Karanlık dalış

ALINTI;  

Kimsenin sana diktatörlük yapmasını istemiyorsan, sorumluluk al.

KURMACA;

Marinaya sabahın ilk saatlerinde gelmiştik. Soğuktan ellerim donmuş, halatı çözmeye çalışmaktaydım. Kız arkadaşım beş yaşında çocuk konuşmasıyla “Rayman, aşkım iskele sallanıyor, tekneye bir şey olmaz değil mi?” diye sorunca kan beynime sıçradı. Halatı çözüp doğruldum. Homurdanarak “Olmaz başımın belası, ver bakalım kahvemi,”deyip kupamı aldım. Tekneye binmeden ayaküstü kahveyi yudumlarken benimki “Rayman, aşkım iskele sallanıyor, şaka şaka,” deyip merhamet isteyen mahkûm bakışlarıyla “Hafta sonu sevgilisi arkadaşıma pubda sürpriz doğum günü yapıyor. Davet edildim. Gidebilir miyim?” diye ince ve yumuşak bir sesle sormaz mı kahve boğazıma kaçtı. Öksürmekten perişan oldum. Toparlanıp öfkeyle gözlerimi patlattım. “Sevgilimsen hafta sonu benimlesin. Doğum gününe gitmek yok. Başka erkeklerle beraber pubda işin ne!” diyerek kolundan tutup tekneye bindirdim. Başını öne eğip beşikteki bebekten farksız mızıldanırken “Seni marina restoranına sokmak için göbeğim çatladı. Üstelik okyanus havası alayım diye tutturunca tekneyi patrondan izinsiz kaçırmak zorunda kaldım. Bunca şeyi yaparken hafta sonu başkalarıyla takılamayınca huysuzlanıyorsun,” deyip kontrolü elime aldım.  

İlaç hazırlama odasında işimiz bitmiş, rapor düzenlemeye ofisimize gelmiştik. Proje ortağım çiçekleri severdi. Masasındaki fesleğenleri sularken “Fransa’daki laboratuara ağrı kesicinin formülünü gönderdim,” deyip keyifle sandalyemle döndüm. “Chayo, seviniyorsun ama formüldeki hatayı görmemişsin,” diyen Falantine proje şefimiz olmak isteyen züppenin tekiydi. Arkamdan yanaşıp omzumun üstünden ukalalıkla parmağını ekrana vurarak formül satırını gösterdi. Formülü incelerken Demario sulamayı bırakıp yanımıza geldi. Ekrana eğilip göz atarken “Falantine sanırım haklı,” dedi. Kaygılanmıştı. Attığı golün sevinciyle “Bir şey yapmayacak mısın?” diye soran leş kargasına “Formülde hata yok. Kendine iş ara,” diyerek yol vermek istedim. Falantine altta kalmadı. “Patronla görüşeyim bakalım kim iş arayacak,” deyip sinirle patronun odasına koşturdu. Demario “Ne yaptın sen!” diye kızıp arkasından patronun yanına gitti. Bende peşlerine takıldım. Gammaz kaşla göz arasında olup biteni anlatmıştı. Suratlar asık oda sessizdi. Gözler üzerimdeyken “Falantine’nin endişesi yersiz. Formülde yanlış yok. Emin olabilirsiniz Bay Vincente,” dedim. Patron daha fazla gerilim istememiş “Arkadaşlar Fransa’ya denemeye gönderdiğimiz ağrı kesici formülü Portekiz ulusunun göz ağrısıdır. Utanacak bir durum olmasın,” diyerek bizi işimizin başına göndermişti.             

Dalış kursu öğrencileri iki saate kalmaz tekneye doluşacaklardı. Rayman’la birlikte güverte ve kaptan köşkünü temizledik. “Rayman, motora bakacağım,” deyip aşağıya indim. Yanık yağ kokusu midemi bulandırdı. Motoru çalıştırmayı denedim bana mısın demedi. Tık yoktu. Alet çantasına gözüm ilişti ama elim gitmedi. “Rayman motor bozulmuş inde bir bak,” diye yukarı seslendim. Arkadaşım “Elin yok mu Nicolas. Arkanı nereye kadar toplayacağım,” diyerek merdivenden indi. Alet çantasından çıkardığı malzemeleri motorun önüne yaydı. Altına girdi. Çenesi düşmüş bana saydırmaktaydı. “Motorda ağzın gibi,” derken gürültüyle çalıştı. El verip motor altından çıkardım. Eli yüzü yağ içindeydi. Yukarı çıktık. O lavaboya ben oksijen tüplerini koyduğumuz dolaba gittim. Tüpleri kontrol ederken bir tanesinin sorunlu olduğunu fark ettim. “Rayman, bir baksana tüp havayı kesik kesik veriyor. Yedeği yok,” diyerek tüpe işaret ettim. Havluyu omzuna atan Rayman tüpün vanasını açtı kapadı. Öyle baktı şöyle baktı. “Tüp dalışa uygun. Bundan bir şey olmaz,” derken itiraz edecek oldum “Nicolas gelenlere tüpte sorun var bir kişi dalamayacak dersek herkes korkar. Dalışımı iptal ettireceksin. İptal ettik diyelim eksik kalan dersi hafta sonu yapmak zorunda kalırız,” deyip sus işareti yaptı.

İlaç formülünü Fransa’ya göndermiştik ama... ‘Ama’sı vardı işte. Chayo stresimizi atmamız gerektiğini düşünüp dalış ayarlamıştı. Tekneyle okyanusa açılmak ikimize de iyi gelir diye düşünmüştüm. Dalış kıyafetlerimi toparlamıştım ki kapı önünden korna sesi geldi. Evden vakit kaybetmeden çıktım. “Demario, direksiyona geçsene fazla şınav çekmişim kollarım ağrıyor,” deyip sağ tarafa kaydı. Yol boyu şüpheli formülü göndermesini gerekçelendirip durdu. Radyoyu açtım ama konuşmaktan vaz geçmedi. Chayo acıkmış olmalı “Dinlenme tesisinin balık haşlaması güzel. Kenara çek,” dediyse de duymazdan geldim. Üsteleyince “Direksiyonda olan benim. Pizza yiyeceğiz,” diyerek emri vaki yapıp yola devam ettim.    


Okyanusa açılmıştık. Derinde rengârenk balıkları fotoğraflamaktaydım. Chayo bel çantasına çeşit çeşit yosunları doldurmuştu. Dalış hocamız ufak bir mağara ağzında durup bizi çağırdı. Grupla beraber ona doğru yüzdük. Bir an tüpten hava gelmedi. Derin bir nefes çektim. Akış düzeldi. Chayo’ya tüpümü işaret ettim. Yanıma gelip vanayı açtı kapadı. Hava gitti. Nefes alamamıştım. Yaklaşık olarak bir apartman boyu yüzeyin altındaydık. Panikledim. Yukarı doğru hareketlendim. Hızlandığımdan baldırlarıma sanki bıçak saplandı. Kaslarım yumurta kadar ufaldı. Hareket edemedim. Hoca yardıma yetişti. Arkadaşımla beraber kollarımdan tuttular. Gözlerim karardı. Hoca arada bir kendi havasından bana da verdi. Grup korkmuş olacak ki dalışı bırakıp bizimle tekneye çıktılar. Güverteye yatırıldım. Kıyafetlerim çıkarıldı. Teknenin burnu marinaya doğru döndürüldü. Dalış sona ermiş köşkte olup biteni seyreden kaptanın suratı asılmıştı. Sürat arttırılmış çabucak geri dönmüştük. Uzanmam işe yaradı. Chayo “Demario iyi misin? Hastaneye gidelim mi?” diye sordu. Ağzımı zor açıp “Gerek yok,” dedim. Tekneden ayrılırken hocayla kaptan tartışmaktaydılar.

Dalışın erken sona ermesi, az daha birinin ölecek olması kaptanı sinir küpü yapmıştı. Köşk penceresinden “Buraya gelin at hırsızları,” diye bağırdı. Rayman önden yukarı çıktı. Hemen arkasından köşke girdim. Telsiz elinde ne yaptığını bilmeden “Sizin yüzünüzden hapse girecektim. Hiç mi gözünüz görmedi bozuk tüpü,” diye fırçayı basarken ararlara irili ufaklı hakaretleri de eklemiyor değildi. Rayman’ın eli kasaturasına giderken “Kaptan Buinton, bozuk tüpü görmüştüm. Bir şey olmaz diye düşündüm,” deyip tatsızlığın büyümesini önlemek istedim. Kaptan telsizi üzerime fırlatıp “Nicolas sana güvenmiştim. Yıkıl karşımdan iki seferde yoksun,” diyerek kovdu.         

Dalış faciası sonrası Demario iki gün işe gelmemişti. O yokken projenin dokümanlarını hazırlamıştım. Masasında canlı duran fesleğini görünce “Su vermeyi unutmamışsın,” diye teşekkür etti. Merakla “Ağrı kesicinin test sonuçları gelmedi mi?” diye sorarak oturdu. Elini sürtmesiyle etrafa güzel bir koku yayıldı. Posta hesabımı kontrol edip “Bugün yarın gelir,” dedim. Kendisini fark ettirmeden aramızdan geçen patron “Beyler sohbetinizi böldüm. Kusura bakmayın ama ağrı kesiciyi piyasaya sürecek miyiz haberiniz var mı?” diye laf çaktırdı. Arkasından baka kaldık. Silkinip kendimize geldik. Demario gelen maillerine bakarken “Chayo, test sonuçları şimdi hesapta gözüküyor,” deyip bombayı patlattı. Merakla sonuca baktık. Bakmaz olaydım. Test sonuçları az da olsa değer aralığının dışına çıkmıştı. Demario “İlaç olmamış. Vencente söyleyelim,” deyip patronun odasına doğru dönmüşken kolundan yakaladım. “İlacın piyasaya sürülmesi lazım. Formülü yapamadılar dedirtemeyiz. Projeyi bizden akıp leş kargasına verirler,” diyerek ayağa kalktım. Başını monitöre eğip “Değerler o kadar da kötü değil, değil mi?” diye sordum. Korkuyla karışık “Evet,” dedi.

Teknedeki tüplerin adı marinada çıkmadan dedikodunun önün kesmiştik. Kaptan Buinton beni ve Nicolas’ı karşısına çekip can güvenliğinden itibardan bahsetti. “Arkadaşlar tüpleri bakıma vereceğiz,” dediğinde “Kaptan benim dayım bakım ustası düşük fiyatla bu işi yapar,” deyip ağzının suyu akıttım. Nicolas “Ucuz etin yahnisi,” diyecek olduysa da kaptan “Zaten üç grup eğitimleri iptal etti, para lazım,” diye ağzını kapattı.

İşe geç kalmış nefes nefese ofise gelmiştim. Bir tuhaflık vardı. Arkadaşlar masalarını boşaltmış şahsi eşyalarını kutulamaktaydılar. Başlar öne eğikti. Chayo yanında İki polisle önümden yürüdü. Elleri kelepçelenmişti. Patronun odası ana baba günüydü. Bay Vincente kravatını çıkarmış gömleğinin iki düğmesini açmıştı. Odasına girip bir şey soracak olduğumda parmağını bana doğrultup “Fransa'da deney ilacı ölüme neden oldu. Bir kişi hayatını kaybetti, beş kişi de hastaneye kaldırıldı. Sayenizde ilacın insanlar üzerindeki test çalışmaları iptal edildi,” deyip “Siz Portekiz’in gururusunuz,” diye alkışladı.

Dalış öncesi teknede hazırlıkları tamamlamış tüpleri beklemekteydik. Rayman’ın dayısı döküntü kamyonetinin kornasına basa basa iskeleye geldi. “Rayman, tüpleri alın,” diye bağırdı. Tekneden indik. Tüpleri kasadan indirdi. “Gençler elden geçirdim ama bir yere kadar,” deyip parasını aldı. “Dayı beni görecektin,” diyen Rayman’ın kulak çekmesine kayıtsız kalmayıp payını verdi. Kaptan Buinton kamyonet iskeleden giderken motosikletiyle geldi. “Tayfalar tüpler ne âlemde?” diye sorduğunda “Sorun,” diyordum ki kaptan “Nicolas, tüpler sorunluysa hemen yenisini alalım ama maaş ödemeleri aksayabilir,” dediğinde Rayman dirseğiyle karnıma vurup “Kaptan tüplerde sorunumuz yok,” dedi. 

Arabamın tavanını açmış son sürat otoyolda direksiyon sallamaktaydım. Chayo hapse atılmış, benim yüzümden bir insan ölmüştü. İçimdeki ateşi okyanus rüzgârı söndürememişti. Marina gözlerimin önündeydi. Son dalışımda ölümün kıyısından dönmüş olsam da derine dalarak sıkıntımı atabilecektim. Yoldaki keskin dönemeçler beni yavaşlatamamış, tekneyi kaçırmak istememiştim.    

Dalış hocası ve meraklılar güvertede yerlerini almış bir kişiyi beklemekteydik. İskeleye son model bir spor araba park etti. Beklediğimiz kişinin ölümden dönen adam olduğunu görünce şaşırmıştım. Selam verip tekneye bindi. Çantasını aldım. Soyunma odasına kadar eşlik ettim. “Teşekkürler Nicolas,” deyip elime para tutuşturdu. Adımı hatırlamıştı. Kapıda dikilmeyip güverteye yürüdüm. Her adımımda içimdeki sıkıntı büyümekte, bugün ölümden kaçış yoktu. Dalış noktasına kadar tüpler takılmazdı. Bir gözüm sürekli tüp dolabındaydı. Grup neşeli, sadece o adamın yüzü asık, dalgındı.

SIRA SENDE;

Yanına oturdum. Konuşacak bir şey bulamadım. “Neyin var?” diye sorarak sessizliği bozdu. Olan biteni hissettirmeden “Kararsız kaldım. Üzerime geliyorlar,” deyince elini omzuma attı. “...” deyip... 

Varoluşun tekrarı yok. Tekrarsız olana hazır olmak için ALINTIDAN esinlenerek kurmacaya devam et!

Yorumlar