Dörtnala ölüm


Alıntı; 

Aklınızda bulunsun, hayvanlar dört ayak üzerindeyken beyin ve kalpleri aynı hizadadır ve bu şekilde hareket ederler. İnsansa beyni, kalbinin ve gözlerinin üzerindedir. Doğruyla yanlışı, iyiyle kötüyü ayırt edebilmesi için aklını kullanması ve kalbine yenik düşmemesi gerekir.

Kurmaca;

‘Tımar’ at çiftliğinde okulların tatiliyle birlikte hareketlilik başlamış, çocuklar binecekleri atları keyifle seçiyorlardı. “Bora, Karayelle Turbaturun binicileri neden kafeteryada oturuyorlar?” diye soran adam yem torbalarını kamyonetten öfkeyle fırlattı. Bora “Hakan abi atlar yoruldu. Dörtnala koşacak durumları yok. Bende onları tavlalarına götürdüm,” dedi. “Az sonra ikisini de tımarlayacağım.” Hakan, jokey olduğu ilk yıllarda Gazi koşusunda geçirdiği kaza sonucu sakatlanmış, geçimini yarışamaz duruma gelen atlarla verdiği binicilik dersleriyle sağlıyordu.   

İftar sofralarının vazgeçilmezi, kıymalı pide deyince akla mahalle kasabı gelirdi. Kredi kartı kullanmaya alışamamış mahalle sakinleri aybaşında ödemek üzere etlerini alıyorlardı. Elinde tokmakla biftekleri döven kasap “Bahri,” diye seslendi “Osman amcamıza yarım kilo yağsız kıyma çek.” Başında takkesi ikindi namazı sonrası kasaba uğrayan memur emeklisi “Sabri oğlum senin verdiğin etleri Figen Hanım çok beğeniyor,” diyerek kıymasını beklemek için sandalyeye oturdu. Bahri bir yandan kıyma çekiyor bir yandan “Osman amca yüzünden düşen bin parça. Sana çay söyleyeyim de neşen yerine gelsin,” diyerek canı sıkılmış adama şaka yaptı. Osman “Ah oğlum ah! Buraya gelmeden önce namaz sonrası avluda oturmuş serinliyor, arkadaşlarla sohbet ediyordum. Densizin biri gelip ter koktuğumu bir daha olursa camiye sokmayacağını söyledi. Canım ona sıkıldı,” deyip eline gazeteyi aldı. Sabri çekilen kıymaları paketleyip “Üzülme Osman amca dünyada neleri var. Daha dün Çorum’da bir vatandaş, cep telefonu kazandınız mesajına inanarak 99 lira ödeme yaparak aldığı kargo paketinden seccade çıkınca şoke olmuş. Bu tuzağı kuran adamlarla seni rencide adam arasında fark yok,” diyerek ihtiyara uzattı. Osman amca “Sabri oğlum benim torun bile 99 liraya son model telefon olmayacağını bilir,” dedi “İnsan biraz aklını kullanmalı.” Takım kıyafetli bir pazarlamacı selam verip dükkâna girdi. Çantasını açtı. Marka parfümleri, deodorantları tanıtmaya başladı. Lafı batan geminin mallarına getirip dikkatleri fiyatın ucuzluğuna çekti. “Allah seni gönderdi,” diyen adam iki şişe parfümü 20 liraya aldı. Sabri ve Bahri dur diyecek oldular ama ihtiyar dinlemedi. Pazarlamacı satışını yapıp yeni denizlere yelken açtı. Osman amca parfümü koklayıp mutlu oluyordu. Sabri “Abdestin kaçtı,” dedi “Onlarda alkol var.” Dumura uğrayan adam şişelere dikkatle bakınca alkol içerir yazısını gördü. Kızardı bozardı. Şişeleri bırakıp “Biraz hava alayım,” deyip poşetiyle dükkândan çıktı. Sabri “99 liraya telefonun olmadığı yerde iki şişe marka parfüm 20 liraya nasıl olur! Osman amca, ah Osman amca,” dedi. “Bahri radyoyu açta dükkân şenlensin.”               

Durmayacak gibi yağan yağmur sonrası çimler ıslanmış sabah yürüyüşü için atlar, çevresi çitlerle çevrilmiş otlağa çıkartılmışlardı. Karayel ve Turbatur siyah renkleri, gür yeleleri ve kuvvetli kişnemeleriyle diğer atların arasında göze çarpıyorlardı. Çim pistlere alışkın iki dost ilk günlerde binicilik derslerini yadırgamış sonra sonra çocuklara alışıp yeni işlerini sevmişlerdi. Uzaktan kendilerine doğru gelen Hakan’ı gören atlar huysuzlandılar. Adamın yüzü hiç gülmüyordu. Karayel ne zaman Hakan’ın ekşi suratını görse taylık çağından hipodromlarda aranan bir yarışçı olana kadar kendisiyle ilgilenen seyis Durmuş’u hatırlar yediği elmalar, havuçlar, hatta en çok sevdiği elma şekerleri gözünün önünden geçerdi. Durmuş hiç yarış kaçırmazdı. Bir zaman sonra yarışlara gelmez olmuş, onun adı anıldığında ağlayan insanlar görmüştü. “Yatırmaya mı aldım sizi, sütçü beygirleri! Çocuklar sizi bekliyor. Siz burada boş boş geziniyorsunuz,” diyen adam Turbaturu yularından yakalayıp çekeledi. “Sıra sende Karayel.” Ani bir hareketle arkasını dönen at sert bir çifteyi adamın karnına indirdi. Kafeteryada atlarını bekleyen aileler olanları dehşet içinde izlediler. Ambulans çağrılıp inim inim inleyen adam hastaneye kaldırıldı.

Şehrin sokaklarında gün akşama kavuşmuş, yemek sonrası yorgunluklar çayla kahveyle unutuluyordu. Adam son yudumu aldığı kahve fincanını kadına uzatıp “Yenge yemeklerin çok lezzetliydi. Sabri abim çok şanslı. Senin gibi eşim olsa altına boğardım,” dedi “Sana ve yeğenime ufak hediyelerim var.” Cebinden çıkarttığı isim harf kolyesini, yengesinin saçını omuzlarına çekerek takan kardeşini izleyen Sabri çayını yutamadı. Bardağı fiskos sehpaya bırakıp salondan çıktı. Amcasının kendisine ne aldığını merak eden çocuk şımarıyor, hediyesini istiyordu.      

Ayın önüne gelen bulutlarla çiftlik karanlığa gömülmüş, göz gözü görmüyordu. Tavların önüne yanaşan kamyonun egzoz patlamalarıyla atlar uyanmış, kamyonun kasa kapakları açılmıştı. İki adam uzun bir tahtayı köprü olarak yere indirdi. “Alacağınız atlar hemen şu sağ baştalar,” diyen Hakan, Karayelle Turbatura işaret etti. Kısa boylu, şişko, saçla sakalı karışmış iki adam atları tüm direnmelerine rağmen kasaya yüklediler. Karayel Hakan’ı ilk defa gülerken görüyor, Hakan adamlarla el sıkışıyordu. Kulübesinden nefes nefese gelen Bora “Hakan abi neler oluyor?” diye sordu. Hakan büyük bir savaşı kazanan komutan havasıyla “Önümüzdeki günlerde pideler daha bir lezzetli olacak,” deyip bir tomar parayı gözünü kırpmadan saymaya koyuldu.

Yatak odasında sırt sırta dönmüş çift, üzerlerine karanlığı çekmiş sessizlik içinde uzanıyorlardı. Sessizliği “Batuhan’ı evde yalnız bırakıp çıkman çok ayıp oldu,” diyen kadın bozdu. Batuhan küçüklüğünden bugüne abisinin elindekileri kıskanmış, maymun iştahını Sabri’nin sahip olduklarıyla doyurmaya çalışmıştı. Sabri dayanamayıp “Ayfer, bana ayıp oluyor ama kolyeyi boynuna takarken ağzının kulaklarına varması ayıp olmuyor,” dedi. Kadın yataktan kalkıp “Sen kardeşini çekemezken Batuhan iflas eden tekstil firmasının mallarını ucuza kapatmış, bayramda büyük kar edecek. Bizimse eşyalarımız dökülüyor. Temizliğe yardıma kadın bile tutamıyoruz. Tıkıldın kaldın el içi kadar dükkâna,” diyerek pencereyi açtı. Bir sigara yaktı. Sabri geceliğinin üzerine ay ışığı düşen kadının cazibesine dayanamayıp yataktan süzülerek arkadan sarıldı. “Bırak beni sana ciğer yok. Anca dolan,” diyen kadın, yarım sigarayı fırlatıp kocasının ellerini belinden sertçe ayırdı. Yatağa uzanıp yorganı kafasına kadar çekti. Sabri pencerenin önünde dondu kaldı.   

Şehrin dışında tali yolda sallana sallana ilerleyen kamyon frenledi. Kasanın kapakları açıldı. Atlar, eşekler, köpekler boyunlarına geçirilen iplerle çekilerek betona düşürüldüler. Kana bulanmış zeminde ellerindeki satırları bileyleyen adamlar oturdukları yerden doğruldular. İhtiyarlık ve açlığın kollarında yorulan hayvanlar kırılan bacaklarının, gövdelerine inen satırların acılarına direnmeden teslim oluyorlardı. Turbaturun boynuna iki adam yapışıp yere yıktı. Karayel çim pistlerde yıllarca boynu bükülmeden koşan arkadaşının boğazlanışını sineye çekemedi. Güçlü çiftelerini hedef gözetmeden savuruyor, ayağına bulaşan kanlar duvarlara sıçrıyordu. Çiftelere denk gelen üç adam yere yığıldı. Ayakta kalanlar seslenerek yardım istediler. Eşeklerin ve köpeklerin derilerini yüzen cehennem kaçkını zebaniler çağrıya kayıtsız kalmadılar. Dört bir taraftan savrulan satırlar, az önce ağzı keskinleştirilen baltalar Karayelin bütün kemiklerine indirildi. Kazandığı yarışlar gözlerinin önünden tek tek geçiyordu. Son yarışını kazanamamış, sayılı nefesi kalmıştı. Mezbahanenin aydınlanan kapısında eskilerden tanıdık bir yüz gördü. Seyis Durmuş kapıda kendisine gülümsüyordu. Elinde en sevdiği elma şekeri, yanına kadar geldi. Eğildi. “Karayel seni almaya geldim,” deyip atın gözlerini kapadı.

Esnaf dükkânları açmış, ilk siftahlarını yapmayı bekliyorlardı. Bahri koyun butlarını buzhaneden çıkartmış, vitrine asıyordu. İşi bitince kasada dilini yutmuş ustası Sabri’ye gözü takıldı. “Sabri abi daldın gittin,” deyip ustasının omzuna vurdu. Sabri’nin aklı dün akşamki konuşmada kalmış, daha fazla nasıl para toplayacağını düşünüyordu. Kasa çekmecesinden borç defterini çıkarttı. Bir kişi dışında herkesin borçlarını ödemiş, caddenin en işlek lokanta sahibi epey borç takmıştı. Lokantaya gitti. Adamla uzun uzun konuştu. Adam ipe un seriyor “Sabri abi çekim senedim var,” diyordu. Sabri’nin sabrı taştı. Ağzına geleni söyleyip adamın masasını dağıtıp dükkânına döndü. Bahri ustasını burnundan solurken ilk defa gördü. Yüzü kırmızı, kan ter içinde kalan adamı zor sakinleştirdi.

Belediye zabıta müdürlüğünde hareketli saatler yaşanıyor, telefon trafiği artarak devam ediyordu. “Müdürüm kaçak mezbahanenin yerini polislere bildirdik. Yapılan baskın öncesi etlerin büyük kısmı kaçırılmış,” diyen yardımcı, dosyaları toplantı masasına bıraktı. “Halkın sağlığıyla oynayan veterinerin de işbirlikçi kasapların da ticaretlerine ateş düşüreceğiz. Bize sadece ufak bir ipucu lazım,” diyen müdür kararlılıkla yumruğunu masaya vurdu.  

Dükkânın önüne eski model bir araba yanaştı. İçeri giren adamlar tekin tipler değildi. “Abiler elimizde iflas eden çiftliğin ucuz etleri var,” diye lafa girdiler. Sabri “Kaçtan veriyorsunuz? Veteriner kontrolü var mı?” diye sordu. Bahri şaşırdı kaldı. Ustası böyle işlere hiç girmezdi. Adamlar veteriner raporlarını gösterdiler. “Etin kilosunu 7 liradan veriyoruz,” dediklerinde usta, çırak inanamadılar. “Akşama 300 kilo bırakın,” dedi Sabri. Adamlar kalın not defterine kasabın adını ve miktarı yazdılar. “Biraz kaparo lazım,” deyip avuçlarını kaşıdılar. Sabri düşünmeden kasadan aldığı 500 lirayı adamlara verdi. “Hadi bize eyvallah,” diyerek dükkândan çıktılar.

Lokantanın kasası açılmış, ince hesaplar yapılıyordu. Adam soğuk soğuk terlerken paraları saymayı bitirdi. “Şu 4000 lirayı yarın sabah karşı köşedeki kasap Sabri’ye teslim edersin,” diyerek bir deste parayı muhasebecisine verdi.             

Sıra sende;

Bahri “Sabri abi dükkân senin beni ilgilendirmez ama” diyecek oldu Sabri “İşine bak! Gelecek etlere buzhanede yer ayarla,” deyip lafı ağzına tıkadı. Bahri’yi bonzai kullandığı dönemde elinden tutarak Sabri kurtarmış, kendi ailesinden görmediği ilgiyi Sabri abisinden gören Bahri kasap dükkânını evi bilmişti. Sabri kalp kırdığını düşünerek eşiyle yaşadıklarını tek tek çırağıyla paylaştı. Ustasının durumunu anlayan genç “…” deyip…
   
Varoluşun tekrarı yok. Hazır ol! “Alıntıdan” esinlen, “Kurmacaya” devam et! 

Yorumlar