Üç vakte kadar

Yıldızlı gökyüzünün altında TÜBİTAK Ulusal Gözlemevinde hareketlilik devam ediyordu. Teleskopların üzerindeki kapaklar açılmış mercekler uzaya çevrilmişti. Üç teleskoptan en büyüğünün çevresinde bir grup araştırmacı halka olmuş, müdürü dinliyorlardı. Teleskobu ayarlarken söyleyeceklerini kafasında toparladı. Kendinden emin ses tonuyla “Şu ana kadar yapılan gözlemlerde ortaya çıkan ışık eğrisi, bilinenlere uymuyor. Gaia16aye yıldızındaki parlaklık artışının nedeni, yıldızla gözlemci arasında görünmeyen, fakat uzayı büken bilinmeyen iki cisim," diye gelinen son noktayı paylaştı. Kollarını kavuşturarak teleskobun ayağına yaslandı. Boş gözlerle kendine bakan grubun neyi merak ettiğini tahmin ediyordu. Sinirler gerilmişti. Genç bir kadın dayanamayıp kaygıyla “Bilinmeyen iki cisim ne olabilir?” diye sorunca aniden ellerini çırpıp yüksek sesle “Bomm!” dedi. Araştırmacıların yürekleri ağızlarına gelmişti. Pişkin pişkin gülerken toparlanıp ciddileşti. “Meraklanmayın dünyaya kötü bir şey olacağı yok. Şakaydı.”    

Plazanın yükselen kuleleri nefes kesiyordu. Finans şirketleri yatırımcıların uğrak yeri olmuştu. Asansörde iki bakımlı kadın üst katlara çıkıyordu. Aynaya bakıp makyaj tazeleyen “Buse, senin falcı ilginç kadın. Ofisini foreks firmalarının olduğu kattan tutmuş,” diye şaşkınlığını gizlemedi. Buse, arkadaşı ruju çantasına koyarken aldı. Dudaklarına sürüp emdi. Bilmiş bir ifade kondurdu yüzüne. “Figen, şaşılacak ne var! Takım elbiseli adamlar grafiklere bakıp analiz yapıyor bizim ki telveye.” Figen heyecanlanmıştı. “Kaldı iki kat. Neye bakıp söylerse söylesin. Erkut’un hali hal değil. Bir sıcak, bir soğuk.”

Araştırmacılar teleskopun arkasında kuyruk olmuşlar, sırayla ayar ve görüntüleme işlemlerini öğreniyorlardı. Müdür cephede askerlerinin başındaki komutandan farksızdı. “Söz konusu yıldızı 24 saat boyunca izlemeye devam edeceğiz,” diye hedef gösterdiğinde gizli açık ‘offf’lamalar duyulur oldu. Asıldı suratlar. "Yapacağımız gözlemlerin sonuçları, kozmolojik bilgi için önemli ve karanlık enerjinin anlaşılmasına da ışık tutacak,” diye bardağın dolu tarafını göstermeye çalışsa da gülmedi yüzler.  Otoritesini hissettirme gayretiyle çattı kaşlarını. Dik dik araştırmacıları süzerek ”Gaia16aye ile bizim aramızdaki bu görünmeyen ve tanımlanamayan yıldız kütleli cisim, bir kara deliğin işareti olabilir, yakınında ikinci büyük bir cisim de olabilir. Nötron yıldızı içeren bir çift yıldız, Jüpiter gibi büyük kütleli gezegeni olan ikili bir sistem ya da karanlık madde için bir delil sayılabilir mi? Bunlardan hangisinin doğru olduğu devam eden gözlemlerden çıkarılacak," diye değerlendirme yaptı. Kuyruğun arkasında iki kişi çaktırmadan fısıldaşıyordu. Yeşil süveterli olan oynatmadan dudaklarını “Hakan, müdür kara deliklerden bahsederken karnımın gurlamasını, bastırarak zor durdurdum. Öyle böyle değil fena acıktım.” Uzun boylu, top sakallı olan sırtına yumruğu yapıştırdı. Dişlerini sıkarak “Arkana dönüp dönüp konuşma Erkut. Adam bizi kesiyor,” diye uyardı. Erkut duracak gibi değildi. Cebinden bozuk para çıkarıp yüzünü Hakan’a döndü. Eline tutuşturdu. “Eve kadar dayanamam atıştırmam lazım. Kararsızım; yazıysa pizza turaysa döner.” Hakan uygun anı kollayıp parayı fırlatıp yakaladı. Elini kaldırdığında “Yazı,” deyip parayı cebine “Hizmet bedeli,” diye indirdi. Erkut vakit kaybetmeden telefonunu çıkardı. “Figen’e haber vereyim,” diye mesaj yazmaya koyuldu. 

Gece bunaltıcı bir sıcakla bastırmıştı. Nöbetçi eczane tıkış tıkıştı. Figen kasa önünde ovarken şakaklarını hapları bekliyordu. Üzgündü Buse. Eli kolu bağlı “Çok mu ağrıyor?” diye sordu. Figen’in tadı kaçmıştı. Başıyla onayladı. İlacı kontrol ederken dükkândan çıkıp ilk büfeden su aldılar. Figen hapı çıkarmıştı ki gelen mesajla dikkati dağıldı. Hapı düşürdü. “Hay aksi şeytan! Sırasıydı,” diye söylendi. İkincisini yutarken mesajı okudu. Sinirden güldü. Komik bir sesle “Pizzacı da buluşalım yazmış. Pizza sevmediğimi kaç defa söyledim,” diye tekrarladı. Buse kendini daha fazla tutamayıp patlattı kahkahayı. “Sendeki de ne şans. Falcı 3 vakte kadar evleneceğini, 3 vaktin günde ayda yılda olabileceğini söyleyerek müjdeledi. Başın migrenden patlıyor. Şimdi de bu. Kızım var ya bu inek seni almaz. Oyalar durur,” derken neredeyse dengesini kaybedip yere kapaklanacaktı. Figen koluna girdi. Toparlanıp caddeden bir taksi çevirdi. “Sen pizzacıya ben eve. Zile basma, anahtarınla girersin,” deyip atladı arabaya.  
 

Pizzacı kapanmak üzere son müşterilerini kabul ediyordu. Erkut tepsilerle masaya geldi. Figen’in gözü sokakta, konteynırları gürültüyle kasasına boşaltan çöp arabasını takip ediyordu. Erkut hevesle oturup kocaman bir dilimi kaldırdı. Bir yandan gözlemevindeki buluştan bahsediyordu. Eriyen peyniri uzatıp kopardı. İçine çekerken dudaklarının etrafı yağlanmıştı. İştahlı iştahlı "Bilinmeyen kaynağın doğasını ortaya çıkarmak için Einstein'ın uzay-zaman eğriliğinin teyidi özelliği taşıyan, türünün ilk örneği ve Samanyolu galaksimizde keşfedilen, büyük öneme sahip bu ikili mikro mercekleme olayının yakından takibini yapıyoruz," diye anlatırken nefessiz kalınca duraksadı. Figen’in yemediğini fark etti. Mayonezi son dilime sıkarken ilgileniyormuş gibi “Günün nasıl geçti?” diye sordu. Soğuk ses tonuyla “Falcıya gittim, üç vakte kadar evlenecekmişim. Kiminle olduğu da belli değilmiş,” derken Erkut gözlerini kırpmadan Figen’i dinliyor bir yandan da höpürdeterek ayran içiyordu ki boğazına kaçtı. Öksür babam öksür! Parmağını Figen’in ağzına götürüp susturdu. Bilmiş bilmiş “Tahmin, tahmin, tahmin. Ben de aynısı söylerdim,” diye küçümsedi konuyu. Ekledi “Üstelik pizza ısmarlaman yeterdi. Fal işlerine avuç dolusu para vermez misiniz? Çıldıracağım. Bilim var bilim.” Figen öfkeyle ceketini giyerken içeriye, bilet satmak isteyen piyangocu, göz temasıyla kasadaki görevliden izin alıp girdi. Son kalan masaya yanaştı. Bilet yelpazesini uzatıp “Şansınızı dener misiniz?” diye güler yüzle sordu. Erkut tereddüt etmeden bilet çekerken Figen hayretle “O ha yani,” deyip kalktı. Erkut afalladı. “Bunda kızacak ne var! Gel sen çek.”

Yorumlar