Akılsız telefon

Okulların açılmasına az bir zaman kala çarşılar kalabalıktı. Kız vitrine göz gezdiriyordu. Sevindi. “Baba çanta çok güzelmiş şu kırmızısı. Alır mıyız?” Sevincini kursağında bıraktı. “Okula gitmeyeceksin Elif.” Kadın telaşlandı. Koluna girdi “Mahmut üzme kızı.”  Adam sertçe kolunu çekti. “Kapa çeneni be kadın.” Ceplerini aradı. “Alın şu telefonu tamirciye bırakın. Ganyana gidiyorum.”

Cami bitişiğindeki telefon servisi vakit namazları sonrası ayakaltı oluyordu. Kız ve kadın kalabalıktan içeri giremediler. İhtiyar kasadan “Kızım siz yanıma gelin,” diye seslendi. Kadın telefonu tezgâha bıraktı. “Mahmut’un telefonu açılmıyor Hasan amca.” Gözlüğünü takıp telefonu evirdi çevirdi. “Bunları akıllı diye satıyorlar ama nerde.” Etikete isim yazıp telefona yapıştırdı. Kız sessiz yere bakıyordu. “Sen bu adamı tanırsın Elif,” deyip gazeteyi açtı. Göz ucuyla baktı. “Stephen Hawking.” Kadın merakla “Hasan amca ikinci ele yeni bir şeyler geldi mi?” diye sordu. Başını çevirmeden “Şunlar kızım,” diye gösterdi. Gazeteyi eline alıp sesini alçaltıp yükselterek okuyordu. “Cambridge Üniversitesi’nde düzenlenen Leverhulme Zekânın Geleceği Merkezi’nin açılışında konuşan 74 yaşındaki Hawking, “yapay zekânın potansiyel faydalarının” devasa olduğunu vurguladı. Hawking, yapay zekânın insanlığın arzusuyla çatışabilecek “kendi iradesini” geliştirebileceğini de sözlerine ekledi.” Kızı güldürmeyi başardı. Kadının canı sıkıldı. “Sonra uğrarız.”  

Kadın ve kız balkonda tülbent oyalıyorlardı. Tığı bıraktı. “Anne okumak istiyorum.” Eline tutuşturdu. “Kızım baban olmaz dedi bir kere. Üstelemeyelim.” Keyifsizdi. “Okuldan sonra size yardım ederim.” Israrlıydı. “Ne kadar çok para toplarsak evi o kadar hızlı yapar kiradan kurtuluruz.” Adam öfkeyle yanlarına geldi. “Sesinizi duymayan kalmadı.” Kenara oturdu. “Daha ortaokulu bitirdin dilin pabuç kadar. Liseye gitsen kim bilir neler duyacağız senden.” Gömlek cebinden çıkardığı kuponu inceliyordu. “Annene yardım edeceksin. Nakıştı, oyaydı, temizlikti.” Elinden kuponu hızla çekti. “Atlara para yetiştireceğine iş bulsan ben de okurdum.” Saçından yakaladı. “Sana mı soracağım ne yapacağımı!” Bastı tokadı. “Akşam akşam canımı sıktınız. Kahveye çıkıyorum.”

Kahvede boş masa yoktu. Taş sesleri uğultuyu bastırıyor elinde askısıyla genç çayları dağıtıyordu. Istakasına taşları dizdi. Yüzü asıldı. “Saat kaç oldu?” Arkadaşı dikkatle taşları sıralıyordu. “Soracağına çıkar bak telefonuna.” Morali bozuldu. “Tamirde.” Güldü. “Ulan senin telefon da senin gibi akılsız mı çıktı. Deminden beri sayıklıyorsun. Çalışacaksın da ne olacak Mahmut. Ganyanı tuttursan bir ayda kazanacağını bir günde kazanırsın.” Pantolonun cebinden kuponu çıkarıp masaya koydu. Sıkılarak “Faruk abi elli lira verir misin?” diye sordu. Temkinle yaklaştı. “Mahmut elliyi alda borcun kabardı. Nereye kadar böyle gider?” İkna etmeye çalıştı. “Abi benimkiler el işlerini bitirdiler. Almanya’ya bugün yarın göndeririz.” Gayet rahat “Koçum senin kızı ver bana,” deyiverdi.” Bozuldu. “Yaşı küçük.” İyice abarttı. “Borcunu da kaparım benim markette işte veririm.” Kızsa da belli etmedi. “Abi sen zaten evlisin.” Umursamadı. “Ne olmuş yani. Yaşım geçti benim. Bu yaştan sonra bir şey de yapacak değilim. Evde hanıma yardımcı olur.” Konu kapanacak gibi değildi. Kalktı. Pervasızdı. “Asma suratını al şunu da kuponunu yatırırsın. Dediklerimi bir düşün.

Eve geldi. Eşi ve kızı yatmışlardı. Sabaha kadar düşündü. Uyandılar. Kahvaltı hazırlandı. Sofraya oturdu. “Seni marketçiye vereceğim.” Kız bardağı almıştı ki geri bıraktı. Kadın dondu kaldı. “Çok borcum var. Hem yerin belli olur.” Kadına baktı. “Söz keseriz. Kıyafet bakacağım.” Kız ağlayarak çıktı. Arkasından kapı açılıp kapandı. Adam “Eliff” diye seslendiyse de cevap alamadı. Peşi sıra fırladı.

Tamire ara vermiş dükkân önünde nargile fokurdatıyordu. Kız ağlayarak önünden geçti. Arkasından ayaklanıp bağırdı. “Elif babanın telefonuna gel beraber bakalım.”  

Sokakta koşturuyor esnafa kızını soruyordu. Markete uğrayıp selam vermeden “Faruk abi gel kızı iste,” dedi. Ağzı kulaklarına vardı. “Otur bir çay iç,” diyecek oldu ama ok gibi fırladı. Laf sokmayı ihmal etmedi. “Mahmut akıllanıyorsun.” Nefes nefese telefoncunun önünden geçti. İhtiyar içeri gireceğini anlayıp kızı arkaya sakladı. Adam geri döndü. “Hasan amca benim kızı gördün mü?” Belli etmedi. Çekmeceden telefonu çıkarıp tezgâha koydu. Yüzü gülüyordu. “Senin telefonu Elif yaptı. Çok kafalı maşallah.” Telefonu aldı. Şaşırmıştı. “Elif mi?”    

Kız çaresiz eve döndü. Annesi gözyaşlarıyla karşıladı. Sarıldılar. “Baban yatağına bıraktı. Git bak. Beğenmezsen değiştirecek.” Yavaş adımlarla iç çekerek yürüdü. Odasına girdi. Paket yatağındaydı. Oturdu. Sinirleri boşaldı. “Ne günahım vardı.” Titreyen elleriyle paketi açtı. “Çantamm!” Gördüğüne inanamadı. Kadın ve adam olup biteni izliyorlardı. Kız fark etti. “Babaa!” Kucaklarına sıçrayıp her ikisine de sarıldı.


Üstü başını düzeltip saçını taradı. Zile ısrarla bastı. Kapı yarım açıldı. Kendini beğenerek “Mahmut, dünür kapıda bekletilir mi aslanım!” diye söylendi. Kendinden emin başını uzattı. “Sana kız mız yok Faruk Efendi. Telefonum gibi akılsız çıktım.”

Yorumlar