![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhnYeg-0h4eaLql70duNhI48TUF1YFX7mmbSP0bi6ye6Qix84SxyDJXdKbplNQv-U-CXu80959w9_UhggR0nH52i1j1IR2lbLcOyumY_xerXC4K71y0b3XvA32nHKG9dOJ1_msZN3bGub0/s400/uyanis2.jpg)
Jimnastik salonunda yarışmalar devam
ediyordu. Yoğun ter kokusu sıcak havayla etrafa sinmişti. İşleri biten sporcular
soyunma odalarına yürüyorlardı. Adımlarını hızlandırdı. Önünde ki kızlara
yetişti. “Elena, çok iyiydin. Bu sefer ikinci oldun. Birinciliklerine sayarız.”
Kızın yüzü güldü. “Abi sürpriz yaptın. Geldiğine sevindim. Ablam burada olsaydı
o da bize katılırdı.” Paketi gösterdi. “Yiyecek bir şeyler aldım.” Elena vakit
kaybetmeden üzerini değişti. Birlikte çıktılar. Akşamüzeri trafik yoğunluğunu
kaybetmişti. Göz açıp kapayıncaya kadar eve ulaştılar. Elena “Ben paketi
alayım. Sofrayı hazırlayayım,” deyip mutfağa geçti. Aleksei salonda koltuğa
uzanmış kanalları karıştırıyordu. “Abi gelir misin!” diye çağrıldı. Merakla kardeşinin
yanına geldi. Canı sıkılmıştı. “Ton balıklı salata yemem.” Kâseyi aldı. “Ne
demek yemem!” Sandalyeye oturttu. Kaşıkla bir parça alıp zorla ağzına soktu.
Kız direndi. “Abi lütfen yapma!” Kalkmaya çalışınca omuzlarından bastırdı. Önüne
koydu. “Bunlar bitecek.”
Yazılım bölümünde gözler ekranlara
kilitlenmişti. Öğle paydosu zilinin çalmasıyla koşturmaca başlamış, masalar bir
bir boşalıyordu. Bir kişi nerdeyse ekranın içine düşecekti. Kendi kendine
tekrarlıyordu. “Füze Teksas veya Fransa'yı yok edebilme kapasitesine sahip.”
Başına biri dikildi. “Aleksei, yapıştın kaldın. Anladık Teksas ve Fransa’yı yok
edecek kapasiteye sahip.” Parmağını dudağına yapıştırıp fısıldadı. “Gregori,
git başımdan.” Bir iki adım atıp durdu. Aklına bir şey geldi. “Haberin olsun
yazılıma dışarıdan hedef olarak sürekli Fransa’nın kodları sızıyor. Ne
yaptıysam engelleyemiyorum. Anti virüs integralini çeşitlendirmem gerekli.
Yardım eder misin?” Başını sağa sola sallarken telefonu çaldı. Yüzünde kaygı
belirdi. “Yana, Türkiye’den mi geldin?” Rengi beyaz oldu. “Elena yoğun bakımda
mı!” Çekmecesinden araba anahtarını alıp fırladı.
Yoğun bakım odasında solunum cihazına
bağlı hastalar gözleri kapalı uzanıyorlardı. Cam önünde hüzünle bekleyen
kadının yanına doktor geldi. “Elena kendini toparlıyor. Karaciğerdeki zehri
temizledik.” Nefes nefese yetişti. “Yana, durumu nasıl?” Kadın sinirlendi. “Nasıl
bir abisin! Ton balığı alerjisini bilmezsin.” Doktor ayırdı. “Kardeşiniz
tehlikeyi atlattı. Lütfen kontrolünüzü kaybetmeyin.” Gözyaşlarını tutamadı. “İstemediğini
yedirdin de ne oldu! Neyi kanıtladın?”
Yazılım ofisleri boşalmıştı. Bir
kişinin masası dışında etraf karanlıktı. Akvaryumdaki Japon balığını takip
ediyor kara kara düşünüyordu. Tuşlar tıkırdayınca yüreği hopladı. Sandalyesiyle
dönünce Aleksei ile yüz yüze geldi. Son tuşa basıp bir şey demeden ayrıldı. Ekrana
göz atınca şaşırdı kaldı. “İşte bu!” Mutlulukla etrafında döndü.
Yorumlar
Yorum Gönder