Babam elinde
eleği hamur teknesinin başında un eliyordu. Çuvallarca un nasıl biterdi?
Biterdi elbet. Neden acele fırına çağrıldığımı anladım. “Baba, un değirmenden
değil, fabrikadan geliyor. İçinden bir şey çıkmaz,” deyince tutamadı kendini.
Gözlerini kocaman açtı “Kerata, ekmeğimizin ünü içinden yanlış bir şey çıkana
kadar sürer,” deyip daha da hızlandı. Duvarda asılı diğer eleğe işaret etti.
Dedesinden kalanı kimseye vermezdi. Baş başa on çuvalı eledik. Bir tane daha
alırken annem barut fıçısı “Mahmut, boyun devrilsin diyeceğim evin direğisin.
Allah seni bildiği gibi yapsın. Yarın görücüye gelecekler. Evde ikramlık yok.
Kız hastanelik oldu olacak sen burada oyalan dur,” diye söylene söylene
yanımıza geldi. Alelacele fırından çıktık. Ablamı alıp çarşıya gittik. Babam
onu beğenmedi, bunu beğenmedi. İte kaka dükkânlar kapanmadan işimizi gördük.
Kuşluk vakti
uyanıp fırını açtım. İşçiler geldiler. Hamur yoğurduk. Usta “Berkay, belediyeyi
ara. Vidanjör yollayacaklardı. Gelmedi. Tuvalet tıkalı kalırsa etrafı böcek
basar,” diye hatırlattı. Yapılacaklar listesine not alırken ekmek kokusu
burnuma kadar geldi. Derin derin içime çektim. Babam camiden dönünce el ele
verip sepetleri hazırladık. Araçlar yanaştı. Yükleme sonrası tezgâh altına
bıraktığım çantamı alıp çıkıyordum ki babam “Bırak şu sihirbazlık kursunu
artık,” diye üzerime yürüyüp çantamı çekti. Karşılık vererek çantamı kurtardım.
Bir şey demeden çıktım.
Tatil köylerinde
çalışmak istiyordum. İnsanları ufak numaralarla mutlu ederken mutlu olmak… Babama
anlatmayı bir türlü başaramamıştım. Neyse ki hocam bir yol gösterdi. Sahne
malzemelerini de verdi. Ufak bir kamyonete yükleyip fırının önüne çektik.
Ustalar ve arkadaşlarla orta yere sahnemizi kurduk. Küçük bir gösteri sayesinde
sihirbazlıkla insanları nasıl daha fazla mutlu edeceğimi gösterecektim. İş bitiminde
kamyonet giderken yüreğimiz ağzımıza geldi. Vidanjör sinyal vermeden dönünce
kafa kafaya çarpışmalarına ramak kalmıştı. Gerginlik çıkmadan işçiler araya
girdiler. Arkadaşlar yola koyuldu. Babamı almaya giderken adamlardan biri
“Kanalizasyon kapağı nerede?” diye sordu. Diğeri aracın arkasından hortumu
salıyordu. İçimden ‘Eyvah’ dedim. Sahneyi kapağın üzerine kurmuştuk. Usta
“Berkay, sen git Mahmut ağabeyi al gel. Biz hallederiz,” diyerek yüreğime su
serpti. Gözüm arkada kalmadan ayrıldım.
İçim içime
sığmıyordu. Yol boyu numarayı defalarca aklımdan geçirdim. Bir baktım zili
çalıyorum. Kapı bağrış çağırışla açıldı. Annem cinnet getirmek üzereydi. “Al şu
adamı başımdan oğlum şimdi keseceğim. Görücüler akşam namazı sonrası
gelecekler. Kıl herif onun sapı bunun çöpü diye tutturdu,” diyerek kolundan
tutup kapı önüne çıkardı. Babamın “Nereye gideceksek gidelim. Başlayacağım senin
de sürprizine,” diye ileri vites yapışının dikkatimi dağıtmasına izin vermedim.
Fırına kadar ne soytarılığım, ne hayırsızlığım kaldı siz düşünün.
Çalışanlar
sahnenin etrafında bizi bekliyorlardı. Babam isteksiz aralarına geçti.
Kollarını bağlayıp gözlerini üzerime dikti. Fırına gidip eleği aldığımı görünce
“Bırak onu zibidi,” diye haykırmaz mı! Ustamız babamı “Mahmut Bey, bakalım
delikanlı ne yapacak?” diye sorarak sakinleştirdi. Eleği kutunun içine
yerleştirdim. Kapağı kapattım. Sihirli sözleri söyleyip beş defa döndürdüm.
Gözlerdeki merakı gördüğümde yavaşça kapağı açtım. Elek yoktu. Alkış koparken babam
hışımla “Eşek oğlu eşek!” diye feryadı bastı. İki üç adım atmıştı ki tuttular.
Görmezlikten geldim. Yüzümde kocaman bir gülümsemeyle kapağı kapatıp tekrar
çevirdim. Yavaşladı, durdu. Kapağı açtım. Elek yoktu. Bozuntuya vermeden sahnenin
etrafında hareketlerimi abartarak dolanmaya başladım. Zaman kazanırken
düşünüyordum. Sahnenin altına eğildim. Kıyamet kopmasında ne olsundu! Kapak
açıktı.
Görücüler
gelmiş, ablam mutfakta kahve hazırlıyordu. Babam mı? Mübarek, ağzıyla kılı kırk
yarıyordu. Annem kolunu bacağını cımırmıştı ama faydasız. Oğlanın babası
durumdan iyice sıkılmış, kalkacak oluyor karısı tutup oturtuyordu. Ablam
kahveleri dağıttı. Babamın yanında dikildi. “Benim size verecek kızım yok,”
deyip işi bozuyordu ki annem büyük bir yılgınlıkla “Ah be oğlum, eleği değil de
babanı kaybetseydin ya!” deyince bizim ki mahcubiyetle “Verdim gitti,” dedi.
Yorumlar
Yorum Gönder