Kadının fendi

Yağmur hızını kesmiş, kazı alanı çamur içindeydi. Bir grup arkeolog bir birlerinden güç alarak yürüyorlardı. Öndeki başını eğip el fenerini tünel girişine tuttu. Duvardaki yazılara göz attı. “Profesör HuiYang, Ming Hanedanlığı dönemine ait mezarlık yolundayız.” Etrafındakilerin arasından sıyrılıp öne doğru yürüdü. “Sular içeri doldurmadan odaya ulaşmalıyız.” Grup tereddütsüz adamın peşine takıldı. Ara sıra tünelin küf kokusundan genzi yananlar öksürüyor, bazı öğrenciler gizlice araştırmada yer alamayan arkadaşlarına telefonlarıyla canlı yayın yapıyorlardı. Geniş bir alana ulaştılar. Merkezde bir lahit duruyordu. Bir kadın seri adımlarla lahite yöneldi. Profesör endişeyle “Dur! LanYing lahiti açma,” diye seslendi. Kadın gülümsedi. Sırt çantasını lahitin yanına bırakıp içinden bir gaz maskesi çıkardı. “Aşkım, rahat ol biraz.” Adam kızardı. “Burada bir sürü çocuk var. Deme öyle şeyler.” Diğerleri de yanlarındaki maskeleri taktı. Kapağı yavaş yavaş ittirip açtılar. Hafif bir duman yükseldi. Saçları, kaşı ve yüz şekli bozulmamış kadın cesedi boylu boyunca uzanıyordu. Etrafına yorgan, yastık, şahsi eşyalar ve ipek elbiseler serilmişti.  Öğrencilerden biri tahmin yürüttü. “Hocam nereden baksanız iki bilemediniz üç yüzyıllık.” Adam öfkelendi. “Bilimde araştırma vardır. Tahmin, boş konuşma yoktur.” Kadın yanaşıp koluna girdi. “Koca adam korkutma gençleri.” Toparlandı. “LanYing, kızlarla beraber cesedi ve eşyalarını alıp çadıra dön. Karbon testlerine başlayın. Biz daha ileriye gidip ne var ne yok bakacağız.” Grup ikiye ayrıldı. Erkekler daralan tünelde sıkışma, düşme tehlikeleri atlatarak yol aldılar. Ancak elle tutulur kalıntılara ulaşamadılar. Yerlerini işaretleyip geri döndüler. Profesör öğrencileri fakülteye gönderip çadıra yöneldi. Aşması gereken kocaman çamur deryasıyla karşılaştı. Birkaç adım attı. Dengesini kaybetti. Kollarını yana açtıysa da yere kapaklanmadan kurtulamadı. Emekleyerek çadıra geldi. Kapıyı araladı. İçeriden gülüşmeler yükseliyordu. Kulak kabarttı. “Şu dişlere bak inci gibi.” “ Ya saçlar.” “Acaba ne kullanıyordu?” “Tek taşı bile var.” “İpek elbiseleri ne kadar yumuşak. Eşi ne kadar düşünceliymiş” Adam duyduklarına inanamadı. Kulakları çınlıyor ve yanıyordu. Doğruldu. “Bu ne rezalet LanYing! Karbon testi yapın dedik.” Sustular. Kadın cesedin başından kalktı. Dişlerini sıkarak, burnundan soluyarak yanına geldi. “Eşi ne kadar düşünceliymiş!” Cebinden çıkardığı kâğıdı gömleğinin içine soktu. Çamurlu elleriyle tutup açtı. “Ölüm yaşı; saç ve dişlerinden yapılan testlerle 60. İpek elbiselerin cesedin zarar görmesini engellediği ve beş yüz yıldır bozulmadığı tespit edilmiştir.”                 

Yorumlar