![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhK6olZSGIieFuW6-BmQ3JiUdS9rYaTbw2-vVgsUGr_oJQiHX216xT8KsDK1FjMliACTzilLVIR5rJLGbUdVY09HRPHLW_VZy1Dq44Aq21KFgg2mkYRW0eN-vpPM0k1caJefYhoCty12Rs/s400/mutsuz-palyaco-uzgun.jpg)
Elbise mağazası erken sezon indirimi
yapmış içerisi ana baba günüydü. Cailey kendisini zayıf gösterecek bir şeyler
arıyordu. Denediklerinden memnun kalmamıştı. Gözüne siyah bir tunik ilişti.
Askıda ki son parçayı alıp etiketine baktı. Mağaza çalışanı yanına gelip tuniği
üzerine tuttu. “Bayan, size olmaz. Kilolulara uygun modellerimiz bir üst katta.
Etraftakilerin alaycı gülümsemeleriyle Cailey hiddetlendi. “Sen ne anlarsın!
Deneyeceğim.” Tuniği çekip soyunma kabinine girmesiyle çıkması bir oldu. Boy
aynasında kendisine beğenerek bakıyordu. Müşterilerden biri arkadaşına
“Düğmeler yerinden fırlayacak. Kaçalım,” diye şaka yapınca dilini zor tuttu.
“Alıyorum,” deyip bir çırpıda soyundu. Yarım saate yakın kuyrukta beklerken
sıkıntıdan patlamıştı. Kasada ki kız tuniğin güvenlik kilidini açarken bir koku
fark etti. Burnunu yaklaştırıp birkaç nefes aldı. Yüzü buruştu. “İsterseniz
almayın.” Elini tezgâha sertçe vurdu. ”Lütfen verin şu tuniği artık!”
Çay molasında çatı katı sigara
içenlerin uğrak yeriydi. Cailey siyah tuniğiyle salına salına elinde kahvesi
arkadaşlarının masasına oturdu. Masadakiler burunlarını tuttular. İçlerinden
biri “Bu koku da ne!” diyerek kalktı. Cailey üstü başını kokladı. “Tuniği
ZARA’dan aldım.” Diğeri Cailey’in omzuna dokundu. “Senin ki geliyor.” Derginin
erkek modellerinden Frank kadınlara selam verip arkadaşlarının takıldığı içecek
otomatının yanına yürüdü. Onu gören kadın bir model vakit kaybetmeden yanında
bitti. Elini omzuna atıp saçıyla oynuyor konuşmaya katılıp kahkahalar arıyordu.
Güneş gözlüğü takmış olan fotoğraf makinesini Cailey’in eline tutuşturdu. “Kalk
yanına git. Hangi fotoğrafını kapağa taşıyacağını sor.” Tereddüt etse de
kalktı. Makineyle adımlarken kalbi yerinden çıkacaktı. Bacağının arkasına
sürtünen bir şey kaşındırıyordu. Dayanamayıp durdu. Neyin kaşındırdığını
araştırmaya koyuldu. Tuniğin astarından bir fare ayağının sarktığını gördü.
Korkudan felç oldu. “Faree!” diye çığlık atıp yerinde zıplamaya başladı. Bir
yandan düğmeleri çözmeye çalışıyordu. Etrafı çevrildi. Sonunda tuniği çıkarıp
yere attı. İç çamaşırlarıyla kala kaldı. Frank’in yanında ki kadın parmağıyla
işaret ederek “Göbek değil gökdelen,” diyerek eğlendi. Arkadaşları elbiseyi
alıp Cailey’i içeri soktular. Ağlıyordu. Birlikte lavaboya gidip elini yüzünü
yıkadılar. “Bizimle spora gelmelisin,” diyen arkadaşına hışımla baktı. “Tek
başıma ölüp gideceğim. Siz sporu dilinize dolamışsınız,” diyerek hepsini dışarı
çıkardı.
Palyaço, tavşan, köpek ve diğer
kostümlerle dolu dükkan organizasyon firmalarının vaz geçilmezleri arasındaydı.
Cailey iş çıkışı dükkâna uğramıştı. “Dün gelecektim ama fazla mesaiye kaldım.
Palyaço hazır mı?” Gözlüklerini takan ihtiyar adam duvar boyu uzanan dolabın
kapısını açtı. Rengârenk kostümler askılardaydı. Tek tek her birine baktı.
“Lösemili çocukların en çok ihtiyacı olan gülümseme değil de nedir!” Kostümü
buldu. Kocaman bir çantaya özenerek koydu. Cailey dalgındı. Biraz yüksek sesle
“Sizden önce birkaç kişi daha geldi. İçlerinden biri korsan kostümü aldı. Yarın
sizin orada işler karışacak,” diye konuşarak Cailey’i kendine getirdi. Bir şey
söylemedi. Kira bedelini ödeyip çıktı.
Gece boyu siyah beyaz filmler izledi.
Arka arkaya dondurma kaplarını boşalttı. Reklamlarda kanal değiştirmeye
üşeniyordu. Zayıflama tozu reklamı çıkınca gözleri dört açıldı. Ekranda kilolu
kadınlar on beş günde nasıl zayıfladıklarını ballandıra ballandıra
anlatıyorlardı. Numarayı alıp telefona sarıldı. Siparişi verirken bir yandan
kargo adresi olarak nereyi vereceğini düşündü. Ev adresinde bulunamadığında
paketi almak için kargo merkezine gitmesi gerekecekti. Orası da çok uzakta
kalıyordu. İş yerinin adresini verdi.
Kolilerin yığıldığı depo havasızdı.
Yazıhanenin floresan çevresini aydınlatıyor, iki adam viski şişeleriyle
donattıkları masada kâğıt oynuyorlardı. Purolardan yükselen dumanla neredeyse
göz gözü görmez olmuştu. Kâğıdı keyifle atıp elini açtı. “Buraya kadar Cliff,”
deyip para yığınını önüne çekti. Cliff purosunu tablada ezip söndürdü. “Brad,
sağlık bakanlığı raporu aklıma geldikçe tüylerim diken diken oluyor. Yüzlerce
koli toz. Elimizde patladı. İflas edeceğiz.” Brad puroyu ağzında yuvarlarken
paraları sayıyordu. “Biz iflas edeceğimize kendini sevmeyenlerin böbrekleri
iflas etsin. Memurlar buraya gelene kadar tozları meraklılarına satmış
oluruz.”
Sabaha kadar uyumamıştı. Zoraki
kanepeden kalktı. Dondurma kutularına çikolata kağıtlarına basa basa banyoya
gidip duş aldı. Vakit kaybetmeden giyinip kostümünü aldı. Yola koyuldu. Metro
durağına kadar esneyerek yürüdü. Telefonu çalınca toparlandı. “Cailey Fiesel
benim. Ne çabuk teslimat yapıyorsunuz. Özel kurye demek. Öğleden sonra üç
civarında adreste olurum.” Kapattığında ayakları yerden kesilmişti.
Hastane bahçesinde yüzü maskeli
çocuklar çizgi film kahramanlarıyla birlikte çeşitli oyunlar oynuyorlardı.
Cailey sahnenin arkasından hastaneye girip doktor odasını buldu. Palyaço
kostümünü hızla giyip çocukların arasına karıştı. İki kadın bahçe duvarının
arkasından “Caileyy!” diye sesleniyorlardı. Arkadaşları ziyaretine gelmişti.
Onlara yöneldiğinde küçük bir kız çocuğu ceketinin kuyruğundan yakaladı. “Gitme
lütfen!” Cailey çocuğu kucağına aldı. Duvara yürürken “Adın ne senin?” diye
sordu. “Elizabeth.” Güvenlik görevlilerinden izin alıp eğlenceye arkadaşlarını
da soktu. “Spor çantalarınızı da yanınızdan eksik etmiyorsunuz.” Gülüştüler. Onlar da çocuklara oyunlarda
eşlik ettiler. Elizabeth Cailey’in peşinden ayrılmadı. Çocuk için pamuk şeker
sırasına girdiğinde omzuna dokunan kocaman bir kancayla korkudan küçük dilini
yutacaktı. Hışımla arkasına döndü. “Frank!” Adam mutlulukla “Merhaba,” demişti
ki ayağına yediği tekmeyle yerinde zıpladı. “Alçak korsan bırak bakıcımı.”
Cailey’in arkadaşları gözlerini ışık saçan çiftten alamıyorlardı. Ağızları
organizasyon boyunca kulaklarındaydı. Sahne alan müzik grubu son şarkılarını
bitirince hastane müdürü emeğe geçen gönüllülere teşekkür ederek organizasyonu
sonlandırdı. Frank korsan bandını çıkarıp Cailey’e yanaştı. “Şimdi ne
yapıyorsun?” Cailey çaktırmadı. “Yetişmem gereken bir randevum var.”
Arkadaşları da ayaküstü konuşan çifte katıldılar. “Bizim de randevumuz var.”
Yorumlar
Yorum Gönder