Olta attım mutluluk çektim.

Cadde boyu sağlı sollu yayılmış bahçeli evlerin ışıkları çevreyi aydınlatıyordu. Bahçesinde köpek kulübesi olan evin kapısı aralandı. Spor montlu orta yaşlı bir adam içeri doğru seslendi. “Gabriel, gelirken anahtarları getir.” Garaja yürüyüp kapıyı açtı. Arabanın başında bekliyordu. Genç Gabriel heyecanla anahtarları sallayarak geldi. “Yakala baba!” deyip attı. Adam anahtarlara bakıp “Geç bakalım direksiyona,” diyerek geri attı. Gabriel ağzı kulaklarında gaz verince motorun gürlemesi garajı doldurdu. Kapıya arka arka vurulunca ayağını gazdan çekti. “Bende geleceğim,” diyen çocuk arabanın önüne geçti. Adam başını camdan çıkarıp “James, odana gidip konu tekrarı yapar mısın! Kursa avuç dolusu para veriyorum. Sınavına bir aydan az kaldı.” James’in morali bozuldu. Bir şey söylemeden arabanın yanından geçerken Gabriel kapıyı açıp yakaladı. Omuzlarından tuttu. “Sana yeni bir olta takımı ve aç balıklar için de kurt alacağız.” Çocuğun gözleri parladı. “Hafta sonu göle mi gideceğiz?” Gabriel gülümseyerek başını sallayıp koltuğa oturdu. James sevinçle garajdan çıktı. Peşi sıra gaz verip yola koyuldular.

Alışveriş merkezi kapanmadan hemen önce yetişip olta takımı ve malzemeleri aldılar. Hava gece olmasına rağmen sıcaktı. Yol boştu. Gabriel hız sınırını aşmaktan çekinmiyordu. Adam ön camdan dışarı dikkatle bakıyordu. “Ay, önüne gelen bulutlarla kapandı. Sis farlarını da açar mısın!” Yolun uzandığı ormanlık alan iyice kararmıştı. Çevreyi elektrik direklerinden yayılan turuncu ışık aydınlatıyordu. Gök gürledi. Gabriel korkuyla karışık şaşkınlıkla bulutların arasında gezinen yıldırıma işaret etti. Adam tedbirliydi. “Ellerini direksiyondan çekme,” diye uyarmasıyla ilerideki trafoya yıldırım düşmesi bir oldu. Trafo alevlerin içinde kaldı. Yıldırımlar çevrelerindeki ağaçlara düşüyordu. Gabriel panikle vitesi beşe taktı. Ön cam büyük yağmur damlalarıyla bir anda kapandı. Adam soğukkanlılığını koruyordu. “Silecekleri çalıştır!” Sağanakla birlikte görüş mesafesi onlu metrelere düşmüştü. “Yavaşla!” Gabriel’in duyduğu son şey oldu. Yola çıkan köpeğe çarpmamak için direksiyonu kırdığında arabayı şarampole yuvarladı.     

Cenaze töreni Gabriel’in yokluğunda yapıldı. Annesi ve kardeşi tören boyunca bir birlerine sarılıp gözyaşı döktüler. İki gün yoğun bakımda kaldıktan sonra taburcu edildi.

James odasında çantasını toparlamış salona inmişti. Annesi mutfaktan Gabriel’e seslendi. “Kardeşini arkadaşına ders çalışması için bırakır mısın? Sınava az bir zaman kaldı.” Cevap alamayınca önlüğünü çıkarıp salona geldi. Gabriel çantasını sırtına atmış ayakkabılarını giyiyordu. “Otobüsle gidin.” Kadın kaygılandı. “Oğlum gün boyu kargoda çalışıyorsun. Gece işi de neyin nesi.”  Elini kapı koluna koydu. “James’in sınav harcı, kazanırsa yurt masrafları için para lazım. Deneye katılıyorum,” deyip çıktı.

Ağaca yasladığı bisikletine atlayıp pedalları var gücüyle çevirdi. İlaç alma saatini kaçırmak istemiyordu. Mahalleyi mesken tutmuş birkaç sokak köpeğinin arasından geçerken dengesini kaybedecek gibi olsa da toparladı. Deneyler sağlık bakanlığının kontrolü dışında yapıldığından laboratuvar eski bir fabrikanın hangarına kurulmuştu. Hangarın girişinde iri yarı vücudu dövmeyle kaplı bir koruma bekliyordu. Bisikleti kenara çekmesini işaret etti. Listesini taradı. “Gabriel Licina,” deyip suratına baktı. Gabriel başını salladı. Korumanın eşliğinde deney alanına geldi. Deri kıyafetli bir grup onu bekliyordu. Uzan boylu kızıl saçlı bir kadın “Gabriel bu tarafa,” deyip yanına çağırdı. Sedyeyi göstererek uzanmasını istedi. Oturdu. Etrafına göz gezdirdi. “Siz tam olarak kimsiniz?” Kadın cevap vermedi. Organ naklinde kullanılan soğutucudan bir şişe çıkardı. “Gözlerini kocaman aç bakalım.” Gabriel endişelendi. “O nedir?” Kadın mavi rujlu dudaklarını yalayıp gözlerini gözlerine dikti. “İlk sorundan başlayalım. İnsana gece görüşü kazandırmayı başaran biyolojik hackerleriz. Derinlerde yaşayan Çikko balıklarının gözünden imal ettiğimiz Chlorin e6 solisyonu.” Nefesini tutup elini titretmeden her bir göze üçer damla damlattı. Gabriel rahatlamıştı. Doğruldu. “Bu kadar mı?” Kadın şişeyi yerine koydu. Gabriel sedyeden inip yere bastığında başı döndü. Kadının koluna girdi. Birlikte adımladılar. “Bu maddenin yapısında ışık yoğunluğunu arttıran bileşenler bulunuyor. Madde etkisini birkaç saat içinde gösteriyor ve uzun bir zaman kalıyor.” Demirden yapılmış duvarlarla çevrili geniş bir alana girdiler. Mekân zifiri karanlıktı. Kadın gece görüş gözlüklerini taktı. “Seninle birkaç saatimizi burada geçireceğiz.” Bir saat içinde Gabriel’in görüş mesafesi elli metreye kadar yükseldi. Dikkat ve hafıza testlerinden başarıyla geçti. İkinci deneye kabul edilince sevinci ikiye katlandı. Alacağı para da ikiye katlanıyordu. İlk deneyin parasını cebine koymuş eve dönüyordu. Zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştı. Sabah olmuş kaldırımlar doluydu.

Bisikleti bağlarken gözleri yanıyor, kırpınca iğneler batıyordu. Kapıda anahtarını ararken annesi açtı. “Gabriel nerede kaldın! Meraktan öldüm.” Acıyla odasına geçip perdeleri çekerek kendini yatağa attı. “Arkadaşın aradı. İşr gitmemişsin. Meraklanmış. Bir daha olursa çıkartılabilirmişsin.” Ceplerini aradı. Bir tomar para çıkarıp yere attı. “James’in kursunun son taksiti.” Sızlanıyordu. “Son bir test daha kaldı.” Kadın paraları toplarken hayret içindeydi. “Büyük resmi göremiyorsun.” James elinde olta yanlarına geldi. Yatağa atlayıp abisinin sırtına çıktı. Şımarmıştı. “Ne zaman balığa gidiyoruzz.” Gabriel aniden doğrulunca çocuk yataktan düştü. Öfkeyle çocuğu yakaladı. Gözlerinden yaş boşanıyordu. “Sınava giriş ve kalacak yere de para lazım. Ne balığı!” Çocuğu sarsınca kadın dayanamayıp elinden aldı. “Kardeşinin sana daha çok ihtiyacı var.” Gabriel yastığı yorganı dağıtıp odadan çıktı. Sağa sola çarparak salona ulaştı. Gözlerini açamıyor kısık bakıyordu. Söylenerek evden çıktı.

Yaş akmıyor sanki ağlıyordu. Tişörtü ıslanmış laboratuvara geldi. Takip edilip edilmediği kontrol edildi. Grup masa etrafında toplanmış tartışıyorlardı. Kadının canı sıkkındı. “Görme mesafesinin arttırılması için daha fazla balık lazım. Ancak av yasağı başlamış durumda.” Takım elbiseli daha çok bir avukata benzeyen adam kollarını kavuşturdu. “Çikko balığı devlet tarafından stratejik organizma sınıfına alınmış. Bu da şu anlama geliyor;  kaçak avlananların hapis cezası paraya çevrilmiyor. Sezon açıldığında devam edeceğiz.” Gabriel duyduklarına inanamadı. Başını ellerinin arasına alıp ahırdan salınan boğalar gibi bir o yana bir bu yana karışık adımlar atıyor, duruyor tekrar yürüyordu. “Ben yaparım. Balıkçı bulun yeter.”   

Nefes nefese eve geldi. Odasına çıkarken peşine annesi takıldı. Dolaplarını açıp eşyaları çantasına dolduruyordu. Telefonunu çıkarıp numarayı çevirmeye çalıştı. Zor görüyordu ama aramayı başardı. “Ben Gabriel. Yarım saate iskeleye gelmiş olurum. Balığa beraber çıkacağız.” Kadın dayanamayıp patladı. “Para için mi kardeşinle balık tutmaya gitmiyor, ders çalışmaya götürmüyorsun.” Çantasını omzundan çekip aldı. Duvara yapıştırdı. Gabriel annesini ittirip düşürdü. “Para için mi olduğunu sanıyorsun!” Kadın dizlerini çenesine kadar çekip başını dayadı. “Hiçbir şey görmüyorsun.” Çantayı alıp oda kapısında durdu. “Ne için olduğunu anladın.” Kadın toparlanıp James’in yatak altına sokuşturduğu oltayı çıkarıp uzattı. “Tutacağınız balık kardeşinin mutluluğunu gösterecek.” Gözlerini sonuna kadar açtı. Damarlar şişmişti. Oltayı çekip aldı. Dizinde iki parçaya bölüp eline tutuşturdu.

Sahil güvenlik ofisi gelen ihbarla hareketlenmişti. Askerler kıyafetlerini giyip iskeleye koştular. Şişme bota atlayıp motoru çalıştırdılar. “Komutanım avın gerçekleşeceği sahanın koordinatlarını GPRS de işaretledim.”

Oltalar sıkı sıkı tutulmuştu. Misina oynayınca makara hızla çevrildi. “Abi çekemiyorum,” derken James kahkahalar atıyordu. Gabriel kardeşinin arkasına geçip oltayı kavradı.

Yorumlar