Keskin nişancı


Alıntı;

“Sevgisiz bilgi bizi felakete sürükler. Bunu anlayana kadar, sadece sınavları geçmek, itibar ve güç kazanmak kaçınılmaz olarak bozulmaya, çürümeye götürür bizleri. Dünyada olup biten de budur. İnsanlara nasıl iyilik yapılacağını biliyoruz ama yapmıyoruz, çünkü bizler bencilce uğraşlarımızın peşinden koşuyoruz.”

Kurmaca;

Yüksek mahkemenin uzun sütunları önündeki basın açıklamamızın ilk konuşmasını yapması için sunucumuz “Değerli basın mensupları; Cumhuriyetçi kanadın Suriye ve Irak’tan savaş mağduru bebeklerin ABD’ye getirilmesiyle ilgili kanun teklifi Demokratlar tarafından reddedilmiş, bunun üzerine Cumhuriyetçiler kanunu yüksek mahkemeye taşımışlardı. Yüksek mahkemenin kanun teklifini reddetmesini bekliyoruz. Konuşmasını yapması için...” diye davet etti. Kalabalık, konuşmayı merakla dinliyor, kayıt cihazları çalışıyordu. “Jaxon, heyecandan ağzım kurudu,” diye su isteyen Thanh, Vietnam savaşı sonrası ABD’ye getirilen kimsesiz bebekler arasındaydı. Asistanımdan işaretle su istedim. Ciddiyetle “Sakin olmalısın. Suriye ve Iraktan getirilecek bebeklerde senin gibi cephelerde ön saflarda sürülecek,” diye uyardım. Çantamdan söyleyeceklerinin yazılı olduğu kâğıdı tekrar göz atması için çıkarıyordum ki esen rüzgârla elimden meydana doğru uçtu. Peşinden ayaklandım. Yere düştü. Aceleyle eğilirken bir başkası benden hızlı davrandı. Kâğıdı aldı. Merakla doğruldum. Dişlerini sıkarak “Jaxon, vakit kaybetmemişsin. Ulusumuz var olsun diye ne yapıyorsak engellemeye çalışıyorsunuz. Bu sefer başaramayacaksınız,” diye konuşan Mitch, kâğıdı göğsüme bastırdı. Pişkin pişkin gülümseyerek “Vietnam’da öldürdüklerinizin çocuklarını Babylift operasyonuyla kaçırıp mı ulusu korudunuz. Sanırım yüksek mahkemede ki oy çokluğunuza güveniyorsun. Ben olsam emin olmazdım,” diyerek taşı gediğinde koydum. Korumalarından biri el bilgisayarını getirip video açtı. Mitch video bitene kadar gözünü ekrandan ayırmadı. “Jaxon, hakkın var. Scalia’yı yanınıza çekmişsiniz. Ancak gemiyi iskeleye henüz yanaştıramadınız,” deyip yürüdü. Kâğıdı düzeltip basın açıklamasına yetiştim. Kürsüye Thanh çıkmıştı. “... Vietnam’dan koparılıp ABD’ye getirildim. Orta doğu enerji savaşlarında kan döktüm. Yüksek mahkeme kanunu onaylarsa kaderimi Suriye ve Iraklı çocuklarda yaşayacak. Durdurmak elimizde,” diyerek sözlerini bitirip yanıma geldi. “Tebrik ederim. Kamuoyunun kalbine dokundun,” diye övdüm. Gözleri yaşardı. Toparlandı. Başıyla merdivenleri gösterip “Kız arkadaşım geliyor,” dedi.    

Basın mensupları Thanh ve Jaxon’un etrafını çevirmişler, ses kayıt cihazlarını burunlarına kadar sokmuşlardı. Çemberi zorbela yararak Thanh’a ulaştım. Elini tutup kulağına “Kusura bakma geciktim. Kızdın mı?” diye fısıldadım. Öpüp gülümsedi. “Jaxon, her şey için teşekkürler,” diyerek adamla vedalaştı. Basın mensuplarının soru bombardımanından ikimizi çekip kurtardı. Kalabalığı arkamızda bıraktık. Merdivenlerden koşarak indik. “Aerilyn, seni okula yetiştireyim,” deyip motor gidonuna astığı kasklardan pembe olanını uzattı. Gaz verip motoru bağırttırırken kaskımı bağlayıp arkaya oturdum. Hızla kalkınca beline sıkı sarıldım. Arabaların arasından kayıp gidiyorduk. Trafik ışıklarında durduğumuzda homurdanıyor, yeşil ışıkta sevinç çığlığı atıyordu. Göz açıp kapayıncaya okuluma, öğrencilerime kavuştum. Öğrenciler servislerden inmiş okula giriyorlardı. Ders zili çaldı. Arkadaşım Cherish okul kapsında sıcak gülümsemesiyle “Az daha geç kalacaktın. Uykucu,” diyerek sarıldı. Öğrencilerinden küçük bir kız boynu bükük yanımıza geldi. Thanh ilgiyle eğilip çenesinden tuttu, kızın başını kaldırdı. Sevgiyle “Küçükhanım adınız nedir?” diye sordu. Kız “Linda,” derken gözlerinden yaş geldi. Durum karışıktı. Cherish mendiliyle kızın gözlerini sildi. Elbisesini düzeltip “Linda, sınıfa geç. Seninle ilgileneceğim,” diyerek gönderdi. Kız koşarak arkadaşlarına yetişti. Thanh’la vedalaştık. Cherish “Aerilyn, seninki nerdeyse içine düşecek. Çocuğu büyülemişsin cadı,” deyip kolumu cımırdı. “Çiçeğimi yakalamak için gözünü dört açarsın,” diye inceden laf değdirdim. Kaygıyla “Kardeşimin sorunlarından gönül işlerine zamanım mı var! Bilgisayar mühendisliği başımıza bela oldu. Hackerlik sevdasına tutuldu. Banka hesaplarından para aşırmayı öğrenmiş,” derken sınıflarımıza geldik. Sırtına sıvazlarken “Her gecenin bir sabahı vardır,” deyip teselli verdim. 

Tenis kortları biri hariç boştu. “Beyefendi kortta spor ayakkabı giymelisiniz,” diye uyaran güvenliği dinlemedim. Bizim Jaxon almış karşısına çıtır hocayı antrenman yapıyordu. Beni görünce yüzü asıldı. Yaklaştıkça top kaçırıyordu. “Hey Jaxon, sana sürprizim var,” deyip hocaya doğru gelen topu yakaladım. Kadına kapıyı gösterdim. “On dakika ara veriyoruz,” diyerek korttan çıktı. Jaxon can sıkıntısıyla “Ne istiyorsun Mitch?” diye sordu. Kort kenarındaki sıraya oturdum. İstemeyerek yanıma geldi. Terini silip meyve suyundan içti. “Jaxon, çocuklara ilgin şaşırtıcı,” deyip telefonumdaki videoyu açtım. “Mitch şerefsiz...” diyordu ki boynundaki havluyu sıkıp “Jaxon, küçük kızı sevgiyle öpüyor gibi değilsin. İyi dinle! Scalia’yı kararından vazgeçireceksin. Ya da ben videoyu sosyal medyaya yükleyeceğim,” dedim. Ellerimden kurtuldu. Ağzını bıçak açmadı. Biraz bekleyip kalktı. Adımları yavaştı. Öfkeyle raketi yere çarptı.        

Jaxon bowling salonunda buluşmak istedi. Aceleyle geldim. Hafta sonu salon doluydu. Beklerken oynayanları seyrediyordum. Telefonum çaldı. Aerilyn arıyordu. Bir an durdum. Bende buluşup birlikte makarna yapacaktık. Aklımdan çıkmıştı. Mahcubiyetle aramayı kabul ettim. “Aşkım, evde değilim. Jaxon aniden arayıp görüşelim deyince makarnayı unuttum. Özür...” derken telefonu suratıma kapattı. Kendi kendime söylenirken Jaxon “Thanh, buluşmayı kabul ettiğin için teşekkürler,” deyip yanıma oturdu. “Bize iki kahve,” diye garsona seslendi. “Acil olduğunu söylemiştin,” deyip biran önce konuya girmek istedim. “Thanh, oylamada cumhuriyetçi üyelerden Scalia bizimle beraber olacaktı. Fikrini değiştirdiğini öğrendik. Eğer kaybedersek Irak ve Suriye’den binlerce çocuk kirli savaşlarda ölmeye gelecekler. Scalia devre dışı kalmalı,” diye sözünü bitirdiğinde. Ne istediğini anlamıştım.       

Zilin çalmasıyla öğrenciler sınıflardan sevinçle dağılıyorlardı. Sınıfım boşaldı. Çantamı toplayıp çıktım. Cherish’in sınıfının kapısı açıktı. İçeride Linda’yla birlikteydiler. Eşikte bekliyordum. Cherish sabırla “Baban seni alacak. Aşağıda bekliyor. Yanına gitmelisini,” dedi. Linda “Öğretmenim onu istemiyorum. Annem alsın,” diye diretiyordu. Sınıfa Jaxon geldi. Selamlaştık. Şaşırmıştım. “Kızım gel bakalım,” deyince kız Cherish’in arkasına saklandı. Elinden tutup zorlada olsa teslim etti. Adam kızı kucağına alınca çocuk hıçkırarak ağladı. Endişeyle “Nesi var?” diye sordum. Rahat tavırlarla olan biteni “Jaxon Linda’nın üvey babası. Çocuk adamdan rahatsız olmuş. Bacaklarımı sıkıyor, acıtıyor diye dertlenmişti. Çocuk işte,” diyerek geçiştirdi. Sınıftan çıktık. Asansörle aşağıya indik. Vurdumduymazlığından rahatsız olmuş “Polise neden bildirmiyorsun?” diye sorduğumda “Benim öğrencim,” deyip kırmızıçizgisini çekti. Konuyu daha fazla germek istemedim. “Kardeşin nasıl?” diye sordum. Kendini tutamayıp “Aerliyn, kardeşim bu sefer de göçmen çocuklara yardım derneğinin banka hesabını boşaltmış,” deyip güldü. Hayal kırıklığıyla “Kardeşinin boşalttığı hesap nede olsa sizin değil. Ondan keyfin yerinde,” deyip ayrıldım.

Lunaparkta Linda ve Aerilyn’le buluştum. Kafamı dağıtıyordum. Aerilyn keyifle “Thanh, biz dönme dolaba bineceğiz, sen de katılır mısın?” diye sorduğunda istemediğimi başımla belirttim. Konuşacak enerjim kalmamıştı. Naneli şeker yersem toparlarım diye düşündüm. Büfeye gittim. Şeker isteyecekken gözüm televizyona takıldı. Spiker “ABD Yüksek Mahkemesi’nin dokuz üyesinden birisi olan Antonin Scalia av için hafta sonu Teksas’a geldiği ve burada emekli olmadan uykusunda öl. Ancak Teksas Valisi Greg Abbott, Scalia’nın öldüğünü yazılı açıklama ile duyurdu. Scalia’nın ölüm nedeni henüz açıklanmadı,” deyip senatoya bağlandı. Senato Çoğunluk Lideri olan Cumhuriyetçi Partili Mitch McConnell yaptığı açıklamada, “ABD halkının yeni Yüksek Mahkeme yargıcının seçiminde sesi olmalı. Yüksek Mahkeme’deki boşluk yeni başkan seçilene kadar doldurulmamalı” dedi. Büfeci bana dönüp “Ne isterseniz?” diye sorduğunda bir şey demeden uzaklaştım. Dönme dolaba yürürken mesaj geldi. Jaxon göndermiş. Tebrik ediyordu. Bacağıma biri dokundu irkildim. Arkama döndüm. Linda “Thanh amca, size pamuk şekeri aldım,” deyip çubuğu verdi. Aerilyn elimden tuttu. Ağzına burnuna şeker bulaşmıştı. “Canın neye sıkılıyor,” diye sorduğunda duraksadı. “Scalia cinayetiyle bir bağlantın var sanırım,” deyip kendi kendine cevapladı. Kalbim sıkışarak “Evet,” dedim.  

Otopark gece tenhaydı. Thanh’la buluşacağımız yeri gözden uzak seçtim. Arkadaşım “Mitch, gelen var,” deyip uyardı. “Thanh geldi. Az sonra Jaxon da gelecek. Böylece Thanh’ı Jaxon’a karşı dolduracağım,” diyerek kapıyı açtım. “Dondurmacı arabasından bozma istihbarat aracınız ilginçmiş,” deyip içeri girdi. “Jaxon’un gerçek yüzünü görme zamanın geldi,” dediğimde büyük bir inanmışlıkla “İddiaların doğru değilse başına geleceklerden sen sorumlusun. Haklıysan Jaxon benden kurtulamaz,” diye meydan okudu. Arkadaşım “Mitch, Jaxon giriş yaptı,” diye sinyali verdi. “Thanh sen araçta bekle. Bizi buradaki hoparlörlerden duyabilirsin,” diyerek indim. “Jaxon,” diye seslendim. Arabasıyla yanaştı. İnmeden camı açtı. “Mitch, Scalia öldü. Sözünü tut,“ deyince “Jaxon, Yüksek Mahkeme’de muhafazakâr ile liberal üyeler arasında beşe karşın dört üstünlük söz konusuydu. Scalia’nın ölümü ile iki kanat arasında denge sağlanmış durumda. Sırrını saklamamı istiyorsan liberal üyelerden birinin muhafazakârlarla hareket etmesini sağlamalısın,” dedim. Öfkeyle “Tanrı’nın cezası dediğin gibi olsun,” deyip camı kapattı. Hızla kalktı. Keyfim yerindeydi. Bir taşla iki kuş vurmuştum. Dondurmacı arabasına yürürken Thanh indi. “Bekle konuşalım,” dediysem de dinlemedi. Motoruna atladı.   

Apar topar acil servise geldim. Cherish’e müdahale oda kapısında rastladım. Bekliyordu. Harap haldeydi. “Cherish, kardeşine ne oldu?” diye sorduğumda sarıldı. Ağlayarak “Kumarhanenin banka hesabını boşaltmış. Farkına varıp iz sürmüşler. Yakalayınca da vurmuşlar,” diye anlattı. 

Motor tamirhanesini bulmak zor olmadı. Thanh kaynak maskesi takmış kaynak yapıyordu. “Dostum,” diye selam verip tamirhaneye girdim. Bana baktı ama kaynağa devam etti. “Jaxon yaşarsa Babylift onaylanacak,” derken kaynağı bırakıp “Neden çocukları önemser oldun anlamadım,” diye üzerime yürüdü. Elim ayağıma dolaştı. Cebimden puro çıkardım. Çakmağımı ararken aklımdan Jaxon, Bush döneminde silah ihalesine hile karıştırıp ihaleyi eşimin abisinin ortağı olduğu şirkete kazandırdığımı biliyor. Beni tehdit ettiği geçiyordu. Geçenleri söyleyecek değildim. “Jaxon’la aynı safta yer alamam,” derken elindeki kaynak aletinin ucuna alev verdi. Suratıma yaklaştırıp puromu yaktı.   

Birkaç gündür Thanh’dan haber alamamıştım. Telefonu kapalıydı. Sık sık kontrol ediyordum. Açık olduğu bir anda GPRS ten yerini buldum. Merakla peşine düştüm. Sinyal terkedilmiş bira fabrikasından geliyordu. Arabayı görülmeyecek bir yere çektim. Binaya gidim. Etrafta kimseler yoktu. Sessizce üst katlara çıktım. Thanh yere uzanmış başını bir tüfeğe yaslamıştı. Korkuyla “Ne yapıyorsun?” diye sordum. Gözünü dürbünden çekmeden “Jaxon namlumun ucunda,” dedi. Pencereye yaklaştım. Çocuk parkında kayağın başında bekliyordu. Kayaktan çıkan bir erkek çocuğu koşarak boynuna sarıldı. Kızarak “Pisliğin erkek çocuğu damı var?” diye sorunca “Linda onun üvey kızı. Bir de öz oğlu var,” diye cevapladım.

Sıra sende;

Kurşunu “Bu adam çocukların baş belası. Benim yaşadıklarımı onlar yaşamayacak. Bildiklerimi bilseydin,” diyerek namluya sürdü. Jaxon’u vurmada kararlı olduğu ortadaydı. Kendimi toparlayıp “…” diyerek…   

Varoluşun tekrarı yok. Hazır ol! “Alıntıdan” esinlen, “Kurmacaya” devam et! 

Yorumlar