![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEizwD5KIe5DxreaIUs7GWEUOjOBVJjpWBzIVfOQX_aoGzK8RxYsFM_JVKLiPo3D3i72sqfd-5IEHTkB_cHg7RKpELyBzyGXdfqe0ZrAUejet5WYD2z1oA6_Ne_lQiil2150tsIRIk1bnk4/s400/indir.jpg)
Alışveriş merkezi kapanmadan hemen
önce yetişip olta takımı ve malzemeleri aldılar. Hava gece olmasına rağmen
sıcaktı. Yol boştu. Gabriel hız sınırını aşmaktan çekinmiyordu. Adam ön camdan
dışarı dikkatle bakıyordu. “Ay, önüne gelen bulutlarla kapandı. Sis farlarını da
açar mısın!” Yolun uzandığı ormanlık alan iyice kararmıştı. Çevreyi elektrik
direklerinden yayılan turuncu ışık aydınlatıyordu. Gök gürledi. Gabriel korkuyla
karışık şaşkınlıkla bulutların arasında gezinen yıldırıma işaret etti. Adam
tedbirliydi. “Ellerini direksiyondan çekme,” diye uyarmasıyla ilerideki trafoya
yıldırım düşmesi bir oldu. Trafo alevlerin içinde kaldı. Yıldırımlar
çevrelerindeki ağaçlara düşüyordu. Gabriel panikle vitesi beşe taktı. Ön cam
büyük yağmur damlalarıyla bir anda kapandı. Adam soğukkanlılığını koruyordu.
“Silecekleri çalıştır!” Sağanakla birlikte görüş mesafesi onlu metrelere
düşmüştü. “Yavaşla!” Gabriel’in duyduğu son şey oldu. Yola çıkan köpeğe
çarpmamak için direksiyonu kırdığında arabayı şarampole yuvarladı.
Cenaze töreni Gabriel’in yokluğunda
yapıldı. Annesi ve kardeşi tören boyunca bir birlerine sarılıp gözyaşı
döktüler. İki gün yoğun bakımda kaldıktan sonra taburcu edildi.
James odasında çantasını toparlamış
salona inmişti. Annesi mutfaktan Gabriel’e seslendi. “Kardeşini arkadaşına ders
çalışması için bırakır mısın? Sınava az bir zaman kaldı.” Cevap alamayınca
önlüğünü çıkarıp salona geldi. Gabriel çantasını sırtına atmış ayakkabılarını
giyiyordu. “Otobüsle gidin.” Kadın kaygılandı. “Oğlum gün boyu kargoda
çalışıyorsun. Gece işi de neyin nesi.”
Elini kapı koluna koydu. “James’in sınav harcı, kazanırsa yurt
masrafları için para lazım. Deneye katılıyorum,” deyip çıktı.
Ağaca yasladığı bisikletine atlayıp
pedalları var gücüyle çevirdi. İlaç alma saatini kaçırmak istemiyordu.
Mahalleyi mesken tutmuş birkaç sokak köpeğinin arasından geçerken dengesini
kaybedecek gibi olsa da toparladı. Deneyler sağlık bakanlığının kontrolü dışında
yapıldığından laboratuvar eski bir fabrikanın hangarına kurulmuştu. Hangarın
girişinde iri yarı vücudu dövmeyle kaplı bir koruma bekliyordu. Bisikleti
kenara çekmesini işaret etti. Listesini taradı. “Gabriel Licina,” deyip suratına
baktı. Gabriel başını salladı. Korumanın eşliğinde deney alanına geldi. Deri
kıyafetli bir grup onu bekliyordu. Uzan boylu kızıl saçlı bir kadın “Gabriel bu
tarafa,” deyip yanına çağırdı. Sedyeyi göstererek uzanmasını istedi. Oturdu.
Etrafına göz gezdirdi. “Siz tam olarak kimsiniz?” Kadın cevap vermedi. Organ
naklinde kullanılan soğutucudan bir şişe çıkardı. “Gözlerini kocaman aç
bakalım.” Gabriel endişelendi. “O nedir?” Kadın mavi rujlu dudaklarını yalayıp
gözlerini gözlerine dikti. “İlk sorundan başlayalım. İnsana gece görüşü
kazandırmayı başaran biyolojik hackerleriz. Derinlerde yaşayan Çikko
balıklarının gözünden imal ettiğimiz Chlorin e6 solisyonu.” Nefesini tutup
elini titretmeden her bir göze üçer damla damlattı. Gabriel rahatlamıştı.
Doğruldu. “Bu kadar mı?” Kadın şişeyi yerine koydu. Gabriel sedyeden inip yere
bastığında başı döndü. Kadının koluna girdi. Birlikte adımladılar. “Bu maddenin
yapısında ışık yoğunluğunu arttıran bileşenler bulunuyor. Madde etkisini birkaç
saat içinde gösteriyor ve uzun bir zaman kalıyor.” Demirden yapılmış duvarlarla
çevrili geniş bir alana girdiler. Mekân zifiri karanlıktı. Kadın gece görüş
gözlüklerini taktı. “Seninle birkaç saatimizi burada geçireceğiz.” Bir saat içinde
Gabriel’in görüş mesafesi elli metreye kadar yükseldi. Dikkat ve hafıza testlerinden
başarıyla geçti. İkinci deneye kabul edilince sevinci ikiye katlandı. Alacağı
para da ikiye katlanıyordu. İlk deneyin parasını cebine koymuş eve dönüyordu.
Zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştı. Sabah olmuş kaldırımlar doluydu.
Bisikleti bağlarken gözleri yanıyor,
kırpınca iğneler batıyordu. Kapıda anahtarını ararken annesi açtı. “Gabriel
nerede kaldın! Meraktan öldüm.” Acıyla odasına geçip perdeleri çekerek kendini
yatağa attı. “Arkadaşın aradı. İşr gitmemişsin. Meraklanmış.
Bir daha olursa çıkartılabilirmişsin.” Ceplerini aradı. Bir tomar para çıkarıp
yere attı. “James’in kursunun son taksiti.” Sızlanıyordu. “Son bir test daha
kaldı.” Kadın paraları toplarken hayret içindeydi. “Büyük resmi göremiyorsun.”
James elinde olta yanlarına geldi. Yatağa atlayıp abisinin sırtına çıktı.
Şımarmıştı. “Ne zaman balığa gidiyoruzz.” Gabriel aniden doğrulunca çocuk
yataktan düştü. Öfkeyle çocuğu yakaladı. Gözlerinden yaş boşanıyordu. “Sınava
giriş ve kalacak yere de para lazım. Ne balığı!” Çocuğu sarsınca kadın
dayanamayıp elinden aldı. “Kardeşinin sana daha çok ihtiyacı var.” Gabriel
yastığı yorganı dağıtıp odadan çıktı. Sağa sola çarparak salona ulaştı.
Gözlerini açamıyor kısık bakıyordu. Söylenerek evden çıktı.
Yaş akmıyor sanki ağlıyordu. Tişörtü
ıslanmış laboratuvara geldi. Takip edilip edilmediği kontrol edildi. Grup masa
etrafında toplanmış tartışıyorlardı. Kadının canı sıkkındı. “Görme mesafesinin
arttırılması için daha fazla balık lazım. Ancak av yasağı başlamış durumda.”
Takım elbiseli daha çok bir avukata benzeyen adam kollarını kavuşturdu. “Çikko
balığı devlet tarafından stratejik organizma sınıfına alınmış. Bu da şu anlama
geliyor; kaçak avlananların hapis cezası
paraya çevrilmiyor. Sezon açıldığında devam edeceğiz.” Gabriel duyduklarına
inanamadı. Başını ellerinin arasına alıp ahırdan salınan boğalar gibi bir o
yana bir bu yana karışık adımlar atıyor, duruyor tekrar yürüyordu. “Ben
yaparım. Balıkçı bulun yeter.”
Nefes nefese eve geldi. Odasına
çıkarken peşine annesi takıldı. Dolaplarını açıp eşyaları çantasına
dolduruyordu. Telefonunu çıkarıp numarayı çevirmeye çalıştı. Zor görüyordu ama
aramayı başardı. “Ben Gabriel. Yarım saate iskeleye gelmiş olurum. Balığa
beraber çıkacağız.” Kadın dayanamayıp patladı. “Para için mi kardeşinle balık
tutmaya gitmiyor, ders çalışmaya götürmüyorsun.” Çantasını omzundan çekip aldı. Duvara
yapıştırdı. Gabriel annesini ittirip düşürdü. “Para için mi olduğunu
sanıyorsun!” Kadın dizlerini çenesine kadar çekip başını dayadı. “Hiçbir şey
görmüyorsun.” Çantayı alıp oda kapısında durdu. “Ne için olduğunu anladın.”
Kadın toparlanıp James’in yatak altına sokuşturduğu oltayı çıkarıp uzattı.
“Tutacağınız balık kardeşinin mutluluğunu gösterecek.” Gözlerini sonuna kadar
açtı. Damarlar şişmişti. Oltayı çekip aldı. Dizinde iki parçaya bölüp eline
tutuşturdu.
Sahil güvenlik ofisi gelen ihbarla
hareketlenmişti. Askerler kıyafetlerini giyip iskeleye koştular. Şişme bota
atlayıp motoru çalıştırdılar. “Komutanım avın gerçekleşeceği sahanın
koordinatlarını GPRS de işaretledim.”
Oltalar sıkı sıkı tutulmuştu. Misina
oynayınca makara hızla çevrildi. “Abi çekemiyorum,” derken James kahkahalar
atıyordu. Gabriel kardeşinin arkasına geçip oltayı kavradı.
Yorumlar
Yorum Gönder