Bir
arabaya, paltoya sahip olur gibi sizi sahipleniyorsam bu sevgi midir? Paltoyu kendi
malınız olarak görüyor, ona sahip olmakla kendinizi zengin hissediyorsunuz,
değil mi? Birine sahip olma duygusuna, duygusal bağımlılığa sevgi adını
veriyoruz, onu irdelerseniz, sevgi sözcüğünün ardında sahiplik duygusuyla
tatmin bulduğunuzu anlarsınız. Eğer biri gelip paltonuzu elinizden alırsa
sinirleniyorsunuz, çünkü o zenginlik, sahip olma duygusundan yoksun kalmış
oluyorsunuz.
KURMACA;
Garajda
kurduğum laboratuvarımda kan örneğini incelerken eşim “Daisy, kaç defa sana
Tanrı’nın işine karışma dediğimi hatırlamıyorum,” diyerek mikroskopu önümden
çekti. Gözüm döndü. İki elimle mikroskopa yapışıp “Caine, evrim teorisiyle
Tanrının yaratmasını anlayabileceğimizi düşünmez misin?” diye sordum. Benden
güçlüydü. Mikroskopu ellerimden kurtarıp “Eskilerin kitaplarında dediğin
yazmıyor,” diyerek yere çarptı. Durmak bilmiyordu. Harici hard diskimde
öfkesinden kendine düşeni aldı. “Eroin partilerinde de kök hücre peşindeydin
değil mi?” diyerek geçmişimi yüzüme vurdu. “Keşke rehabilitasyon merkezine
gitmeseydim. Seninle tanışmazdım,” deyip kendimi sokağa attım. Arabaların
arasına daldım. Koşuyordum. Nefesim kesilince dizlerimin üzerine yığıldım.
Hıçkırarak ağlarken korna çalan arabalar sağımdan solumdan geçmekteydiler.
Omuzlarıma battaniye serildi. “Bırak beni Caine,” dedim. “Daisy, İsa Tanrı’nın
kuzusu bizim çobanımızdır. Bir başına kalamazsın,” deyip yoldan kaldırdı.
Yorkshire
halk kütüphanesinde izinle girilen bölümünde Kanlı haç kardeşliğinden bahseden
el yazmalarına ulaşmış, gazetede ses getirecek yazı dizime başlamaya sayılı gün
kala altın madeni bulmuştum. Notlarımı alırken telefonum titreşti. Çağrı atan,
sevgilim olduğunu zanneden Betsy’di. Kâğıtlarımı dosyaya koyup kütüphaneden
hızla çıktım. Merdivenlerde karşılaştık. “Aşkım,” diye boynuma sarılıp şapur
şupur öptü. “Gidiyoruz değil mi?” diye sorduğunda pazara çıkma sözü verdiğimi
hatırladım. “Çok açım. Önce bir şeyler yesek,” dediğimde başıma kask geçirip
bisikletin arkasına işaret etti. “Sebzeli pizza yapan yeni bir restoran
açılmış. Menü vejetaryen,” dediğinde sinirden gözlerim karardı. Hamburger
yeseydik bile diyememiştim. “Araştırman ilerledi mi?” diye sormuştu ki
bisikletle tümsekten geçti. Sarsıntıdan az kaslın yere yapışacaktım. “Korkma
Alan,” diye gülmez mi üstüne. Kendime hâkim olup “Canterbury Başpiskoposluğunun
yer altı uzantısı Kanlı haç kardeşliği İngiltere’de kilisenin piş işlerini
görmüş. Kardeşlikte postacı adıyla anılan keşişler skolastik olup emirlere
sorgulamadan itaat etmeleriyle ün salmışlar,” dememle Betsy frene aniden bastı.
Bisikletten indi. “Babam Başpiskoposlukta arabacı. Bir şey demeye mi
getiriyorsun,” deyip saçımdan yakaladı. Kafamı çevirip “Pazara geldik,” diyerek
elinden kurtuldum. Tuhaf bir kahkaha patlattı. “Eve alacağım çok sebze meyve
var,” diye koluma girdi.
Kilisenin
rutubet kokan merdivenlerinden aşağıya indim. Üç kapının olduğu giriş kısmında
beklerken Baba Baxter’ın neden özel görüşmeye çağırdığını tahmin etmekteydim.
Sağdaki kapı açıldı. Pelerininin ucu yere değen kıyafetiyle burnundan soluyarak
yanıma geldi. Elleri arkasındaydı. Bir şey demeden hızla arkasından çıkardığı
gazeteyi suratıma çarptı. Yerden gazeteyi aldım. “Postacı Caine görevinde
başarısız oldun. Adamdan vazgeçtik. Kadının işini bitir,” deyip orta kapıdan
arkasını dönerek çıktı. Biyonik penis takılan Mohammed Abad’ı öldürmek için
arabasının fren hortumlarını kesmiştim. Dokuz canlıymış. Ayak kırılmasıyla
kazadan kurtulmuştu. Gazeteden 2013'te 'Yılın Hayat Kadını' seçilen İngiliz Charlotte
Rose’un fotoğrafını yırtarak aldım.
Pazar
alış verişi sonrası Aland’ı durağa bırakıp vakit kaybetmeden eve geldim.
Köpeğim sıkılmış olacak havlamaktaydı. Malzemeleri mutfak tezgâhına serdim.
Dışarı çıktık. Tasmasını zor tutuyordum. Evin etrafında küçük turumuza devam
ederken ne kadar çalı çöp varsa durup işedi. Birkaç yabancıya hırlayınca dönmek
zorunda kaldık. Kapıyı babam açtı. “Betsy, sebze yemekten usandım. Sen yemesen
de bana etli bir şeyler yapabilirsin,” diye surat astı. “Canisin,” deyip yemek
yapmaya geçtim. Babam salonda “Veterinerden randevu aldım. Bizimkinin kuyruk ve
kulaklarını kestireceğim,” diyerek yanıma geldi. Havuçları doğrarken bıçağı ona
doğrultup “Arabacı bey, kulakta kuyrukta köpeğin,” diyerek lahanaya sapladım.
Babam “Bu cinste kulak kuyruk kesilmesi adettendir,” derken lahanayı
parçalamıştı. Yemekler pişirildi. Sofra kuruldu. Babam huysuzlansa da ne var ne
yok sildi süpürdü. Bulaşıkları makineye dizerken dış kapının kapandığını duydum.
Pencereye çıktım. “Baba köpeğimi getir. O benim doğum günü hediyem,” diye
bağırdıysam da durmadı.
Canterbury
Başpiskoposluğu adına Baba Baxter röportaj talebimi kabul etmişti. Onlarca
farklı hacın duvarlarını süslediği odasında beklemekteydim. Biyonik penis
takılan Mohammed Abad’ın şüpheli trafik kazası sebebiyle gözler Başpiskoposluğunun
üzerindeydi. İsa’nın portresinin altında bir kapı açıldı. Baxter odanın
kapısını kullanmamıştı. Şaşkınlığımı fark edince “Kilise yapılırken belli noktalara
gizli geçitler açılmış. Bu geçitleri her taşın altında kiliseyi arayanlar
görmek istemiyorlar,” deyip koltuğuna oturunca “Charlotte Rose ve Mohammed Abad’ın
cinsel ilişkiye girmesine neden karşısınız?” diye bekletmeden sordum. Ayağa
kalktı. Pencereden kilisenin bahçesine bakarken “Bay Aland, İngiltere'de cinsel
özgürlük kampanyası yürüten hayat kadını adamın popülerliğini kullanarak
evlilik kurumunu zayıflatmak istiyor. Ne yani alkışlayacak mıydık?” diye
cevapladı. “Kanlı haç kardeşliğiyle bağlantınız var mı?” diye dilimin altından
baklayı çıkardım. “Görüşmemiz sona erdi,” deyip portrenin altındaki kapıdan
çıktı.
Veteriner
polikliniğinde köpekle beraber beklemekteydik. Doktorumuz ameliyattaydı.
Danışmadaki kız oyuncak kemiği canı sıkılmasın diye köpeğin önüne bıraktı.
Başını sevdi. Bizimki oralı olmadı. Keyifsizdi. Kısa kısa uluyunca burnuna
hafif vurup susturdum. Bekleme salonuna doktorumuz gelip “Daine, koca oğlanı
bekliyorum,” diyerek muayenehanesine çağırdı. Köpek odaya girdiğinde etrafa
şöyle bir bakıp uzandı. Burnunu ön ayaklarının altına aldı. Doktor kuyruk ve
kulakları inceledi. “Neden kestirmek istiyorsunuz?” diye sorunca “Gelenek
yerini bulmalı,” dedim. Başvuru formumuzu okurken “Kilisede çalışıyormuşsunuz.
Size bir şey sorayım,” deyip “Tanrı bu cinsin kulaklarını ve kuyruğunu
isteseydi kısa yaratamaz mıydı?” diye sordu. Düşünmeden “Aslında kulak ve
kuyruğun kesilmesi hayvanın faydasına. Başka köpekler kavgada ilk buralara
saldırıyorlar,” dedim. Çekmecesinden aldığı bisküviyle köpeğin önüne çömelerek
“Köpeğiniz için iyi olanı mı düşünüyorsunuz yoksa geleneğe kılıf mı
buluyorsunuz?” diye sordu.
Babam
veterinerden dönmemişti. Huzursuzdum. Aland’ı çalıştığı gazetede ziyaret ettim.
Yazı dizisini hazırlamaktaydı. Beni görünce masasındaki hamburgeri nereye
sokacağını şaşırdı. “Betsy sandığın gibi değil,” derken yanakları kızarmıştı.
“Seninle uğraşamayacağım,” deyip yanına oturdum. “Başpiskoposluktaydım.
Baxter’ı köşeye sıkıştırınca görüşmeyi kesti,” diyerek kolasından içti.
Hamburgeri kutusuna koyup “Babamı kiliseye çağırmışlardı. Postacı dedikleri
biriyle işi varmış,” diyerek çöpe attım. “Postacı mı?” diye dehşetle sordu.
“Neden bu kadar şaşırdın?” diye bende sordum. Nefes almadan Kanlı haç
kardeşliğini, postacıların ne yaptığını anlattı. “İsa’yı sevdiğini söyleyip ona
sahip çıkanlar Charlotte Rose suikast düzenlemenin peşindeler. Onlar İsa’yı
değil koltuklarını seviyorlar,” diyerek sözlerini tamamladığında
sessizleşmiştik. “Baxter’ın koltuğunu korumasının yolu evlilik kurumunu
korumaktan geçiyor,” diye sessizliği bozdum.
Odamda
keskin nişancı tüfeğinin parçalarını dualarla temizlemekteydim. Kardeşlik
şeytandan insanı benim ellerimle koruyor, alınacak bir canla Tanrı’nın kuzuları
ateşe düşmeyeceklerdi. Parçaları temizlemiş toplamaya geçmiştim. Daisy’nin
geldiğini fark etmedim. “İsa’yı sevenler birilerini öldürerek ona en fazla
zararı verdiklerini ne zaman anlayacaklar,” deyip elimi sıkarak sözde tebrik
etti. “Nereye gidiyorsun?” diye sordum. “Arkadaşlarla buluşacağım,” deyip elini
çekerken tuttum. “Kâfirlerle görüşmek yok,” diyerek koltuğa oturttum. “Kâfir
dediklerin sayesinde kanser tedavi ediliyor,” deyip kalkmak istediğinde tokat
attım. “Kafesteki kuşun değilim,” diye ağlarken göğsümü yumrukluyordu.
Betsy
gazeteden ayrılır ayrılmaz polis merkezinde soluğu aldım. Dedektif Eddy’nin
benimle ilgileneceği söylendi. Ofis kalabalıktı. Masalarda avukatlar, zanlılar,
polisler boğaz boğazaydılar. “Eddy’nin masası nerde?” diye sorduğum polis
başını kaldırmadan yeri işaret etti. Geçip oturdum. Masa dağınıktı. Evde,
futbol sahasında, kilisede çekilmiş aile fotoğrafları sırayla dizilmişti. Çok
geçmeden geldi. “Konu neydi?” diye sorup oturdu. “Kanlı haç kardeşliği
kilisenin tetikçiliğini yapıyor,” dediğimde ciddileşti. “İddianızın kanıtı var
mı?” diye ikinci soru gelmişti ki telefonumdaki bant kaydını açtım. Betsy’nin
postacıyla ilgili sözlerini önemsemediğini “Size tavsiyem aile kurumunu zayıflatmaya
çalışanların kuklası olmayın,” diye dillendirdi. Ciddiyetsizlik moralimi
bozmuştu. “İnançlarınız mesleğinizin önüne geçmemeli,” deyip telefonumu
bırakarak merkezden ayrıldım.
Kilisenin
bahçesinde altın kaplama çantayı kardeşliğin en acımasız postacısı Fenwick’e
teslim ederken “Caine, Charlotte Rose’u vurmada tereddüt ederse hem onu hem de
kadını öldüreceksin,” dedim. Fenwick çantayı açtı. Parçaları kontrol etti.
“Baba Baxter, gözünüz arkada kalmasın,” deyip tüfeği aldı.
Banyoda
kendimi asacağım boruyu seçtim. Aksaklık olursa bu kafeste yaşamaya devam etmek
isteyeceğimden korktum. Hırdavatçıya gidip sağlam bir ip almalıydım. Üzerime
elime ne geldiyse giydim.
Köpeği
ameliyat ettirmeden eve getirmiştim. Kızımın onu gördüğü ilk anı hayal ettim.
Çok sevinecekti. Eşil ışığın yandığını korna sesleriyle anladım. Atlar
kişnediler. “Daine daldın gittin,” diyen Caine kardeşliğin postacılarındandı.
Kilise yarım kalan işini tamamlamak istemiş kadını öldürmeye postacı
göndermişti. Caine sessiz biri değildi. Faytona binmesinden ışıklara kadar
ağzını bıçak açmamıştı. Fırsat bilip “Neyin var dostum?” diye sorunca eşiyle
yaşadıklarını tek tek anlattı.
SIRA
SENDE;
Durum
ciddiydi. İki arada bir derede kalmıştı. Faytonu kenara çektim. Caine “…” deyip…
Varoluşun
tekrarı yok. Tekrarsız olana hazır olmak için ALINTIDAN esinlenerek kurmacaya
DEVAM ET!
Yorumlar
Yorum Gönder