Balistik Uyanış

Radyo aktif ışıma laboratuvarında özel güvenlik elbiseleri giymiş bir grup araştırmacı parçacık ayrıştırıcı kabininde oluşan parlamayı dikkatle takip ediyorlardı. Elindeki cihazla parlamanın alanını ölçüp grubun arkasında kumanda masasında ki adama “Aleksei,  gücü keselim,” diye seslendi. Değerleri kontrol etti. “Arkadaşlar, sürecimiz başarıyla tamamlandı. Yeni balistik füzemiz 'Satan 2'nin patlama hücresindeki enerjiyi maksimum seviyeye yükselttik.” Grupta bir an için çıt çıkmadı. Aradan birinin alkışlamasıyla sevinçle birbirlerine sarıldılar. Gruptan öne çıkan bir kadın konuşana yaklaşıp “Gregori, sen ve Aleksei olmasaydınız başaramazdık,” diye tebrik etti. “Belle, görünmeyen kahramanımız sendin. Formüllerin yolumuzu aydınlattı.” Laboratuvar boşalırken Aleksei kumanda masasından kalkıp Belle’yi çıkmadan durdurdu. Kadın şaşırdı. Dizlerinin üzerine çöküp cebinden çıkardığı yüzüğü “Benimle evlenir misin?” diyerek uzattı. Belle yüzüğü aldı. Gözleri boş boş bakıyordu. Gregori “Dünyadan Belle'ye orada mısın!” diye laf attı. Yüzüğü geri verdi. “Aleksei, Fransa’ya gideceğim. Araştırma görevlisi başvurum kabul edildi. Benim için uygun bir zaman değil.” Arkasını dönmüştü ki Aleksei elini yakalayıp yüzüğü zorla takmaya kalktı. Kadın korktu. Kurtulmak için kendini çekince yere kapaklandı. Gregori “Kendine gel Aleksei!” diyerek müdahale etti.

Jimnastik salonunda yarışmalar devam ediyordu. Yoğun ter kokusu sıcak havayla etrafa sinmişti. İşleri biten sporcular soyunma odalarına yürüyorlardı. Adımlarını hızlandırdı. Önünde ki kızlara yetişti. “Elena, çok iyiydin. Bu sefer ikinci oldun. Birinciliklerine sayarız.” Kızın yüzü güldü. “Abi sürpriz yaptın. Geldiğine sevindim. Ablam burada olsaydı o da bize katılırdı.” Paketi gösterdi. “Yiyecek bir şeyler aldım.” Elena vakit kaybetmeden üzerini değişti. Birlikte çıktılar. Akşamüzeri trafik yoğunluğunu kaybetmişti. Göz açıp kapayıncaya kadar eve ulaştılar. Elena “Ben paketi alayım. Sofrayı hazırlayayım,” deyip mutfağa geçti. Aleksei salonda koltuğa uzanmış kanalları karıştırıyordu. “Abi gelir misin!” diye çağrıldı. Merakla kardeşinin yanına geldi. Canı sıkılmıştı. “Ton balıklı salata yemem.” Kâseyi aldı. “Ne demek yemem!” Sandalyeye oturttu. Kaşıkla bir parça alıp zorla ağzına soktu. Kız direndi. “Abi lütfen yapma!” Kalkmaya çalışınca omuzlarından bastırdı. Önüne koydu. “Bunlar bitecek.”        

Yazılım bölümünde gözler ekranlara kilitlenmişti. Öğle paydosu zilinin çalmasıyla koşturmaca başlamış, masalar bir bir boşalıyordu. Bir kişi nerdeyse ekranın içine düşecekti. Kendi kendine tekrarlıyordu. “Füze Teksas veya Fransa'yı yok edebilme kapasitesine sahip.” Başına biri dikildi. “Aleksei, yapıştın kaldın. Anladık Teksas ve Fransa’yı yok edecek kapasiteye sahip.” Parmağını dudağına yapıştırıp fısıldadı. “Gregori, git başımdan.” Bir iki adım atıp durdu. Aklına bir şey geldi. “Haberin olsun yazılıma dışarıdan hedef olarak sürekli Fransa’nın kodları sızıyor. Ne yaptıysam engelleyemiyorum. Anti virüs integralini çeşitlendirmem gerekli. Yardım eder misin?” Başını sağa sola sallarken telefonu çaldı. Yüzünde kaygı belirdi. “Yana, Türkiye’den mi geldin?” Rengi beyaz oldu. “Elena yoğun bakımda mı!” Çekmecesinden araba anahtarını alıp fırladı.    

Yoğun bakım odasında solunum cihazına bağlı hastalar gözleri kapalı uzanıyorlardı. Cam önünde hüzünle bekleyen kadının yanına doktor geldi. “Elena kendini toparlıyor. Karaciğerdeki zehri temizledik.” Nefes nefese yetişti. “Yana, durumu nasıl?” Kadın sinirlendi. “Nasıl bir abisin! Ton balığı alerjisini bilmezsin.” Doktor ayırdı. “Kardeşiniz tehlikeyi atlattı. Lütfen kontrolünüzü kaybetmeyin.” Gözyaşlarını tutamadı. “İstemediğini yedirdin de ne oldu! Neyi kanıtladın?”  

Yazılım ofisleri boşalmıştı. Bir kişinin masası dışında etraf karanlıktı. Akvaryumdaki Japon balığını takip ediyor kara kara düşünüyordu. Tuşlar tıkırdayınca yüreği hopladı. Sandalyesiyle dönünce Aleksei ile yüz yüze geldi. Son tuşa basıp bir şey demeden ayrıldı. Ekrana göz atınca şaşırdı kaldı. “İşte bu!” Mutlulukla etrafında döndü.   

Yorumlar