Yapay kitap

Alıntı;

“Tanrı tekrarları sevmez. Her zaman yeni bir varlık yaratır. Sen yeni bir varlıksın! İnsan “Bu olmalıyım,” der. Bu “-malı” bırakılmalıdır. Kendini geliştirmeye çalışma. Bir programı izliyorsan asla büyümeyecek, sahte olacaksın. Büyüme kendiliğinden ve doğaldır: Sadece kendin ol ve o anda gereken işi yap. Burada ve şimdiye karşılık verdiğinde büyüyor olacaksın. Ağaçlar, kuşlar büyüyor; sen neden büyümeyesin?”

Kurmaca;

Dinlenme salonunda masa tenisinin ritmine kapılmıştım. Arkadaşım son defa vurup “Yeter artık Hitoşi!” diyerek raketi fırlattı. Üzerime gelen topu öyle sert karşıladım ki sırtını dönmese suratında patlıyordu. Keyfim yerine geldi. “Bir kere daha Junichi”, deyip topu aldım. Raketi eline verdim. Suratı asıldı ama beni kırmadı. İlk vuruşu yaparken “Baba,” diye seslenen kızım dikkatimi dağıttı. Topa vuramadım. Kızım “Eve gelecektin ama bir saattir yoksun. Sana ve ekibine iş verecektim,” diye sitem etti. Havluyla terimi silip yanına oturdum. “Baba kız özelse gideyim,” diyen arkadaşı meyve suyu verip yanıma çektim. “Bankanın güvenlik duvarı güncelleme zamanı geldi. Patronla görüştüm. İşi Japonya'nın en iyisi Future Üniversite  bünyesindeki bilim insanlarına vermesine ikna ettim.      

Plazanın en üst katına asansörle çıkana kadar bir şarkıyı sonuna kadar dinledim. ‘Benim mekânda buluşalım’ deyince izbe bir yer olacağını sanmıştım. Kapı açıldı. Beyaz duvarlı odada siyah masanın üzerine koyduğu kırmızı laptopa başını gömmüştü. Yaklaşmamı işaret edip mavi koltuğu gösterdi. Yüzüme bakmadan “Masakuza, profesör olman yakındır. Tez jüri başkanının kirli çamaşırları flaş bellekte,” deyip masaya bıraktı. Belleği alırken doğrulup gömlek cebime bir kâğıt parçası soktu. Bir an irkildim. Merakla kâğıdı açtım. İstediği rakam tahminimin çok üstündeydi. Öfkeyle “Daldın gittin,” deyip omzumdan sarstı. Sitemle “Renjiro, çok yazmışsın,” dediğimde belleği geri istedi. Aklıma eşimle biriktirdiğimiz para geldi. “Yarına hazır olur,” diyerek alttan aldım. “Sana güle güle,” deyip kapıya baktı. Köprü ayı meselesi. Sustum. Profesör olmamamın önündeki engeli kaldırabilecek tek kişiye sabretmeyip de ne yapacaktım. Tezimi yetersiz bulduğunu öğrendiğim iyi oldu. Tedbirimi alabildim.        

Masa tenisi sonrası masaj salonuna uğradım. Yorgunluğumu atarken vaktin nasıl geçtiğini anlamamışım. Evdekiler uyumuş olmalıydı. Anahtarımla girdim. Işıkları açmadım ama annem odasından suratı asık çıktı. “Junichi, oğlum neredesin bu saate kadar! Babanın yokluğunda böyle mi sahip çıkıyorsun bize,” diye laf soktu. Ağzımı açamadan banyoya girip kapıyı suratıma çarptı. Uyumayan sadece o değilmiş. Mutfaktan tıkırtılar geliyordu. Kız kardeşim fırının başında “Abi, bilgisayarımda ki problem ne olacak? Yazılımı düzeltecektin,” diyerek çoktan aklımdan çıkan sözümü hatırlattı. Yanına yaklaşmadan uzaktan “Kilala, romanımız yarışmada, binlerce kişiyi geride bırakarak finale kaldı. Üstelik Hoşi Şiniçi Edebiyat Ödülleri jürisi başarılı buldu,” dediysem de ateşi düşmemişti. Fırından yanık pizza kokusu yayılıyordu. Öfkeyle kapağı açarken “İlgilenmezsen ben de aynı böyle yanacağım,” deyip tepsiyi aldı. Tartışma büyüyecek “Yorgunum. Yatıyorum. Daha birkaç gün zamanımız var. Abartmasan!” deyip çıkarken tepsiyi yere “Bana gelince yorgunsun,” diyerek attı.

Kondisyon salonu ne kadar havalandırılsa da ter kokusu etrafa sinmişti. Görevliyi bulup “Edebiyatçı Masakuza’ya bakmıştım. Nerede?” diye sordum. “Yürüyüş bantlarında. Kapıdan geçin ikinci oda,” diyerek tarif etti. Gazeteci arkadaş uyarmasa romanın mükemmel olmadığı yorumu yayınlanacaktı. Kim ki o! Oturduğu yerden asıp kesiyor. Sonunda yürüyüş bantlarına ulaştım. “Masakuza,” diye ortaya seslendim. Dönüp bakan kişi tanıdık geldi. Yaklaştıkça emin oldum. İbhichi karşımdaydı. Pis sırıtmasıyla “Hitoşi Matsubara neden geldiğini tahmin edebiliyorum,” deyince saçımın ucuna kadar sıcak bastı. “Neden romanın mükemmel olmadığını belirttin. Sonuçta bunu insan yazmıyor. Üniversitenin geleceğiyle oynama,” derken bandı durdurdum. İnip soyunma odalarına yöneldi. “Bantta durursam düşerim. Sende ayakta kalmak istiyorsan daha iyisini yaz. Üniversitedeyken de iyi yazamazdın. Şaşırmadım,” dedi. Kolundan tutup durdurdum. “Adını Masakuza olarak değiştirmişsin ama aynı kalmışsın. Senin gibi edebiyat fakültesinden mezun olmak için öğretmenleri tehdit etmedim hiç değilse,” deyip bıraktım. Sırtımı dönüp çıkarken “Hitoşi, yorumu yayınlatmayacağım,” deyince yüreğime su serpildi.    

Abim odasına kapanmıştı. “Junichi, sandalyelerin ayakları gevşemiş. İlgilen artık!” diyen annemin bankanın güvenlik duvarı olmuş mu olmamış mı umurunda değildi. Abiminse umurumdaydı. Hitoşinin kafasını yapay zekâya roman yazdırmakla bozmasıyla duvar işi ona kalmıştı. Annem çıkınca kapı aralığında odaya bir göz attım. Bilgisayara kafayı gömmüş. Kahvelerini içemeden soğutmuş. Etraf bardak yığını. “Abi, yap artık şu laptopu. Sabah sunumum var. Burnuma kadar geldi,” diyerek içeri daldım. İlgisini çekmeyi başardım. “Kilala, bırak yaparım,” deyince doldurmaktan üşenmediğim bir fincan kahveyi masasına bırakıp soğuttuklarını aldım. Gözlerinden uyku akıyordu ama direndiği belliydi.   

Babam önünde onlarca roman, kitap okuyordu. Yanına almış yeşil çayını keyfi yerindeydi. Kitabını elinden alıp “Sen eğlenirken onlarca siyasi ve müşterilerimizin hesapları tehlikede. Yapay zekâna roman yazdırmayı ertelesen,” diye içimi döktüm. Duymamış sanki “Junichi duvarı toparlıyor. Bitirince onaylayacağım,” deyip kitabı çekip aldı.   

Saati zor duydum. Apar topar hazırlanıp abimin yanına gittim. Laptopumun üzerine koymuş başını uyuyordu. Uyandırmaya kıyamadım. Onca işinin arasında yazılımımı aradan çıkarmıştı.

İktidar partisi vekili karşımda purosundan derin bir nefes çekip “Renjiro, artık bizi oyalama. Muhaliflerin ihalelerde aldıkları rüşvetleri yatırdıkları hesap bilgilerini en kısa zamanda elimize vereceksin. Yoksa krallığını başına yıkarım,” diyerek suratıma üfledi. Adam ne dese haklı. Bankanın güvenlik duvarını aşmak için farklı bir şeye ihtiyacım var. Yoksa elim kolum bağlı. Suratı asık ofisten çıktı. İnternette haberlere bakarak kafa dağıtırken bir tanesi ilgimi çekti. Okudukça “Adamlar yapa zekâyı bulmuşlar roman yazdırıyorlar,” diye söylenirken Masakuza geldi. “Yazdığı romanda roman olsa,” deyip karşımda dikildi. “Gevezelik yapmada paradan haber ver,” dedim. Yere bakarken kısık sesle “Para bulamadım. Eşim tersledi,” dedi. Canım burnuma gelmiş bir de bu zevzek tadımı iyice kaçırdı. “Ben anlamam. İşten vazgeçiyorum. Üstelik bana yaptırdıklarını ilgili yerlere bildireceğim,” diyerek gözdağı verdim. Yalvarıyordu. “İçeri girerken romanı beğenmemiştin. Romanı okudun mu?” diye sorunca salya sümük “Yapay zeka ekibini başındaki adamı yakından tanırım. Yarışmaya soktuğu romanı kötüleyen bir yorum yayınlatacakken beni vaz geçirdi,” diye anlattı. Aradığımı bulmuştum. “Arkadaşını sıkıştıracaksın ki yapay zekâyı geliştirsin. Ücretini böyle ödemiş olursun,” dedim. Işığı gören kör onun kadar mutlu olamazdı. Sevinçle “Yorumumu yayınlatacağım. Böylece yapay zekâyı daha iyi hale getirmek için elinden geleni yapacaktır,” deyip doğruldu. Yüzünü gözünü silip fırladı gitti. Doktorum ayağıma kadar geldi. Yapay zekâ daha iyi hale gelince duvarı aşmam hiç de zor olmayacak. Gece yarısı üniversiteye yapacağım ufak bir ziyaretle ilacımı alabileceğim.       

Ofise geldiğimde gözlerim Hitoşiyi aradı. Sekreterimiz “Seninki kantinden daha dönmedi,” dedi. Gece boyu duvarla uğraştım bizim ki işinin başında değildi. Canım sıkkın kantine gittim. Söylenecektim önce davrandı. Kaygıyla “Junichi, romanımızın olumsuz eleştirisi yayınlandı. Önümüzdeki hafta İkinci bir yarışma yapılacak. En geç yarın yeni romanı heyete ulaştırmalıyım. Yoksa üniversiteye öğrenci çekemeyeceğiz,” dedi. Oturmaya gerek duymadım. “Güvenlik duvarı beni kaygılandırıyor. Nasıl bir babasın! Banka,  hackerlerin yolgeçen hanı olacak,” diye aklını başına getirmeye çalışsam da kendim söyledim kendim duydum.         

Kantinden elim boş döndüm. Nasıl olur bir insan bu kadar duyarsız olabilir? Anlamıyorum. Kızının bankası sonuçta. Bilgiler çalınsa kız ihmalkâr gözükecek. Yapay zekâya roman yazdırır gel gör ki küçük ayrıntıları kaçırıp durur. Arkamdan “Junichi, misafirin bekliyor,” diyen arkadaşım masama işaret etti. Saç bağlamasından kız kardeşimi tanıdım. Başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. “Merhaba,” demiştim ki parmağını dudağına götürüp “Konuşma,” dedi. Laptopu masamdaydı.  “Yazılımı düzeltmişsin. Teşekkürler. Sayende bir dersten okulum uzadı,” deyip gözyaşlarıyla ıslanmış mendili elime tutuşturdu. “Kilala, açıklayabilirim,” diye seslendim ama durmadı. Adımlarını hızlandırıp koridoru döndü. 

Kafede bir başıma kalınca canım iyice sıkıldı. Topladım kitapları, dosyaları ofisin yolunu tuttum. Elim kolum dolu içeri girince parmaklarımın ucunda yükselip göz gezdirdim. Yerinde suskun puskun oturuyordu. Güçlükle elimdekileri kontrol edip yürüdüm. Düşürmeden sandalyeye bıraktım. “Junichi, öylece çektin gittin,” deyince boynu bükük “Güvenlik yazılımı dosyasını paylaşıma açtım. Güncellersen yeni sürümü bankaya ileteceğiz,” dedi.

Sıra sende;

Beni anlamaktan çok uzaktı. Derin bir nefes alıp “Bankanın güvenlik yazılımı bir ay daha sorun çıkarmaz. Yapay zekâyı tamamlayıp yeni romanı yazdırmalıyım. Üniversitenin marka değeri şu an roman üzerinden artıp azalıyor,” diyerek derdimi anlattım. Gözlerime uzun uzun bakıp “…” diyerek…   

Varoluşun tekrarı yok. Hazır ol! “Alıntıdan” esinlen, “Kurmacaya” devam et! 

Yorumlar