Aşkın yılanı


Kiliseye damat tarafı gelmişti. Damat elinde bir buket çiçekle kapıda akrabalarıyla gelini bekliyordu.  Gelin geleneksel olarak birazcık geç kalmıştı. Damat heyecanlıydı. Gelin arabası kilise önünde durdu. Ailesiyle birlikte kiliseye geldi. Babasıyla kilisenin merdivenlerini çıkıp damadı öptü. Yanaklarını kızarttı. Çiçeği geline verip el ele kiliseye girdiler. Akraba ve arkadaşlar sıralara yerleştiler. Gelin ve damat papazın elini öptüler. Papaz nikâha başladı. Kutsal masada bir kadeh kırmızı şarap, nikâh yüzükleri ve İncil bulunmaktaydı. Papaz damadın alyansını alıp 3 kere damadın adını söyleyip hac çıkartırken öndeki sıradan öfkeli bir ses yükseldi. “Hangi yüzyıldayız!” Papazın eli havada kaldı. Sıralardakiler kendi aralarında fısıldaşıyordu. Gelin “Ablaa!”derken damadın kollarına düştü. Kadın söylene söylene oturanların ayaklarına basarak kiliseden çıktı. Merdivene adım atmıştı ki arkadan eli tutulup çekildi. Göz bebekleri kızarmış orta yaşlı bir kadın “Kanya, Tanrı’nın evinde nasıl bir küstahlık sergiledin. Tanrı sevgidir.” Kadın elini kurtardı. İşaret parmağını sallıyordu. “Anne Tanrı varsa Pravat beni neden terk etti. Onu sevmekten başka ne yaptım!” Hızla merdivenleri inip yolun karşısına geçti. Park etmiş bir panelvanın kapısını yumrukladı. Kapı açıldı. Somurtarak oturdu. Fotoğraf makinesine batarya takan kadın şaşırmıştı. “Kanya neden çabuk geldin?” Tören kıyafetlerini çıkartırken “Burada röportajı ben yaparım. Yola koyulalım,” diye tersledi. Direksiyondaki kontağı çevirdi. “Tayland’da haber kalmamış sanki. Yılana âşık olan adamla röportaj yapacağız.“   

Haber ekibi yol boyu soruları belirlediler. Adamın yaşadığı yer şehrin dışındaydı. Asfalt bitmiş toprak zeminde araç sarsılarak ilerliyordu. Sonbaharın renkleri göle yansımıştı. Kulübeye yaklaşıp durdular. Adam odun kırıyordu. Kanya makineyi alıp araçtan indi. Seslendi. “Decha Mali siz misiniz?” Adam odunları dizdi. Bir kütüğü doğrultup baltayı havaya kaldırdı. Kadın cevap alamayınca sinirlendi. “Bir şey sordum.” Adam baltayı kütüğe indirip bıraktı. Gülümseyerek elini uzattı. “Hoş geldiniz.” “Yılanınızla ilişkinizi konuşmaya geldim. Adım Kanya, Tayland’ın nabzı dergisinde çalışıyorum.” Adam birkaç odun alıp kadını kulübeye davet etti. Tahta kapıyı ittirdiğinde gıcırdadı. Kulübe derli topluydu. “İstediğiniz bir yere oturabilirsiniz,” deyip şömineye yöneldi. Odunları dikip ateşlerken kadının çığlığıyla irkildi. Yılan koltuğa çöreklenmiş kadınla göz göze gelmişti. Adam rahattı. Kadının sırtına elini koyup yan koltuğa oturttu. “Eşim Suchin konukseverdir. Korkmayın.”  Kanya birkaç derin nefes alıp sakinleşti. Decha odunları toparlayıp ateşledi. Izgaraya demirden bir kap koydu. “Ölen eşim kobra yılanı şeklinde reenkarne oldu. Şimdi vaktimizi beraber geçiriyoruz.” Ateşi yelleyerek kuvvetlendirdi. Kanya makinesini ayarladı. “Fotoğraf çekebilir miyim?” Decha başını olumlu anlamda salladı. Kaynayan kaptan adaçayı kokusu buharla kulübeye doldu. Yılan dikildi. Kanya’nın hareketlerini takip ediyordu. Decha koltuk altından fotoğraf albümünü çıkarıp Kanya’ya seslendi. “Bu fotoğraflardan beğendiklerini alabilirsiniz.” Göl kenarında, markette, iş yerinde yılanla çekilmiş onlarca fotoğraf hem şaşırtıcı hem ürkütücüydü. Hikâyelerini anlatırken Kanya notlarını aldı. Bir tanesini beğendi. “Teşekkür ederim,” deyip oyalanmadan çıktı. Decha kendine bir fincan çay koydu. “Çok güzeldi,” diye mırıldanınca yılan tıslayarak üzerine geldi.

Panelvandakiler korkmuştu. Fotoğraf makinesinden hafıza kartını çıkartanın bedi benzi atmıştı. “Biraz daha gecikseydin polisi arayacaktık.” Kanya olup biteni heyecanla anlattı. “Hıristiyanlık saçmalık derdim. Budizm ondan betermiş. Adam inancının kurbanı olmuş. Eşinin yaklaşık 3 metre boyunda kobra olduğuna içten inanmış. Böyle bir sevgi görmedim.“ Direksiyondaki sırıttı. “Bizimki abayı yakmadan fotoğrafları dergiye yetiştirelim.”

Dergi çalışanları masalarında son sayıyı baskıyı yetiştirmeye çalışıyorlardı. Kanya notlarını bilgisayarda düzenlemeyi bitirmişti. Editöre gönderdi. Fincanına sıcak su koyarken arkadaşı gözleri yerde yanına geldi. “Sana kötü bir haber vereyim. Fotoğrafları sildim.“ Hafıza kartını masaya bıraktı. Bir sandalye çekip oturdu. “Bana da bir tane yapar mısın?” Kanya sinirden dudaklarını ısırmıştı. “Sen ağzıma… Neyse! Gider yenilerini çekerim.”  

Zamanla yarışıyordu. Işıklara uymadan son gaz otobanda yol aldı. Toprak zeminde ister istemez yavaşladı. Hava kararmak üzereydi. Panelvanı odunluğun önüne park etti. Yan koltuğa baktı ama makineyi göremedi. Arkaya döndü. En arka koltuktaydı. Canı sıkıldı. Küfrederek kamerayı alıp dışarı fırladı. Kulübe kapısını tıkladı. Açılmayınca endişelendi. Etrafta dolaşırken adamı göl kenarında gördü. Yılanla birlikte piknik yapıyorlardı. Duygularına hakim olup neşeyle seslendi. “Decha merhaba. Fotoğraflar silindi. Tekrar çeker miyiz?” Decha oturmasını işaret etti. Kutudan bir fare çıkarıp yılanın kocaman açılmış ağzına bıraktı. Kanya iğrenirken Decha yılanın sırtını seviyordu. “Sen iğrendin ama o keyifle yedi. O zaman farenin lezzeti için ne söylenebilir?” Kanya’yı midesi ağzına gelirken gülme krizi tuttu. Makineyi ayarlayıp fotoğraflarını çekti. Yanına oturup gösterirken Decha’nın büyüsüne kapıldı. Öpmek istedi. Decha başını çevirdi. Kanya üzüldüğünü belli etmeden “Seni anlıyorum” diyerek kalktı. Panelvana binerken Decha seslendi. “Senin de yılan olmana dayanamam.”  

Yol boyu kafasında dolanan sorulara cevap aradı. Dergiye nasıl geldiğini anlamadı. Makineyi elinden kapan arkadaşları telaşla etrafında koştururlarken curcunanın içinde kıpırdamadan duruyordu. Dudakları oynadı. “Bir çözüm biliyorum.”

Kiliseye damat tarafı gelmişti. Damat elinde bir buket çiçekle kapıda akrabalarıyla birlikte gelini bekliyordu.  Gelin geleneksel olarak birazcık geç kalmıştı. Damat heyecanlıydı. Gelin arabası kilise önünde durdu. Ailesiyle birlikte kiliseye geldi. Babasıyla birlikte kilisenin merdivenlerini çıkıp damadı öptü. Yanakları kızardı. Çiçeği geline verdi. “Çok güzelsin Kanya.”

Yorumlar