Salonda bağıra çağıra şarkı
söylüyordu. Hizmetçi viski getirdi. “Hanım efendi.” Kadın sarhoş dengesini zor
sağlıyor müziğin ritmine ayak uydurmaya çalışırken “Bana katıl,” diye seslendi.
Birkaç adım atmıştı ki vazoya çarptı. Hizmetçi çevik bir hareketle kurtardı. Kadın
güldü. “Her yerde onlardan var. Bir eksik bir fazla ne fark eder.” Zil arka
arkaya çaldı. Hizmetçi koşar adım kapıya gitti. Üzerini düzeltip açtı. Hole
sandık taşıyan adamlar girdi. “Dikkatle bırakın. Kırılan bir şey olursa
kafanızı ezerim.” Sandıklar yan yana kondu. Kısa boylu ceketini çıkarıp
hizmetçiye verdi. Kapağı dikkatle açıp içinden toprak kandil çıkardı.“Feyzo öt
bakalım elimizde ne var?” Adam tarihi eserleri tek tek masalara büyük bir
keyifle “Fuat Bey, antik dönem ticaretinde önemli yer tutan sunu kapları ve ölü
hediyeleri, günlük kullanım kapları, koku kapları, kozmetik aletler, lahit
toprağında da bol miktarda altın iplikler var,” derken dizdi. Kandile arka
arkaya üfleyip üzerindeki desenleri temizledi. “Milas’ın Arkeoloji Müzesi
ekipleri zahmet edip toprak altıdan 2600 yıllık eserler çıkarmış. İlgilenmemek
olmazdı.” Kadın bardağın dibinde kalan
viskiyi içip yere yapıştırdı. “Hoş geldin. Bakıyorum yeni oyuncaklar bulmuşsun.”
Masadan bir kap alınca adam fırlayıp elinden kaptı. “Kör kütük sarhoşsun. Kadın
alkışladı. ”Evi mezar haline getirdin. Beni de içine canlı canlı gömdün. Geçmişe
olan sevginin birazını bugüne verseydin her şey çok daha farklı olabilirdi.”
Hizmetçiye işaret yaptı. Koluna girdi. Kadın “Bırak beni. Odama gitmeyeceğim,”
deyip kolunu kurtardı. Adam kızdı. “Çirkefleşme. Çalıştığın batakhaneden seni
ben çekip çıkardım.” Kadın diklendi. “Batakhane mi! Ben sanatçıyım.”
Küçümseyerek güldü. “Sahnelerin aranılan solisti ‘Güz güzeli Firuze.’ Ben sana
ne olduğunu söyleyeyim; iki şişe şarap parasına onun bunun eğlencesi olan bir
zavallı.” Eli kolu titredi. “Hayvan,” deyip tokat attı. Adam boğazına yapıştı. Nefessiz
kalınca ittirip koltuğa oturttu. Kadın öfkeyle doğrulup eserlere saldırdı.
Parçalar sağa sola dağıldı. Adam olup biteni gözlerini kırpmadan soluksuz izledi.
Silahını çekip kurşunu namluya verdi. “Geberteceğim seni fahişe.” Evin kapısı
yumruklandı. Kilit açılan ateşle un ufak oldu. İçeri bir grup adam girdi. Kadınlar
kargaşadan faydalanıp masa arkasına saklandı. Hızlı hareketlerle diğerlerini
yakalayıp diz üstü çökerttiler. İçlerinden ceketi omuzlarında iri yarı olanı “Hırsızdan
çalınmayacağını ne zaman öğreneceksin,” demişti ki yerde parçalanmış eserleri
görünce “Madem mallara sahip çıkamayacaktın ne bo. yemeye kaçırdın.” Korkmuş ve
telaşlıydı. “Bahadır abi telafi ederim. El değmemiş mezar odaları biliyorum.” Dinlemedi.
Sert bir yumruğu suratına geçirdi. “Kes lan zırvalamayı pi. Fuat.” Belinden
kasatura çıkarıp boğazını kesti. Mendille yüzünün yansımasını görünceye kadar
sildi. Tarihten anlayan kontrolünü kaybetmemişti. “Bahadır Bey, bilgi ve tecrübemi hizmetinize sunmaktan onur duyarım,” dediğinde göğsüne saplanan kasaturayla
sustu. “Ne gevezeymiş.” Ayağıyla göğse bastırdı. Canı sıkılmıştı. “O kadar da
temizlemiştim,” deyip zorlayarak çıkardı. “Gençler sağlam ne var ne yok
toplayın.” İşleri bitti. Hiç bir şey olmamış gibi çekip gittiler. Sesler
kesilince kadın saklandığı yerden çıktı. Cesedin yanına çömeldi. “Bugünü yaşa
geçmişe takılma dediğimde gülüp geçerdin. Geçmiş mezarın oldu.” Tuttuğu kapı
parmaklarını açıp aldı. Dikilirken “Tüh, düşürdüm,” deyip bıraktı.
Yorumlar
Yorum Gönder