![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEik68XkuuijPoN1PX-iDOisz2iPJHCzbUdvNlBbQI7hLRkIegzwoRIAFlxRlV6PxCJeach9nZK7RAXLfGVIqUcOdGaEmZ0GPpbEUTEkwcFBNqlhQWfj-r9dAYsW3lEYKRSiv0rr8CbvPiQ/s400/siirte14-yasindaki-cocuk-gelin-intihar-etti-1407.jpg)
Cami bitişiğindeki telefon servisi
vakit namazları sonrası ayakaltı oluyordu. Kız ve kadın kalabalıktan içeri
giremediler. İhtiyar kasadan “Kızım siz yanıma gelin,” diye seslendi. Kadın
telefonu tezgâha bıraktı. “Mahmut’un telefonu açılmıyor Hasan amca.” Gözlüğünü
takıp telefonu evirdi çevirdi. “Bunları akıllı diye satıyorlar ama nerde.”
Etikete isim yazıp telefona yapıştırdı. Kız sessiz yere bakıyordu. “Sen bu
adamı tanırsın Elif,” deyip gazeteyi açtı. Göz ucuyla baktı. “Stephen Hawking.”
Kadın merakla “Hasan amca ikinci ele yeni bir şeyler geldi mi?” diye sordu. Başını
çevirmeden “Şunlar kızım,” diye gösterdi. Gazeteyi eline alıp sesini alçaltıp
yükselterek okuyordu. “Cambridge Üniversitesi’nde düzenlenen Leverhulme Zekânın
Geleceği Merkezi’nin açılışında konuşan 74 yaşındaki Hawking, “yapay zekânın potansiyel
faydalarının” devasa olduğunu vurguladı. Hawking, yapay zekânın insanlığın
arzusuyla çatışabilecek “kendi iradesini” geliştirebileceğini de sözlerine
ekledi.” Kızı güldürmeyi başardı. Kadının canı sıkıldı. “Sonra uğrarız.”
Kadın ve kız balkonda tülbent
oyalıyorlardı. Tığı bıraktı. “Anne okumak istiyorum.” Eline tutuşturdu. “Kızım
baban olmaz dedi bir kere. Üstelemeyelim.” Keyifsizdi. “Okuldan sonra size
yardım ederim.” Israrlıydı. “Ne kadar çok para toplarsak evi o kadar hızlı
yapar kiradan kurtuluruz.” Adam öfkeyle yanlarına geldi. “Sesinizi duymayan
kalmadı.” Kenara oturdu. “Daha ortaokulu bitirdin dilin pabuç kadar. Liseye
gitsen kim bilir neler duyacağız senden.” Gömlek cebinden çıkardığı kuponu
inceliyordu. “Annene yardım edeceksin. Nakıştı, oyaydı, temizlikti.” Elinden
kuponu hızla çekti. “Atlara para yetiştireceğine iş bulsan ben de okurdum.”
Saçından yakaladı. “Sana mı soracağım ne yapacağımı!” Bastı tokadı. “Akşam
akşam canımı sıktınız. Kahveye çıkıyorum.”
Kahvede boş masa yoktu. Taş sesleri
uğultuyu bastırıyor elinde askısıyla genç çayları dağıtıyordu. Istakasına
taşları dizdi. Yüzü asıldı. “Saat kaç oldu?” Arkadaşı dikkatle taşları
sıralıyordu. “Soracağına çıkar bak telefonuna.” Morali bozuldu. “Tamirde.”
Güldü. “Ulan senin telefon da senin gibi akılsız mı çıktı. Deminden beri
sayıklıyorsun. Çalışacaksın da ne olacak Mahmut. Ganyanı tuttursan bir ayda
kazanacağını bir günde kazanırsın.” Pantolonun cebinden kuponu çıkarıp masaya
koydu. Sıkılarak “Faruk abi elli lira verir misin?” diye sordu. Temkinle yaklaştı.
“Mahmut elliyi alda borcun kabardı. Nereye kadar böyle gider?” İkna etmeye
çalıştı. “Abi benimkiler el işlerini bitirdiler. Almanya’ya bugün yarın
göndeririz.” Gayet rahat “Koçum senin kızı ver bana,” deyiverdi.” Bozuldu. “Yaşı
küçük.” İyice abarttı. “Borcunu da kaparım benim markette işte veririm.” Kızsa da
belli etmedi. “Abi sen zaten evlisin.” Umursamadı. “Ne olmuş yani. Yaşım geçti
benim. Bu yaştan sonra bir şey de yapacak değilim. Evde hanıma yardımcı olur.” Konu
kapanacak gibi değildi. Kalktı. Pervasızdı. “Asma suratını al şunu da kuponunu
yatırırsın. Dediklerimi bir düşün.
Eve geldi. Eşi ve kızı yatmışlardı.
Sabaha kadar düşündü. Uyandılar. Kahvaltı hazırlandı. Sofraya oturdu. “Seni marketçiye
vereceğim.” Kız bardağı almıştı ki geri bıraktı. Kadın dondu kaldı. “Çok borcum
var. Hem yerin belli olur.” Kadına baktı. “Söz keseriz. Kıyafet bakacağım.” Kız
ağlayarak çıktı. Arkasından kapı açılıp kapandı. Adam “Eliff” diye seslendiyse
de cevap alamadı. Peşi sıra fırladı.
Tamire ara vermiş dükkân önünde
nargile fokurdatıyordu. Kız ağlayarak önünden geçti. Arkasından ayaklanıp
bağırdı. “Elif babanın telefonuna gel beraber bakalım.”
Sokakta koşturuyor esnafa kızını
soruyordu. Markete uğrayıp selam vermeden “Faruk abi gel kızı iste,” dedi. Ağzı
kulaklarına vardı. “Otur bir çay iç,” diyecek oldu ama ok gibi fırladı. Laf
sokmayı ihmal etmedi. “Mahmut akıllanıyorsun.” Nefes nefese telefoncunun
önünden geçti. İhtiyar içeri gireceğini anlayıp kızı arkaya sakladı. Adam geri
döndü. “Hasan amca benim kızı gördün mü?” Belli etmedi. Çekmeceden telefonu
çıkarıp tezgâha koydu. Yüzü gülüyordu. “Senin telefonu Elif yaptı. Çok kafalı
maşallah.” Telefonu aldı. Şaşırmıştı. “Elif mi?”
Kız çaresiz eve döndü. Annesi gözyaşlarıyla
karşıladı. Sarıldılar. “Baban yatağına bıraktı. Git bak. Beğenmezsen
değiştirecek.” Yavaş adımlarla iç çekerek yürüdü. Odasına girdi. Paket
yatağındaydı. Oturdu. Sinirleri boşaldı. “Ne günahım vardı.” Titreyen elleriyle
paketi açtı. “Çantamm!” Gördüğüne inanamadı. Kadın ve adam olup biteni
izliyorlardı. Kız fark etti. “Babaa!” Kucaklarına sıçrayıp her ikisine de
sarıldı.
Üstü başını düzeltip saçını taradı. Zile
ısrarla bastı. Kapı yarım açıldı. Kendini beğenerek “Mahmut, dünür kapıda
bekletilir mi aslanım!” diye söylendi. Kendinden emin başını uzattı. “Sana kız
mız yok Faruk Efendi. Telefonum gibi akılsız çıktım.”
Yorumlar
Yorum Gönder