Tombik Palyaço

Onlarca çalışma masasının omuz yüksekliğinde ki yarım duvarlarla ayrıldığı ofiste bilgisayarlar kapatılıyor ceketler, paltolar giyiliyordu. Telefonunu çantasına atıp ekran yanında duran cips paketini aldı. Ağzına dayayıp başını iyice geriye yatırmıştı ki uzun boylu atletik yapılı bir kadın paketi elinden aldı. “Cailey Fiesel, salona gidiyoruz. Yürüyüş bandında takılırsın.” Cailey dudak büktü. “Hafta sonu çocuklarla ilgileneceğim. Kostüm ayarlamalıyım.” 

Elbise mağazası erken sezon indirimi yapmış içerisi ana baba günüydü. Cailey kendisini zayıf gösterecek bir şeyler arıyordu. Denediklerinden memnun kalmamıştı. Gözüne siyah bir tunik ilişti. Askıda ki son parçayı alıp etiketine baktı. Mağaza çalışanı yanına gelip tuniği üzerine tuttu. “Bayan, size olmaz. Kilolulara uygun modellerimiz bir üst katta. Etraftakilerin alaycı gülümsemeleriyle Cailey hiddetlendi. “Sen ne anlarsın! Deneyeceğim.” Tuniği çekip soyunma kabinine girmesiyle çıkması bir oldu. Boy aynasında kendisine beğenerek bakıyordu. Müşterilerden biri arkadaşına “Düğmeler yerinden fırlayacak. Kaçalım,” diye şaka yapınca dilini zor tuttu. “Alıyorum,” deyip bir çırpıda soyundu. Yarım saate yakın kuyrukta beklerken sıkıntıdan patlamıştı. Kasada ki kız tuniğin güvenlik kilidini açarken bir koku fark etti. Burnunu yaklaştırıp birkaç nefes aldı. Yüzü buruştu. “İsterseniz almayın.” Elini tezgâha sertçe vurdu. ”Lütfen verin şu tuniği artık!”

Çay molasında çatı katı sigara içenlerin uğrak yeriydi. Cailey siyah tuniğiyle salına salına elinde kahvesi arkadaşlarının masasına oturdu. Masadakiler burunlarını tuttular. İçlerinden biri “Bu koku da ne!” diyerek kalktı. Cailey üstü başını kokladı. “Tuniği ZARA’dan aldım.” Diğeri Cailey’in omzuna dokundu. “Senin ki geliyor.” Derginin erkek modellerinden Frank kadınlara selam verip arkadaşlarının takıldığı içecek otomatının yanına yürüdü. Onu gören kadın bir model vakit kaybetmeden yanında bitti. Elini omzuna atıp saçıyla oynuyor konuşmaya katılıp kahkahalar arıyordu. Güneş gözlüğü takmış olan fotoğraf makinesini Cailey’in eline tutuşturdu. “Kalk yanına git. Hangi fotoğrafını kapağa taşıyacağını sor.” Tereddüt etse de kalktı. Makineyle adımlarken kalbi yerinden çıkacaktı. Bacağının arkasına sürtünen bir şey kaşındırıyordu. Dayanamayıp durdu. Neyin kaşındırdığını araştırmaya koyuldu. Tuniğin astarından bir fare ayağının sarktığını gördü. Korkudan felç oldu. “Faree!” diye çığlık atıp yerinde zıplamaya başladı. Bir yandan düğmeleri çözmeye çalışıyordu. Etrafı çevrildi. Sonunda tuniği çıkarıp yere attı. İç çamaşırlarıyla kala kaldı. Frank’in yanında ki kadın parmağıyla işaret ederek “Göbek değil gökdelen,” diyerek eğlendi. Arkadaşları elbiseyi alıp Cailey’i içeri soktular. Ağlıyordu. Birlikte lavaboya gidip elini yüzünü yıkadılar. “Bizimle spora gelmelisin,” diyen arkadaşına hışımla baktı. “Tek başıma ölüp gideceğim. Siz sporu dilinize dolamışsınız,” diyerek hepsini dışarı çıkardı.  

Palyaço, tavşan, köpek ve diğer kostümlerle dolu dükkan organizasyon firmalarının vaz geçilmezleri arasındaydı. Cailey iş çıkışı dükkâna uğramıştı. “Dün gelecektim ama fazla mesaiye kaldım. Palyaço hazır mı?” Gözlüklerini takan ihtiyar adam duvar boyu uzanan dolabın kapısını açtı. Rengârenk kostümler askılardaydı. Tek tek her birine baktı. “Lösemili çocukların en çok ihtiyacı olan gülümseme değil de nedir!” Kostümü buldu. Kocaman bir çantaya özenerek koydu. Cailey dalgındı. Biraz yüksek sesle “Sizden önce birkaç kişi daha geldi. İçlerinden biri korsan kostümü aldı. Yarın sizin orada işler karışacak,” diye konuşarak Cailey’i kendine getirdi. Bir şey söylemedi. Kira bedelini ödeyip çıktı.

Gece boyu siyah beyaz filmler izledi. Arka arkaya dondurma kaplarını boşalttı. Reklamlarda kanal değiştirmeye üşeniyordu. Zayıflama tozu reklamı çıkınca gözleri dört açıldı. Ekranda kilolu kadınlar on beş günde nasıl zayıfladıklarını ballandıra ballandıra anlatıyorlardı. Numarayı alıp telefona sarıldı. Siparişi verirken bir yandan kargo adresi olarak nereyi vereceğini düşündü. Ev adresinde bulunamadığında paketi almak için kargo merkezine gitmesi gerekecekti. Orası da çok uzakta kalıyordu. İş yerinin adresini verdi.

Kolilerin yığıldığı depo havasızdı. Yazıhanenin floresan çevresini aydınlatıyor, iki adam viski şişeleriyle donattıkları masada kâğıt oynuyorlardı. Purolardan yükselen dumanla neredeyse göz gözü görmez olmuştu. Kâğıdı keyifle atıp elini açtı. “Buraya kadar Cliff,” deyip para yığınını önüne çekti. Cliff purosunu tablada ezip söndürdü. “Brad, sağlık bakanlığı raporu aklıma geldikçe tüylerim diken diken oluyor. Yüzlerce koli toz. Elimizde patladı. İflas edeceğiz.” Brad puroyu ağzında yuvarlarken paraları sayıyordu. “Biz iflas edeceğimize kendini sevmeyenlerin böbrekleri iflas etsin. Memurlar buraya gelene kadar tozları meraklılarına satmış oluruz.” 

Sabaha kadar uyumamıştı. Zoraki kanepeden kalktı. Dondurma kutularına çikolata kağıtlarına basa basa banyoya gidip duş aldı. Vakit kaybetmeden giyinip kostümünü aldı. Yola koyuldu. Metro durağına kadar esneyerek yürüdü. Telefonu çalınca toparlandı. “Cailey Fiesel benim. Ne çabuk teslimat yapıyorsunuz. Özel kurye demek. Öğleden sonra üç civarında adreste olurum.” Kapattığında ayakları yerden kesilmişti. 

Hastane bahçesinde yüzü maskeli çocuklar çizgi film kahramanlarıyla birlikte çeşitli oyunlar oynuyorlardı. Cailey sahnenin arkasından hastaneye girip doktor odasını buldu. Palyaço kostümünü hızla giyip çocukların arasına karıştı. İki kadın bahçe duvarının arkasından “Caileyy!” diye sesleniyorlardı. Arkadaşları ziyaretine gelmişti. Onlara yöneldiğinde küçük bir kız çocuğu ceketinin kuyruğundan yakaladı. “Gitme lütfen!” Cailey çocuğu kucağına aldı. Duvara yürürken “Adın ne senin?” diye sordu. “Elizabeth.” Güvenlik görevlilerinden izin alıp eğlenceye arkadaşlarını da soktu. “Spor çantalarınızı da yanınızdan eksik etmiyorsunuz.”  Gülüştüler. Onlar da çocuklara oyunlarda eşlik ettiler. Elizabeth Cailey’in peşinden ayrılmadı. Çocuk için pamuk şeker sırasına girdiğinde omzuna dokunan kocaman bir kancayla korkudan küçük dilini yutacaktı. Hışımla arkasına döndü. “Frank!” Adam mutlulukla “Merhaba,” demişti ki ayağına yediği tekmeyle yerinde zıpladı. “Alçak korsan bırak bakıcımı.” Cailey’in arkadaşları gözlerini ışık saçan çiftten alamıyorlardı. Ağızları organizasyon boyunca kulaklarındaydı. Sahne alan müzik grubu son şarkılarını bitirince hastane müdürü emeğe geçen gönüllülere teşekkür ederek organizasyonu sonlandırdı. Frank korsan bandını çıkarıp Cailey’e yanaştı. “Şimdi ne yapıyorsun?” Cailey çaktırmadı. “Yetişmem gereken bir randevum var.” Arkadaşları da ayaküstü konuşan çifte katıldılar. “Bizim de randevumuz var.”

Motorun çıkardığı gürültü Cailey’i rahatsız etmişti. “Kapatsak nasıl olur?” diye nazikçe sordu. Terden ıslanmadık yeri kalmamıştı. Frank halinden memnundu. “Bandın üstünde yüzün gülmüyor tombik palyaço,” diye alay edince ayağına yediği tekmeyle dengesini kaybedip düştü. Cailey kendini beğenmiş bir tavırla “Dalgalı denizlerin korsanı yılan balığı olmuş sürünüyor,” diye laf sokunca arkadaşları ve Elizabeth’in keyfine diyecek yoktu.

Yorumlar