Arabada nefes alamaz olunca “Doğru düzgün deodorant alsana
artık. Ne o! Hacı misi gibi,” deyip camı açtım. Oralı olmadı. Sıkmaya “Sanayi
ortamlarında nazik şeyler yanlış anlaşılır,” diye devam edince kan beynime
sıçradı. Sen misin beni takmayan! Bastım frene. “İn çabuk,” deyip bıraktım
kaldırıma hergeleyi.
Gümüş havanımda zift, ayna ve düğmeyi iyice ezdim. Birbirleri
içinde eriyip gittiler. “Allah’ım neden insanları sevdiklerinden ayırıyorum.
Müebbet yemiş mahkûmun kelebeğini bıraksam olmaz mıydı?” diye yakarsam da kendim
söyledim kendim dinledim. Kelebeği kavanozdan çıkarıp bulamaca kattım. Yavaş
yavaş battı. Kanadından tutup çıkarmak istesem de emir büyük yerdendi.
Ellemedim. Tokmakla yedirdim. Birliğe katıldı.Yağ, son malzemeyi de katınca
eksiksiz olacaktı. Malzeme henüz malum olmamıştı.
Nişanlımla balkonda sigara içiyorduk. Heyecanla “Mahmut,
meraktan çatlayacağım anlatsana ne oldu?” diye sordu. Sigaradan birkaç nefes
çektim, söndürüp attım. İsteksiz “Atölyede ustayla tartıştım. Üzerime yürüyünce
aldım elime tornavidayı. Araya girmeseler delik deşik edecektim odunu,” diye anlattım.
Sibel “Evdekiler bekler,” deyip zengin kalkışı yaptı. Kafam hala sanayideydi.
Yatağa girsem sağa sola döne döne sabah ederdim.“Bekle, seninle geleyim. Hava
alırsam belki uyurum,” diyerek odama geçtim. Çakımı aldım. Belime sokarken
annem endişeyle “Oğlum gecenin bu saati nereye?” diye sordu. “Gecikmem,” deyip Sibel’le
çıktım. Ağzı durmuyordu. Düğün salonu arayışını, pastacı maceralarını tekrar
tekrar anlattı. Mahallesine geldik. Arabayı otoparka bırakıp eve yürüyorduk.
Onu dinlerken evsiz bir kadınla çarpıştım. Geveze yüzünden önümü görememiştim.
Kadın dengesini kaybedip düştü. Utanç içinde özür diledim. Baktım Sibel gülüyor
“Yürü utanmaz,” deyip yolları ayırdım. Evine de gelmiştik. Koşarak gitti. Sokakta
benden başka kimse kalmamıştı. Adımları sıklaştırdım. Çöpü karıştıran kediye
bakarken sokağa sarhoşlar girdi. Aralarında ustam da vardı.
Yorumlar
Yorum Gönder