Çelişkili Hödük


Hediyelik eşya dükkânı tenhaydı. Stantlara bakıp tezgâha yaklaştı. “Özel tasarım bir kalem istiyorum.” Tezgâhtar ağzını açacak oldu. Fırsat vermedi. “Kolombiya barış anlaşmasında kullanılan mermi kalemden.” Adam şaşırdı. Kadın gülümsedi. “Şaşırmayın lütfen. Size resimlerini göstereyim.” Telefonu açtı. Adam inceledi. “Yapımı zor. Pahalıya patlar.” Kadın rahattı. “Sorun değil.” Sipariş evrakını çıkarıp kalemin detaylarını çizdi. “Bir hafta sonra teslim ederiz. Kaparo alıyoruz.” Ödeme yapıp çıktı. Tezgâh arkasında ki kapı açıldı. Genç, elinde bir tepsi takıyla içeri girdi. Adamın gözleri parlıyordu. “Bir taşla iki kuş vuracağız.” Tepsiyi bıraktı. Kâğıda göz gezdirdi. “Koleksiyoncunun istediği kalem değil mi bu.” “Kaçakçı getirdiğinde teslimat öncesi kopyasını yapacağız.”

Mermi kalemi dikkatle parlatıyordu. Seslendi. “Lamba zayıfladı. Düğmesiyle oyna şunun.” Işık kuvvetlenmeyince sinirlendi. Bağıracak oldu genç panikle yanına geldi. “Kadın sabırsız. Kalemi soruyor.” Yavaşça bıraktı. “İçeri geçiyorum. Parlatmaya devam et.” Kadın takıları karıştırıyordu. Adam tezgâhın arkasına geçti. Hal hatır soracaktı ki kadın önce davrandı. Keyifsizdi. “Kalem hazır mı?” Adam başını arkaya doğru çevirdi. “Hanımefendinin kalemini getir.” Gülümserken içeriden beklemediği bir cevap geldi. “Hangisi patron?” Dişlerini sıktı. “Alet kutusunun yanında ki.” Genç telaşla koşturdu. Adam hızla elinden çekip aldı. Hediye paketi yapıp verdi. Kadın konuşmayıp parayı bıraktı. Sessizce çıktı. Paraları sayarken “Koleksiyoncuyu ara. Akşama gelsin,” dedi. Dükkâna takım elbiseli kalabalık bir grup girdi. “Eller yukarı öne çıkın.”

Hava serinledi. Şalını omzuna aldı. Bulutlar ayın önüne gelince bahçe karardı. Mumlardan birini yakıp kollarını kavuşturdu. Mum ışığıyla büyüyen şişenin gölgesi tabakların üzerine düştü. Eriyen damlanın akışını izlerken kapıya yanaşan arabayı gördü. Ayağa kalkıp saçını düzeltti. Parfüm sıktı. Siluet yaklaşıyordu. Gülümsedi. Adam selam vermeden masaya oturdu. Suratsızdı. Kadın gülümsemeyi sürdürdü. “Hoş geldin.” Çorbaları doldururken neşeyle “Günün nasıl geçti? Barış ödülünü bugün verecektiniz değil mi?” diye sordu. Umursamadı. Kaşığı daldırdı. Kadın merakla ne diyeceğini bekliyordu. Bir kaşık alıp bıraktı. Kadın şaşırdı. “Sevdiğin çorba.” Suratı ekşidi. “Buz gibi.” Kadın gözyaşlarına boğuldu. “Geciktin. Üstelik gecikeceğini arayıp söylemedin.”

Dükkânı temizlediler. Genç kapıyı çekip kilitledi. “Patron bana kızma. Ajanlar gerçek mermi kalemi bizde bulsaydılar halimiz ne olurdu?” Adam kepenkleri indirdi. “Orası öyle de. Koleksiyoncu iyi para verecekti.” Genç alarmın şifresini girdi. “O da ilginç biriymiş. Önemli anlaşmaların imzalandığı kalemleri topluyor.” Alışveriş merkezi kapanmak üzereydi. Güvenlikçilerle selamlaşıp dışarı çıktılar. “Mermi kalemi istemeyip neyi isteyecekti! O kalemle Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri FARC ile hükümet arasındaki 52 yıllık iç savaşı sonlandıran anlaşma imzalandı.” Otoparka yürüdüler. “Kadın şanslıymış o paraya gerçeğini aldı.”

Adamın kılı kıpırdamadı. “Arayıp sorsaydın.” Peçeteyle gözlerini sildi. “Aramızdaki soğuk savaş bitsin diye elimden geleni yaparken sen bir adım bile atmıyorsun. Kolombiya’daki iç savaşı bitiren adama barış ödülü verir takdir edersin ama bana gelince kör olursun.” Salatadan bir parça alıp şarap doldurdu. Kokladı. “Arayıp sorsaydın. Ödülü ben değil komite veriyor. Ortak karar alıyoruz.” Burnunu çekti. “Her neyse.” Çantasını karıştırıp küçük bir hediye paketi çıkardı. Kalkarken verdi. Tek başına eve doğru yürüdü. Adam paketi açtı. Şöyle bir baktı. Cebine koyarken “Çok kötü bir taklit,” diye seslendi. Kadın kocaman bir çığlık attı.


CİA Norveç Ofisi hareketlendi. Ekrandaki haritada kırmızı nokta yanıp sönüyordu. Kontrol şefi keyiflendi. “Ajanlar, koleksiyoncumuzu bulduk.” 

Yorumlar