The Walking dead in Sultanahmet

ALINTI;  

Misyonerlik insana karşı çok saygısızcadır. Tek fikir onu nasıl döndüreceği, mezhebinin parçası kılacağıdır. Paylaşma tamamen farklıdır: Paylaşırsın, çünkü bir deneyim yaşamış, bir şey görmüşsündür. İnsan dönerse, bu asıl amaç değil, yalnızca bir yan üründür. Onun parçası olmazsa, tamamen mutlusundur. Çünkü herhangi bir sonuç aramamaktasındır. Tohumları eker devam edersin. Kendini başkalarına dayatmaz, ne olduğunu görmek için arkana bakmazsın.

KURMACA;

Yarış henüz bitmemiş, model uçaklarımızla turu tamamlamak üzereydik. ‘Demir yüzük’ Rusların sahadaki en iyi ajanıydı. Kuzey Kore hidrojen bomba denemesini yapmadan tarihi tespit edip istihbarat servisleriyle paylaşmış, birinciliğimi elimden almasına az kalmıştı. Benden hızlıydı. Sahadaki mücadelemiz havada sürmekte, elinde uzaktan kumanda gözü üzerimdeydi. Son yarım kilometreye girdiğimiz anons edildi. Bazen o bazen ben öne geçmekteydim. Rüzgâr sertleşti. Uçağım dengesini kaybedince kontrolüm zorlaşmış, parkurun etrafındaki ağaçlara doğru savrulmayı durduramamıştım. Büyük bir gürültüyle ağaçlara çarptı. Alevler yükselirken Demir yüzük uçağını başarıyla piste indirdi. Sırıtarak “Griswold kaybetmeye mahkûmsun,” dedi. Şampiyonluk çekini almak için etkinlik tertip komitesinin masasına kasılarak yürüdü. Yerel habercilerin patlayan flaşlarının ışığında çeki, kasabanın yetimhane müdürüne verdi. Geçen hafta adı duyulmamış Afrika ülkesinin askeri ataşesine suikast düzenleyen adam çocuklarla sarmaş dolaştı.        

Nükleer santral ihtişamla çalışmaktaydı. Kulaklık takmıştım ama gürültü çok fazlaydı. Kriçkov önden yürürken bir yandan santral hakkında bilgi vermekteydi. Ruslardan öğreneceğimiz çok şey vardı. Dik bir merdiveni çıkıp santralin en üst katına geldik. “Farjad tekrardan hoş geldin,” deyip güvenlik tulumunu çıkardı. Votka koyarken bende soyundum. Bir bardak bana da uzattı. “Haram,” diyerek bardağı geri çevirdim. “Farslar neden böylesi bir lezzete karşılar anlamam,” derken bardağı midesine indirmişti. Oturmamı işaret etti. Dağınık masasından bulduğu evrakları uzattı. Birkaç sayfa dokümana hızla göz attım. “Atom bombasının yapımını daha fazla detaylandıracaksın değil mi?” diye sordum. Sessizdi. Midesini ovarken o kadar sert geğirdi boğazı yırtılacak sandım. “Votkayı severim keşke dokunmasa,” diyerek lafa girdi. “Farjad istediğin detay olsun siz paradan haber verin,” derken cebini açtı.  

Parkta kimseler yoktu. Göletteki birkaç ördeğe ekmek atarken “Griswold, seçtiğin buluşma yerini beğendim,” diyen gizli servis şefimiz poşetimden bir parça ekmek aldı. Balıklara atacağına ağzına tıkıştırdı. Elimdeki son parçayı gerilerek fırlattım.  “Meinrad, Rusya’yla İran imzaladıkları bir anlaşmayla ortak atom bombası yapmaya başlayacaklar. Anlaşmanın tam metnini ele geçirdim,” deyip çantamdaki SD kartı çıkarttım. Şefin gözleri kocaman oldu. “Elimizde ki haberi Sünnilere verelim. Dünyayla paylaşsınlar,” derken eliyle ağzımı kapatıp “Henüz ortada fiilen bir şey yok. Sünniler yalanlanacaktır. Ama Rusya bu işin arkasında Almanya’nın olduğunu anlar. Düşman kazanırız. Servis edemeyiz,” dedi. SD kartı almak istedi. Elini uzattı. “O zaman harekete geçilinceye kadar bekleyelim. Bende kalsın,” diyerek vermedim.

Kardeşim akmayan trafikte “Griswold, beklenmedik tatilinin yüzünden sıkıştık kaldık,” diye arabada söylenmekteydi. Gizli servis şefim beni anlamadı. Vakit kaybetmeden Dubai’de atom bombası anlaşmasına ilgi duyan Sünni kanaat önderlerinden biriyle temas geçmiştim. Kaybeden olmayacaktım. “Heinrich, benimki hem tatil hem iş. Dubai’de yatırımcının biri model uçak tasarımımla ilgilendi. Fırsatı kaçırmak istemedim. Dubai’ye turla gitmek daha ucuz,” deyip konuyu dallanıp budaklanmadan kapadım. Kardeşim söylense de beni uçağıma yetiştirdi. İlk durağımız İstanbul’du. 

Alman gizli servisinin küçük oyunundan haberdar olmuştum. Paravan olarak kullandıkları kasa fabrikasına davet edildim. “Kriçkov, İran’la aranızdaki atom bombası anlaşması bizi ilgilendirmez,” diyen Meinrad yaklaşmakta olan fırtınaya girmek istememişti. Kasalar bant üzerinde hareket ederken her bir işçi farklı parçaların montajını yapmaktaydılar. Önümden geçen bir kasanın kapağını “Umarım anlaşmanın varlığı sadece ikimiz arasında kalır. Yoksa Türkiye’yle ilgili planlarınız medyayla paylaşılabilir,” diyerek açtım.  

Şam’da banka şubeleri bombalanmamıştı. İstanbul’a göndereceğimiz adamımız Aziz şubeye girdi. Sıra numarası alıp yanıma oturdu. “Koalisyon güçlerinin hava saldırılarında kaybettiğin ailenin intikamını alma zamanın geldi,” deyip montumun içinden çıkardığım para paketini adama verdim. “Farjad, Almanlar uçaklarıyla ailemi yok ettiler. Çektiğim acıyı onlar da tadacak,” diyen Aziz parayı saydı. “Bu parayla hiç değilse abimin yetimleri rahat edecek,” diyerek turist grubunun İstanbul’daki gezi güzergâhı haritasını aldı.   

Seyis atlarımızı hazırlamış, haber göndermişti. Farjad’ı Şam dönüşü çiftliğimde konuk ettim. “Kriçkov, adamımız İstanbul’a ulaştı,” dedi. Kulübeyle koşu yolu arasındaki arazi engebeliydi. ATV üzerinde denge kurarken “Bizim çocuklar düzeneği hazırlayıp teslimini yapmışlar,” diye ekledim. Devrilmeden atların yanına geldik. Seyis “Atları çite bağladım,” deyip birer elma verdi. Farjad “Aziz kendini İslam devleti için patlattığını sanırken Türkiye’nin turizm gelirini düşürmeğe, anlaşmamızın ortaya çıkmamasına alet olduğunun farkında değil,” diyerek siyah olanın yularını tuttu. Benimki Arap atıydı. Elmayı yedirirken “Beslediğin şeyi ehlileştirirsin,” diye ekledim.

Yedikule zindanlarının tünelleri karanlık ve rutubetliydi. Tereddütle “Ferit, yol yakınken geri dönelim. İzinsiz kazı yaparken yakalanmak istemem,” derken ayaklarım sırılsıklamdı. Arkadaşım pişkinlikle “Asım, adli tıpta güvenliğimiz senden soruluyor ama nerdeyse dönüp arkanı kaçacaksın,” diye nabza göre şerbet verdi. Fenerin ışığını “Define aramaya izin alabilirdik,” diyerek arttırdım. “Zahmete girip birde devlete vergi mi vereceğiz. Ne bulursak bizimdir,” diye üsteledi. “Doktor adamsın. Üç kuruş para cebine girse ne olur girmese ne olur,” derken pil bitti. Göz gözü görmemekteydi. “Asım, söyle bakalım böyle bir korku adlı tıp koridorlarında var mı?” diye sorduğunda tünelin ucundan gelen havlamalarla tabanları yağladık.         

Dubai öncesi Sultanahmet’te bir gün geçirecektik. Kahvaltı sonrası kafile toplandı. Rehber eşliğinde otelden ayrıldık. İhtiyar kadının havaalanından otele kadar yorulmak bilmeden asılması yetmiyormuş gibi “Griswold, model uçak tasarımına nasıl başladığınız merak ettim,” diyerek üstüne üstelik sulanmaktaydı. Sohbete zoraki devam etmekteydim. Durumun farkında olan rehberimiz eğlenerek “Siz çifte kumrular dikkatinizi bana verir misiniz?” diye sordu. Cadde boyu yürüdük. Sultanahmet Meydanı’ndaki Dikilitaş’a geldiğimizde durduk.  Rehber Ayasofya’dan bahsederken meraklılar fotoğraf çekmekteydi. Telefonum çalınca rehber dik dik baktı. Sessize aldım. Arayan Ammar’dı “SD kart yanımda. Yarın Dubai’ye varmış oluruz. Havaalanından beni aldır,” derken grup içinde çığlık koptu. “Dağılın,” diye bağıran rehberi duyduğumda hemen önümde büyük bir patlama oldu.

Sultanahmet patlaması sonrası abimle irtibatımız kopmuş, Alman gizli servisine çağrılmıştım. Endişeyle servise geldim. Üst düzey aramalardan geçirilerek bilişim ofisine çıkartıldım. Hemen hemen boyları benim kadar uzun olan yüzlerce sunucunun olduğu bir odaya girdim. Dikkatimi odadaki sessizlik çekti. Etrafıma göz attım. Yabancı olduğum bir dünyanın içindeydim. Arkamdan bir adam odaya geldi. “Adım Meinrad gizli servis şefiyim. Heinrich lütfen otur,” deyip bir sandalye çekti. “Abin saha ajanımızdı. Sultanahmet’te öldü,” dediğinde beynimde vurulmuşa döndüm. “Yanlışınız var. Abim model uçak tasarımcısıydı. Dubai’ye yeni modelini tanıtmak için gidiyordu,” dediğimde önündeki laptopu açıp videoları izletti. Abimin gizlediği hayatı, aldığı eğitimler ve katıldığı operasyonlar gözlerimin önündeydi. Olup biteni sindirmeye çalışırken şef “Griswold, uyarımızı dinlemedi. Düşüncesini dayattı. Kendiyle beraber bir sürü insanı ölüme sürükledi. Rusya ve İran arasındaki atom bombası anlaşmasının içinde olduğu SD kartı Dubai’deki Sünni bir kanaat önderine teslim edecekti. Kart Rus istihbarat servisinin eline geçerse aleyhimize delil olur,” diyerek tansiyonumu yükseltti. Fenalaştığımı gördüğünde yanındaki korumalarına işaret etti. İçlerinden biri aceleyle odadan ayrıldı. Kravatımı gevşetirken bir bardakla geri döndü. Şef “Dik bakalım,” dedi. Sıvının tadı ekşiydi. Sonuna kadar içtim. Toparlandığımı görünce “Cesetler otopsi için adli tıpa götürülecek. İstanbul’a gidip abini ve eşyalarını teslim almanı istiyoruz,” diye görevlendirdi. Fikrimi sormadan arasında uçak bileti ve nakit olan pasaportu verdi.         

Adli tıpta olağanüstü bir gün geçirmekteydim. Patlamada ölenlerin cesetleri torbalar içinde morga getirilmişti. Asım kapıyı açıp “Ferit, teslim tutanağını imzalarsın, masana bırakıyorum,” deyip gitti. Üzerinde Griswold yazan torbayı sedyeden masaya aldım. Fermuarı açınca tamamen yanmış bir erkek bedeniyle karşılaştım. Ağır bir koku etrafa yayıldı. Neşteri çektikçe ceset dağılmaktaydı. Sağ kasığa geldiğimde deri altına yerleştirilmiş bir kese buldum. Keseye çizik attım. İçinden SD kart çıktı.  

Akşam olmuş çöl halen sıcaktı. Klimayı açtım ama jeep’in içi bir türlü soğumuyordu. Kriçkov boncuk terlemiş, mendiliyle alnını sık sık silmekteydi. “Su alır mısın?” deyip pet şişeyi uzattım. Eliyle “Farjad, midemi suyla doldurmayayım. Kuzu çevirmeye yer kalsın,” diyerek şişeyi ittirdi. Eşsiz manzaralı petrol rafinerisinin kulesi ufukta gözüktü. “SD kart ortalıkta yok,” diye endişemi dillendirdim. Anlaşma ortaya çıkarsa Sünnilerle sorunlarımız derinleşecek atom bombasına sahip olmamız nerdeyse imkânsızlaşacaktı. Kriçkov “Rahat ol. SD kartta ki bir dosya açıldığında sinyal yayılacak. Böylece kartın nerde olduğunu öğreneceğiz. İstanbul’da ajanlarımız gelecek sinyali bekliyorlar. Hem kartı hem de kartı bilenleri ortadan kaldıracaklar,” deyip yüreğime su serpti.  

Adli tıpta mesai bitmiş tesis boşalmıştı. Binanın altındaki otoparkta bekçinin arabasının dışında araçta yoktu. Asım’ı kulağından tutup peşimden getirdim. “Ferit, otopside çıkanlar devlete aittir. Kanunu sende biliyorsun,” diye söylendi. “Fazla konuşma. Bekçi gelmeden kartını okut. İçeri girelim,” deyip arkadaşı dürttüm. İsteksiz kartıyla kapıyı açtı. Suratı asılmıştı “Definede çıkanlar bize kalsın diye izin almıyoruz değil mi?” diye sorup sakinleştirmeye çalıştım. “SD kartı istihbarata verelim,” dediğinde emanet bölümüne gelmiştik. “Yüzdük kuyruğuna geldik,” deyip kartı aldım. Emanetin kapısını açtım. Bir çırpıda Sd kartı buldum.

Adli tıp önünde ölenlerin yakınları cenazeleri almaya çalışmakta, konsolosluk yetkilileri kurdukları masalarda acılı insanlara yardım etmekteydiler. Morg çıkışında sıra bana gelmiş evrakları görevlilere vermiştim. İçlerinden biri “Asım, Heinrichten kimlik fotokopisini ister misin?” diye bağırdı. Ceplerimi kontrol ettim. Fotokopiyi buldum. Buruşmuştu. Abimin tabutunu teslim ettiler. Cenaze arabası yanaştı. Tabutu kasaya yerleştirdik. Şoför havaalanına hareket etti. Kapağı aralayıp şefin öğrettiği gibi vücudu kontrol ettim. SD kartı koyabileceği her yere baktım. Kasıktaki kesik ilgimi çekti. Kart yoktu. Arabayı “Kenara çek,” diye camına vurup durdurdum. İndim. “Sen devam et. Adli tıpta evrak kalmış,” deyip adamı gönderdim. Yoldan taksi çevirip geri döndüm. Bana yardımcı olan kişiyi buldum.”Asım bey, abimin sağlık sorunu vardı. Otopsi yapan doktorla görüşmem mümkün mü?” diye sordum. Adam ikiletmeden “Ferit Beyle görüşeceksiniz,” diyerek yardımcı oldu. Ziyaretçi kartı verdi.         

Gece evdeki bilgisayarım arızalanmış SD kartı açamamıştım. Kartı yanımda getirdim. Asımı da kartı yanlışlıkla sildim diye kandırdım. Cesetlerin otopsisi bitmiş raporları da yayınlamıştım. Kendi işime bakabilirdim. SD kartı laptopa taktım.

SIRA SENDE;

Morgun kapı penceresinden içeri baktım. Karanlıkta ekran ışığı yüzüne vuran bir adam vardı. “Doktor Ferit görüşebilir miyiz?” diye sorarak içeri girdim. Adam dondu kaldı. “Lütfen basmayın,” deyip yanına yürüdüm. “Ne istiyorsunuz?” diye kaygıyla sordu. Yanındaki sandalyeye oturdum. Ferit Bey “…” deyip…   


Varoluşun tekrarı yok. Tekrarsız olana hazır olmak için ALINTIDAN esinlenerek kurmacaya devam et!

Yorumlar