ALINTI;
Hepimiz
hırslıyız. Bu durum bizi birbirimize düşürüyor. Her zaman birbirimizden daha
zengin, ünlü, zeki olmak için mücadele ediyoruz. Demek ki hırs aslında gerçekte
öyle olmadığımız biri olmaya çalışmaktır. Hangisi önemli? Gerçekte öyle
olmadığımız biri olmaya çalışmak mı yoksa gerçekte ne olduğumuzu anlamaya
çalışmak mı? Kendinizi başkalarıyla kıyaslamayın. Kim olduğunuzu anlayın ve bu noktadan
yola çıkıp nasıl şu anki halinizden daha dolu, iyi, coşkulu olabileceğinizi
keşfetmeye başlayın.
KURMACA;
Ramazan
bayramına sayılı günler kala bayram alışverişi hızlanmış, caddeler
hareketlenmişti. “Ali abi önümüzdeki ilk sağdan sap, ev karşımıza çıkacak,”
dedi vakıf gönüllüsü “Allah razı olsun bağışçılarımızdan, bayram öncesi alan
var alamayan var.” Minibüs sokağın tek katlı evinin önünde durdu. Ellerinde
yardım çantaları iki görevli kapıyı çaldı, ihtiyar bir kadın eteklerinde
torunları kapıya çıktılar. Yüzler güldü, şükür duaları edildi. Minibüs
boşalmıştı. Genç gönüllü “Son çantalarımızı da verdik. Ali abi vakfa
dönebiliriz,” deyip emniyet kemerini bağladı. “Ali abi daldın gittin. Başın mı
ağrıyor?” Ali belli etmese de baş ağrıları artarak devam ediyor, vâkıfa daha
fazla zaman ayırmak için doktora gitmeyi erteliyordu. İlkokul sonrası yatılı
kuran kursuna verilen Ali ezberi zayıf olduğu için hafız olamamış, Kuran
kursundan ayrıldıktan sonra vakıf hizmetlerini sevdiği için çalışan olmuştu.
Bankalar
bayramı fırsat bilmiş kredi reklamlarını yoğunlaştırmışlardı. Kadın elinde
akıllı telefonu arkadaşlarına facebookta cevap yetiştiriyor bir yandan “Aşkım
paramız yok diyorsun ama çocuklar kıyafet istiyor. Üstelik bahar temizliğini de
bayram temizliğiyle birleştiririz deyip ertelemiştin. Artık temizlikçi
çağırmamız lazım,” diyordu. Adam pencere kenarına çektiği koltuğundan uzun uzun
bulutlara bakıyor, eşini dinler gibi yaparken kafası aile birikimlerini borsada
nasıl kaybettiğiyle meşguldü. “Faruk sıkışıksak kredi çekeriz,” diyen eşine,
adam ‘olur aşkım’ bakışı fırlatıp apar topar koltuktan kalktı. “Hastaneye
gidiyorum. Bir saat sonraya randevusu olan bir hastam var,” diyerek evden
çıktı.
İftar
sonrası aileler hava almak için yürüyüşe çıkıyor, kitap fuarları, lunaparkalar
dolup taşıyordu. Ali vakfın çay ocağını işletiyor, çay içmeye gelenlerden
sadaka, fitre ve zekâtlarını makbuz karşılığı topluyordu. İnsanları ikna
etmekte oldukça başarılı, vakıfta bir benzeri yoktu. Daha önce görmediği üç
kişi yarım saattir masada oturmuş tartışıyorlardı. Usulca yanlarına gelip
“Beyler hoş geldiniz ne vereyim,” diye sordu. Adamlar çay istediler. “Ali abi
sen masaları sil, ben çayları hazırlarım,” diyen genç bezi uzattı. Ali kulağı
adamlarda masaları siliyordu. Balıkesir Havrandan yarın bekledikleri Sakal-ı
Şeriflerin geleceklerini bir tanesine müşteri bulduklarını, diğerine de müşteri
bulup bir an önce ellerinden çıkartmaları gerektiğini konuşuyorlardı. Ali’nin
kendilerini dinlediğini fark eden biri “Ne bakıyorsun kardeşim,” deyip ‘Uza’
işareti yaptı. Ali masadaki küllüğü alıp “temizini getireyim,” diyerek
kıvırmaya çalıştı. “Hayır mı Ali abi,” dedi genç, Ali’nin küllüğünü alıp
temizini verdi. Ali “Burak sorun yok,” deyip duyduklarını kendine sakladı.
“Unutmadan söyleyeyim bizim vakıf müdürü senin için hastaneden randevu almış.
İyi bir beyin cerrahı varmış. İftar sonrası muayene devam ediyormuş. Şimdi
çıkarsan yetişirsin,” diyen Burak küllüğü Ali’den aldı. “Sen git.”
Hastanede
acile iğne yaptırmaya gelen yaşlı çiftin dışında kimse yoktu. “Faruk Bey
borsada batarken bize mi sordun!” diyen adam belinden çıkardığı silahı masaya
koydu. Faruk kulağına gelen tüyoyu değerlendirmek için tefeciden borç almış
sonra tüyonun yanlış olduğu ortaya çıkmıştı. Faruk diyecek hiçbir şey
bulamıyor, soğuk soğuk terliyordu. Adam hışımla silahı alıp Faruk’un suratına
doğrultup başladı sallamaya. “Susma Faruk!” dedi adam “Bön bön bakma.” İyice
köşeye sıkışan Faruk “Cengiz abi kabul ediyorum yapacağım,” dedi. Cengiz
tefeciliğin yanında organ nakliyle de ilgileniyor yağlı müşterilerine organ
tedarik ediyordu. Elinde şeker hastalığında gözleri kör olmuş bir müşterisi
için iki tane göz siparişi vardı. Faruk Cengiz’in önceki tekliflerini reddetmiş
ancak bu sefer ahlak kurallarını rafa kaldırmıştı. Muayenehanenin aralanan
kapısından hemşire başını uzatıp “Faruk Bey hastanız Ali Bey geldiler.
Bekliyorlar,” dedi. Cengiz silahı beline soktu. “Faruk anlaştığımıza sevindim,”
diyerek doktorun yanağından makas alıp, “Koçum gözlerimiz yollarda kalmasın.
Görüşmek üzere,” diyerek çıktı.
Ali
daha önce beyin cerrahına hiç muayene olmamış, tedirgin odaya girdi. Faruk
mendille alnını silip “Oturun Ali Bey ayakta kalmayın,” dedi. “Şikâyetiniz
nedir?” Ali yıllardır geçmeyen baş
ağrısını anlattı. Faruk hastasını rahatlatmak için “Ne iş yapıyorsunuz?” diye
sordu. “Vakıfta çalışıyorum. Kitap fuarında çay ocağımız var,” diyen Ali
rahatladı. Hafız olamayışından konuya girip Balıkesir Havranda çalınan Sakal-ı
Şeriflerle ilgili duyduklarından çıktı. Hastasını dinlerken bir yandan da
gözleri nasıl bulacağını düşünen doktorun aklına bir fikir geldi. “Ali Bey
hafıza ve ağrı sorununuzu kökünden çözebiliriz,” diyerek söze girdi. Sakal-ı
Şeriften alınacak DNA’nın içinde Hz. Muhammed’in Npas4 adı verilen hafıza
geninin olduğunu bu geni “Ali bey, yeni hafıza oluşumunda önemli bir rol
oynayan beyninizdeki Hipokampus bölgesini zenginleştirmede kullanabiliriz,”
diyerek sözü bitirdiğinde Ali duyduklarıyla şok olmuş oturduğu yerde gözlerini
kırpmadan donup kalmıştı. Kendini toparlayıp “Hayır istemiyorum,” diyebildi.
Faruk vazgeçmiyor “hemen hayır demeyin,” deyip “Düşünsenize Kuran-ı Kerim’i Hz.
Muhammedin bildiği gibi bilecek, onun hayatını kendi hayatınızı hatırladığınız
gibi hatırlayacaksınız. Öğrencilerinize İslam’ı ana kaynağından Hz. Muhammed’in
hafızasından anlatabileceksiniz,” diye göz boyamaya devam etti. Alinin kafası
allak bullak oldu. “Düşüneyim,” deyip odadan çıkarken arkasından Faruk “yarın
cevabınız bekliyorum,” diye seslendi.
Hastanede
ameliyathane hazırlanmış, hasta odaları düzenleniyordu. Faruk odasında büyük
bir mutlulukla “Cengiz abi hoş geldiniz,” diyerek adamı ayakta karşıladı.
Cengiz oturmadı. “Faruk daha dün konuştuk bugün gözleri bulduğunu söylüyorsun.
Müşterime mahcup olursam,” derken parmağını boğazına götürüp ‘keserim’ işareti
yaptı. Faruk gözleri aldıktan sonra vericiyi uyandırmayacağını “cesedi ortadan
kaldırma işi bana ait değil baştan anlaşalım,” diyerek şartını dile getirdi.
Cengiz odadan çıkarken “bizim çocuklar o işi halleder dert etme. Borcunu da
sildim gitti,” dedi. “Müşterim beni bekler.”
Vakfın
önüne çekilmiş arabaya yardım kolileri yüklenmiş şoför bekleniyordu. Burak
danışmada duran adama “Ali abi ortalıkta yok. Gördün mü?” diye sordu. Görevli “Ali
abi bu sabah vakıf müdürüyle görüştü. Sonra bir daha gelmedi,” dedi. Burak
merdivenleri ikişer üçer çıkarak müdür odasına girdi. Ali abiyi sordu. Müdür “Ali
dün hastane çıkışı yanıma geldi bugün için tazminatını istedi. Yaklaşık otuz
bin lirayı banka hesabına yatırdık. Vakıfta çalışmayıp Kuran kursunda hocalık
yapacağını söyledi. Çok heyecanlı ve mutluydu. Çay ocağında eşyaları varmış
onları alacaktı,” dediğinde parçaların yerine oturmadığını hisseden Burak
müdürün lafını bitirmesini beklemeden “Selametle,” deyip odadan çıktı.
Sağanak
yağmurla hava serinlemiş, fuar görevlileri su basan stantlardaki kitapları
kurtarmaya çalışıyorlardı. Ali ocağı açmış girişe çektiği taburede bekliyordu.
Burak nefes nefese ocağa geldi. Soluklanıp “Hayırdır Ali abi. Müdürden öğrendim
vakıftan ayrılmışsın. Daha dün hiç bir şey yoktu. Ne oldu merak ettim?” diye
sordu. Konuşmak istemese de Burak’ın ısrarlarına dayanamayan Ali “Az sonra ufak
bir ameliyat geçireceğim,” diyerek konuya girdi. Otuz bin lira karşılığında
Sakal-ı Şerifi satın almak üzere anlaşma yaptığını “Adamlar az sonra
gelecekler,” diyerek açıkladı.
KALDIĞI
YERDEN DEVAM ET;
Burak
olanları bir türlü anlayamıyordu. “Ameliyatla Sakal-ı Şerifin bağlantısını
çözemedim,” diyerek şaşkınlığını dile getirdi. Ali okula yeni başlayan
çocuklardan farksız ağzı kulaklarına varmış “Hz. Muhammed’in Npas4 adı verilen
hafıza geniyle baş ağrısı ve hafıza sorunumdan kurtulacağım,” deyip söze
başladı. Doktorla konuştuklarını tek tek anlatırken eliyle trafik ışıklarından
dönen arabayı işaret ederek “işte Sakal-ı Şerif de geliyor,” dedi. Burak “…”
deyip…
Yorumlar
Yorum Gönder