baba yem takmadın.” İhtiyar rahat tavırlarla makarayı geri sardı. Çantayı işaret edip “Yem ver bakalım!” diye seslendi. Mahmut kavanozda kıpırdayan kurtçuklardan tombul olanını seçip verdi. İhtiyar iğneye geçirip tekrar oltayı salladı. Mahmut’un canı sıkıldı. “Soruma cevap vermedin!” diye çıkıştı. İhtiyar, oltayı toprağa saplayıp çatal yaptığı iki dal arasına yerleştirdi. “Verdim.”

Yorumlar