![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj2zRjiFRy46Tdqky8rPJ5jkVhHZffdt72JysDNt6dlevfWkcJU3sBrwqJsIn0RAhRHlpiMtoCwxrAowe3xdchNJaQZOuWAf4wP-Y7HLbon8KiN2C6RckdDz_KvljcujGTsgf4-io1Wb88/s400/1.jpg)
İzbe merdivenlerden iki kat aşağıya
indi. Otomatlar yanmıyordu. Kedi korkuyla miyavladı. Çantasından cep telefonunu
çıkarıp flaşını açtı. Tinercilerin poşetleri merdivenlerdeydi. Hava sidik
kokuyordu. Burunu tutarak birkaç merdiven daha indi. Kapıdaydı. Zile parmağını
uzatmıştı ki kapı açıldı. Pespaye kılıklı kısa boylu bir kadın “Hoş geldiniz Arzu
Hanım,” diyerek içeri buyur etti. Halılardan yükselen tozlar nefes almayı
zorlaştırmıştı. Kadın önden yürüyüp sağdaki kapıdan içeri girdi. “Siz salona
geçip dinlenin kahve yapıp geliyorum.” Arzu boş gördüğü ilk koltuğa oturdu.
Deri döşeme yırtılmış sünger dışarıdaydı. Kenarları sigara yanığıyla doluydu. Kediyi
halıya bırakmak isteseydi de kedi inmedi. Etrafa göz gezdirirken “Kahveniz,”
demesiyle irkildi. Kadın karşısına oturdu. “Soğutmadan için.” Arzu birkaç
yudumda bitirdi. Boğazı yandı. Fincanı çevirip kadına uzattı. Fincanı başı
üzerinde üç kez çevirdi. “Ne için bakacağım?” Arzu nefes nefeseydi. “İki
evlilik teklifi aldım. Hangi adamın beni daha çok sevdiğini öğrenmek istiyorum?”
Kadın elinde fincan dondu kaldı. Göz bebekleri sabitti. Kırpmıyordu. Arzu
koltuğundan kadına doğru yöneldi. “İyi misiniz falcı bacı?” diye sorarken
dizine dokundu. Kadın aniden ayağa kalktı. Fincanı yere fırlattı. Telve halıya
dağıldı. Arzu çığlığı bastı. “Korkma kızım. Senin sorunun cevabı kahve falında
değil. Bir maymun var.” Kadın konuşurken oturduğu yerde gövdesini döndürüyor
ellerini dizlerine bir koyup bir kaldırıyor, sesi bir alçalıyor bir
yükseliyordu. “Çin'de yaşayan kâhin maymun ‘Geda’, ABD Başkanlık seçiminin
galibinin Trump olacağını bildi. O maymunu getirmemiz lazım.” Arzu hipnoz
olmuştu. Kekeleyerek “Getirelim,” dedi. Kadın durdu. “Sana pahalıya patlayacak.
Haftaya gelirsin.”
Bir hafta boyunca Arzu ders vermeye
gitmedi. Perdeleri çekti. Telefonu sessize alıp evden çıkmadı. Kedi kapalı
kalmaya daha fazla dayanamayıp kapıyı tırmalayınca kendine geldi. Montunu giyip
kapıyı açtı. Tekir’e tasma takarken kedi çevik hareketle elinden kurtulup
fırladı. Panikledi. Tekir tasmasız dışarıda yürümeye alışık değildi. Arkasından
fırladı. Merdivenlerden inerken yükselen güneş ışığıyla gözleri kamaştı.
Apartmanın dışına çıktı. Kaldırımda sağa sola bakarak yürüyor “Tekirr,” diye
sesleniyordu. Göremeyince morali bozuldu gözleri doldu. İlk sokağa saptı. Spor
malzemeleri satan mağazanın önünde bir adam Tekir’e süt vermiş sırtını
seviyordu. Arzu derin bir nefes alıp koştu. “Hakan Bey çok teşekkürler,” deyip çömeldi.
Hakan gülümsüyordu. “Tekir acıkmış.” Kediyi severlerken kaldırıma pikap
yanaştı. “Hakan, barınağa gidiyoruz. Haber geldi. Kısırlaştırma yerine
hayvanları uyutacaklarmış.” Hakan öfkeyle ayaklandı. Pikaba atladı. Arzu teşekkür edemeden arkasından baka kaldı.
Şoför son vitese taktı. Işık ihlali
yaprak sürüyordu. Egzoz gürültüsü caddeyi doldurdu. “Şerefsizler köpekleri
öldürecekler.” Hakan dalgındı. Arka koltukta ki arkadaşı omzuna yumruk attı. “Kesin
bir kadın var.” Şoför karnına dirseği yapıştırdı. Hakan sırıttı. “Var, var ama
cesaretimi toplayıp açılamıyorum.” Arkadaki parmaklarını kıtırdattı. “Birkaç kafa
kırınca cesaretini toplarsın.”
Arzu olup bitene şaşırmıştı. Tasmayı
takarken gelen mesajla cebi titreşti. Doğrulurken okudu. Kediye baktı. “Tekir
efendi falcı bacı öğleden sonra bizi bekliyormuş.” Arkasından bir arama yaptı. “Filiz
sakin ol lütfen. İyiyim ben. Gel beni evin oradan al. Yolda anlatırım.”
Petşopta kafes kafes üstüneydi.
Hayvanlar huzursuz ortam mide bulandırıcıydı. İki adam kocaman bir kafesi
kucaklamışlar koyacak yer arıyorlardı. Kısa boylu obez olan tedirgindi. “Celal maymunun
kolyesinde ‘CEDA’ yazıyordu.” İri yarı olan işi şakaya vurdu. “Fırat abi, ‘GEDA’nın
fiyatı çok yüksekti. Paramız buna yetti. Tahminleri bazen şaşsa da genelde
tutuyormuş.” “Kolyeyi çıkarmıştın değil mi?” “Çıkardım abi. İçin rahat olsun.”
Fırat’ın beli iyice büküldü. “Bırak Celal bırak!” Adam aniden bırakınca kafesin
köşesi diğerinin parmaklarını ezdi. Acıyla “Yapacağın işe sokayım Celalll” diye
çığlığı bastı. Ayakucunu tutup sandalyeye oturdu. Celal bozuldu. “Fırat abi
abartıyorsun. Sokarımlı konuşma kalbini kırarım.” Eli belindeki çakıya gitmişti
ki içeri falcı girdi. İkisi de esas duruşa geçti. “Maymunum nerede?” Kadın lafı
uzatmadı. Arabanın arkasına kafesi koydurup parayı verdi. Yüzleri gülüyordu. İkisi
de saydı. Dükkâna girerlerken ellerinden yakalanıp döndürüldüler. “Hakan
ekipler gelmeden şunları benzetelim.” Petşopun içine sokuldular.
Yalvarıyorlardı. Tekme tokat ne varsa patladı. Kaşlar açıldı. Gözler kapandı.
Hakan evire çevire vuruyordu. Diğerleri hayvanların kontrollerini yaptılar. “Uzak
doğudan getirilen hayvanları bulduk.” Hakan ellerini sildi. “Barınaklarla uğraştığımız
yetmiyormuş gibi başımıza kaçak hayvan işi yapanlar çıktı. Satanında alanından
burnundan fitil fitil getirmeli.” Elindeki listeyi kontrol eden “Maymun
dışındaki hayvanlar burada.” Hakanın gözü döndü. “Kime sattınız lan zavallıyı.”
Adamlar adresi öttüler. Listeyi kontrol edene döndü. Keyifliydi. “Kuşların adı
listede yoktur. Ekleyelim.”
Arzu otobüs durağında bekliyordu.
Filiz önünden geçerken kornaya bastı. Az ileride durdu. Arzu binince dörtlüleri
yaktı. “Ortalıkta yoktun. Nereye gidiyoruz?” “Falcıya.” Filiz kulaklarına
inanamadı. “Ne işin varmış orada?” Düşünceliydi. “Beni en çok kimin sevdiğini
öğrenmeliyim.” Sinyal verip yola çıktı. “Şu haline bak! Maymuna dönmüşsün. Seni
en çok kimin sevdiğini keşfedeceğine kimi en çok sevdiğini keşfetsen nasıl
olur.”
Yorumlar
Yorum Gönder