Eros’un oku neye kısmet?

Bankada adım atmak imkânsızdı. Numaratörde kâğıt kalmamış güvenlik görevlisi uğraşıyordu. Bireysel müşteri masasından kalkan kadın gişeye geldi. “Öğlen yemeği sırası bizde.” Dekontları müşteriye imzalatıp verdi. “Sen kapıya çık. Çantamı alayım. Cam duvarlı santral odasının önünden yürürlerken gözlerini içeride kikirdeşen çiftten ayırmadılar. “Buse, Selin tam bir sürtükmüş.” İç çekti. “Liseden beri değişmedi. Kuyruğum oldu. Elini atmadığı sevgilim kalmadı.” Arkadaşının koluna sarıldı. Sım sıkı sıktı. “Elini sallasan ellisi saçını sallasan neydi kız devamı,” deyip şen bir kahkaha patlattı.

Güvenlik görevlisi arkadaşına nöbeti teslim edip santral odasına yürüyüp cama tıkladı. Kız başını masaya yaslamış ağlıyordu. Erkek umursamaz tavırlarla kapıda belirdi. Güvenlik görevlisi hayret içindeydi. “Levent, nasıl yaptığına inanamıyorum. Bankanın en güzel kadınını arkandan ağlatıyorsun.” İyice kasıldı. Ceketinin cebinde telefon çıkardı. “Eraycığım, hem yürüyelim hem izleyelim. Sadece ağlatmıyorum.” Kaldırımda iğne atsan yere düşmezdi. Gözleri ekranda aralardan sıyrılıyorlardı. Telefondan inleme sesi yükseldi. Eray panikledi. “Levent kapa şunu. Selin ne hallere düşmüş.” Yüzünde pis gülümsemesiyle koltuklarının altı kabardı. “Düşene bir tekmemi vursaydım. Ne zaman çağırsam gelecek artık.” Kafası karıştı. “Selin zor kadındı. Asılmayan müfettiş kalmamıştı. Nasıl oluyor da gişeci…” “Eraycığım, şöyle oluyor. İstihbarat aldım. İkisi eski arkadaşlarmış. Selin Buse’yi fena kıskanıyormuş. Özellikle sevgilisi olduğunda ne yapıp edip aralarına giriyormuş. Buse kolay lokmaydı. Evine taşındığımda Selin aramıza girmek istedi. Oltaya takıldı. Olay bu.” Eray kolundan çekip durdurdu. “Bizim kızlar burada yiyorlar.” Birlikte kebapçıya girdiler. “Buse seni neden evden gönderdi?” “Eski kafalı çıktı.”

Masalar hınca hınç doluydu. Salon duman altı olmuş ezmeler bitmiş salatalar sıyrılmıştı. “Buse kız iyice şiştim. Masada otur evde otur. Spora başlayalım.” Tabletten başını kaldırmadı. “Ben çoktan kaydımı yaptırdım,” diye mırıldandı. Diğeri laf gevelenince kızdı. Tableti elinden çekti. “Ver bakalım. Ne okuyormuşsun.” Satırları takip ederken göz bebekleri araba sileceği gibi bir sağa sola hareket ediyordu. “Avusturalya'nın Sydney kentinde 68 yaşındaki bir kişi, evine giren hırsızı okla kalçasından vurdu. Hırsız, ev sahibinin parasını ve araba anahtarlarını çalarak kaçmayı başardı. Olay yerine gelen polis, evi inceledikten sonra ok ve yaya delil olarak el koydu.” Şaşırdı. “Buse ok atan var ya kesin Erostur.” Tebessüm etti. “Çağla, keyfimi senden daha iyi yerine getiren kimse yok.” Komi kebapları servis etti. Etleri kesip yerlerken Eray neşeyle “Çağla aşkım biz geldik,” dedi. Levent büyük bir pişkinlikle Buse’nin omzu üzerinden tablete baktı. “Sende kalbimi vurmuştun.” Çağla öfkeyle çatalı tabağa çarptı. “Eray kafamın tasını attırıyorsun. Kaç defa dedim sana tilkilerle gezme.” Buse’nin başı öne eğildi. Çağla elinden tuttu. “Kalk kız çorbacıya gideriz.”           

Paydos sona ermiş kuyruklar alabildiğine uzamıştı. “Buse sen gişeye geç. Ben santrale uğrayıp yolluya hatlarımı kontrol ettireceğim. Telefonlar kesilip duruyordu.” Santrale yöneldiğinde içerde kimseyi göremedi. Merakla kapıyı açıp içeri girdi. Selin’in eşyaları yoktu. Eray arkasından gelip sandalyeye oturdu. “Selin izin aldı. Morali bozuktu. Yerine bakacağım.” Sevindi. “Nesi varmış ka... ağzımı bozduruyor bana.” Eray  üzülerek videodan ve Levent’in tuzağından bahsetti. Odadan fırladı. Topuklularla koşarken adımları küçük küçük atmaktan bıkmıştı. Gişede Levent Buse’nin başına ekşimişti. “Selin’le ne varsa bitti. Buzları eritelim.” Kendini zor tutuyordu ama sabredemedi. Elindeki tükenmez kalemi sertçe parmaklarının ucuna sapladığında kalem dağıldı. Banko mavi mürekkep oldu. “Beni geriyorsun başına iş gelir.” Levent bana mısın demiyordu. “Bu akşam sana geleceğim. Laflarız.” Çağla arkadan omzuna vurur. “Artık uzasan diyorum.” Levent sırıtarak gişesine geçti. Çağla heyecanlıydı. Busenin kulağına eğildi. “Oh olmuş,” diye fısıldayarak Eray’ın yumurtladıklarını bir bir anlattı. Bireysel müşteri bölüm şefi uzaktan somurtunca lafı kesip yerine geçti. Zaman su gibi aktı. Kapılar kapatılıp son işlemler yapıldı. Çağla evraklarını dosyalayıp Buse’ye doğru dudaklarını sessizce oynatarak “Çıkalım,” dedi. Birlikte duraklara yürürken Buse yavaşladı. “Ben kargoya uğrayacağım. Sonrasında antrenmana gideceğim.” “Ne antrenmanı kız?” “Yemekteyken söyledim ya spora başladım.” Çağla “Dur söyleme tahmin edeyim,” diyerek olasılıkları aklından geçirirken dudaklarını büzmüş bir oyana bir bu yana oynatıyordu. Sevinçle “Zumbaaa,” diye çığlık atınca etraftakiler irkildi. Buse “Sen gece boyu çatla yarın söylerim,” deyip ayrıldı.

Bahçe duvarından atladı. Şarap şişesi ve çikolata paketini uzanıp aldı. Evden kovulunca anahtarları alınmıştı. Ama yedek anahtarın yerini biliyordu. Salonun ışığı perdeler arasından çimenlere düşmüştü. Mutfak kapısına adımladı. Fesleğen saksının kaldırdı. Anahtarlı alıp kapıyı tıkırdatmadan açtı. Parmak ucunda mutfağı geçip koridordan salonun önüne geldi. Buse ayakta sırtı dönüktü. Şişeyi sallayıp patlattı. Buse yavaşça döndü. Elinde yayla karşısındaydı. Levent dondu kaldı. Şarap parke üzerine yayılmıştı. Çantasından aldığı oku yayda gerdi. “Ben sana beni germe demedim mi!” Levent’in dili damağı kurumuş bir şey söyleyecekken vaz geçiyor sonra tekrar deniyordu. “Tilkinin dönüp dolaşacağı yer,” dediğinde Levent büyük bir şok içinde “Kürkçü dükkânı,” deyiverdi. Buse soğukkanlıydı. “Telefonunu çıkar ve Selin’in videolarını sil.” Panikledi. Aynı ceplere defalarca elini sokmasına rağmen telefonu bulmakta zorlandı. Sonunda çıkardığında nefes nefeseydi. Göstererek ne var ne yok sildi. Buse gözünü kırpmıyordu. “Söyle bakalım. Eros okuyla neyi vurur?” Korkudan yalvaracaktı. “Kalbi” diyebildi. Alaycı bakışlarla Levent’i süzdü. “Bu Eros başka Eros. Çikolatayı da kanepeye bırak bakalım.” Gecenin karanlığında acı bir çığlık yükseldi. “Yandım Allahh!”  

Yorumlar