![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhjxRVHkkMyb2MtRPFlkTlYGHEp-7ndY85sSgjaCy4Q2k9REHMq9a9BeKmNyh4ALoYWjxsLLr4J3pJV98XV_PXot-HTdcbtNazY_aH_oq7ACNbwa7RjFs0k9VSLHsoULt1Px0IkoPYGW_Q/s400/b484f138d7cb.jpg)
Alıntı;
Aklınızda
bulunsun, hayvanlar dört ayak üzerindeyken beyin ve kalpleri aynı hizadadır ve
bu şekilde hareket ederler. İnsansa beyni, kalbinin ve gözlerinin üzerindedir.
Doğruyla yanlışı, iyiyle kötüyü ayırt edebilmesi için aklını kullanması ve
kalbine yenik düşmemesi gerekir.
Kurmaca;
‘Tımar’
at çiftliğinde okulların tatiliyle birlikte hareketlilik başlamış, çocuklar
binecekleri atları keyifle seçiyorlardı. “Bora, Karayelle Turbaturun binicileri
neden kafeteryada oturuyorlar?” diye soran adam yem torbalarını kamyonetten
öfkeyle fırlattı. Bora “Hakan abi atlar yoruldu. Dörtnala koşacak durumları
yok. Bende onları tavlalarına götürdüm,” dedi. “Az sonra ikisini de
tımarlayacağım.” Hakan, jokey olduğu ilk yıllarda Gazi koşusunda geçirdiği kaza
sonucu sakatlanmış, geçimini yarışamaz duruma gelen atlarla verdiği binicilik
dersleriyle sağlıyordu.
İftar
sofralarının vazgeçilmezi, kıymalı pide deyince akla mahalle kasabı gelirdi.
Kredi kartı kullanmaya alışamamış mahalle sakinleri aybaşında ödemek üzere
etlerini alıyorlardı. Elinde tokmakla biftekleri döven kasap “Bahri,” diye
seslendi “Osman amcamıza yarım kilo yağsız kıyma çek.” Başında takkesi ikindi
namazı sonrası kasaba uğrayan memur emeklisi “Sabri oğlum senin verdiğin etleri
Figen Hanım çok beğeniyor,” diyerek kıymasını beklemek için sandalyeye oturdu.
Bahri bir yandan kıyma çekiyor bir yandan “Osman amca yüzünden düşen bin parça.
Sana çay söyleyeyim de neşen yerine gelsin,” diyerek canı sıkılmış adama şaka
yaptı. Osman “Ah oğlum ah! Buraya gelmeden önce namaz sonrası avluda oturmuş
serinliyor, arkadaşlarla sohbet ediyordum. Densizin biri gelip ter koktuğumu
bir daha olursa camiye sokmayacağını söyledi. Canım ona sıkıldı,” deyip eline
gazeteyi aldı. Sabri çekilen kıymaları paketleyip “Üzülme Osman amca dünyada
neleri var. Daha dün Çorum’da bir vatandaş, cep telefonu kazandınız mesajına
inanarak 99 lira ödeme yaparak aldığı kargo paketinden seccade çıkınca şoke
olmuş. Bu tuzağı kuran adamlarla seni rencide adam arasında fark yok,” diyerek
ihtiyara uzattı. Osman amca “Sabri oğlum benim torun bile 99 liraya son model
telefon olmayacağını bilir,” dedi “İnsan biraz aklını kullanmalı.” Takım
kıyafetli bir pazarlamacı selam verip dükkâna girdi. Çantasını açtı. Marka
parfümleri, deodorantları tanıtmaya başladı. Lafı batan geminin mallarına
getirip dikkatleri fiyatın ucuzluğuna çekti. “Allah seni gönderdi,” diyen adam
iki şişe parfümü 20 liraya aldı. Sabri ve Bahri dur diyecek oldular ama ihtiyar
dinlemedi. Pazarlamacı satışını yapıp yeni denizlere yelken açtı. Osman amca
parfümü koklayıp mutlu oluyordu. Sabri “Abdestin kaçtı,” dedi “Onlarda alkol
var.” Dumura uğrayan adam şişelere dikkatle bakınca alkol içerir yazısını
gördü. Kızardı bozardı. Şişeleri bırakıp “Biraz hava alayım,” deyip poşetiyle
dükkândan çıktı. Sabri “99 liraya telefonun olmadığı yerde iki şişe marka
parfüm 20 liraya nasıl olur! Osman amca, ah Osman amca,” dedi. “Bahri radyoyu
açta dükkân şenlensin.”
Durmayacak
gibi yağan yağmur sonrası çimler ıslanmış sabah yürüyüşü için atlar, çevresi
çitlerle çevrilmiş otlağa çıkartılmışlardı. Karayel ve Turbatur siyah renkleri,
gür yeleleri ve kuvvetli kişnemeleriyle diğer atların arasında göze
çarpıyorlardı. Çim pistlere alışkın iki dost ilk günlerde binicilik derslerini
yadırgamış sonra sonra çocuklara alışıp yeni işlerini sevmişlerdi. Uzaktan
kendilerine doğru gelen Hakan’ı gören atlar huysuzlandılar. Adamın yüzü hiç
gülmüyordu. Karayel ne zaman Hakan’ın ekşi suratını görse taylık çağından
hipodromlarda aranan bir yarışçı olana kadar kendisiyle ilgilenen seyis
Durmuş’u hatırlar yediği elmalar, havuçlar, hatta en çok sevdiği elma şekerleri
gözünün önünden geçerdi. Durmuş hiç yarış kaçırmazdı. Bir zaman sonra yarışlara
gelmez olmuş, onun adı anıldığında ağlayan insanlar görmüştü. “Yatırmaya mı aldım
sizi, sütçü beygirleri! Çocuklar sizi bekliyor. Siz burada boş boş
geziniyorsunuz,” diyen adam Turbaturu yularından yakalayıp çekeledi. “Sıra
sende Karayel.” Ani bir hareketle arkasını dönen at sert bir çifteyi adamın
karnına indirdi. Kafeteryada atlarını bekleyen aileler olanları dehşet içinde
izlediler. Ambulans çağrılıp inim inim inleyen adam hastaneye kaldırıldı.
Şehrin
sokaklarında gün akşama kavuşmuş, yemek sonrası yorgunluklar çayla kahveyle
unutuluyordu. Adam son yudumu aldığı kahve fincanını kadına uzatıp “Yenge
yemeklerin çok lezzetliydi. Sabri abim çok şanslı. Senin gibi eşim olsa altına
boğardım,” dedi “Sana ve yeğenime ufak hediyelerim var.” Cebinden çıkarttığı
isim harf kolyesini, yengesinin saçını omuzlarına çekerek takan kardeşini
izleyen Sabri çayını yutamadı. Bardağı fiskos sehpaya bırakıp salondan çıktı.
Amcasının kendisine ne aldığını merak eden çocuk şımarıyor, hediyesini
istiyordu.
Ayın
önüne gelen bulutlarla çiftlik karanlığa gömülmüş, göz gözü görmüyordu.
Tavların önüne yanaşan kamyonun egzoz patlamalarıyla atlar uyanmış, kamyonun
kasa kapakları açılmıştı. İki adam uzun bir tahtayı köprü olarak yere indirdi.
“Alacağınız atlar hemen şu sağ baştalar,” diyen Hakan, Karayelle Turbatura
işaret etti. Kısa boylu, şişko, saçla sakalı karışmış iki adam atları tüm
direnmelerine rağmen kasaya yüklediler. Karayel Hakan’ı ilk defa gülerken
görüyor, Hakan adamlarla el sıkışıyordu. Kulübesinden nefes nefese gelen Bora
“Hakan abi neler oluyor?” diye sordu. Hakan büyük bir savaşı kazanan komutan
havasıyla “Önümüzdeki günlerde pideler daha bir lezzetli olacak,” deyip bir
tomar parayı gözünü kırpmadan saymaya koyuldu.
Yatak
odasında sırt sırta dönmüş çift, üzerlerine karanlığı çekmiş sessizlik içinde
uzanıyorlardı. Sessizliği “Batuhan’ı evde yalnız bırakıp çıkman çok ayıp oldu,”
diyen kadın bozdu. Batuhan küçüklüğünden bugüne abisinin elindekileri
kıskanmış, maymun iştahını Sabri’nin sahip olduklarıyla doyurmaya çalışmıştı.
Sabri dayanamayıp “Ayfer, bana ayıp oluyor ama kolyeyi boynuna takarken ağzının
kulaklarına varması ayıp olmuyor,” dedi. Kadın yataktan kalkıp “Sen kardeşini
çekemezken Batuhan iflas eden tekstil firmasının mallarını ucuza kapatmış,
bayramda büyük kar edecek. Bizimse eşyalarımız dökülüyor. Temizliğe yardıma
kadın bile tutamıyoruz. Tıkıldın kaldın el içi kadar dükkâna,” diyerek
pencereyi açtı. Bir sigara yaktı. Sabri geceliğinin üzerine ay ışığı düşen
kadının cazibesine dayanamayıp yataktan süzülerek arkadan sarıldı. “Bırak beni
sana ciğer yok. Anca dolan,” diyen kadın, yarım sigarayı fırlatıp kocasının
ellerini belinden sertçe ayırdı. Yatağa uzanıp yorganı kafasına kadar çekti.
Sabri pencerenin önünde dondu kaldı.
Şehrin
dışında tali yolda sallana sallana ilerleyen kamyon frenledi. Kasanın kapakları
açıldı. Atlar, eşekler, köpekler boyunlarına geçirilen iplerle çekilerek betona
düşürüldüler. Kana bulanmış zeminde ellerindeki satırları bileyleyen adamlar
oturdukları yerden doğruldular. İhtiyarlık ve açlığın kollarında yorulan
hayvanlar kırılan bacaklarının, gövdelerine inen satırların acılarına
direnmeden teslim oluyorlardı. Turbaturun boynuna iki adam yapışıp yere yıktı.
Karayel çim pistlerde yıllarca boynu bükülmeden koşan arkadaşının boğazlanışını
sineye çekemedi. Güçlü çiftelerini hedef gözetmeden savuruyor, ayağına bulaşan kanlar
duvarlara sıçrıyordu. Çiftelere denk gelen üç adam yere yığıldı. Ayakta
kalanlar seslenerek yardım istediler. Eşeklerin ve köpeklerin derilerini yüzen
cehennem kaçkını zebaniler çağrıya kayıtsız kalmadılar. Dört bir taraftan
savrulan satırlar, az önce ağzı keskinleştirilen baltalar Karayelin bütün
kemiklerine indirildi. Kazandığı yarışlar gözlerinin önünden tek tek geçiyordu.
Son yarışını kazanamamış, sayılı nefesi kalmıştı. Mezbahanenin aydınlanan
kapısında eskilerden tanıdık bir yüz gördü. Seyis Durmuş kapıda kendisine
gülümsüyordu. Elinde en sevdiği elma şekeri, yanına kadar geldi. Eğildi.
“Karayel seni almaya geldim,” deyip atın gözlerini kapadı.
Esnaf
dükkânları açmış, ilk siftahlarını yapmayı bekliyorlardı. Bahri koyun butlarını
buzhaneden çıkartmış, vitrine asıyordu. İşi bitince kasada dilini yutmuş ustası
Sabri’ye gözü takıldı. “Sabri abi daldın gittin,” deyip ustasının omzuna vurdu.
Sabri’nin aklı dün akşamki konuşmada kalmış, daha fazla nasıl para
toplayacağını düşünüyordu. Kasa çekmecesinden borç defterini çıkarttı. Bir kişi
dışında herkesin borçlarını ödemiş, caddenin en işlek lokanta sahibi epey borç
takmıştı. Lokantaya gitti. Adamla uzun uzun konuştu. Adam ipe un seriyor “Sabri
abi çekim senedim var,” diyordu. Sabri’nin sabrı taştı. Ağzına geleni söyleyip
adamın masasını dağıtıp dükkânına döndü. Bahri ustasını burnundan solurken ilk
defa gördü. Yüzü kırmızı, kan ter içinde kalan adamı zor sakinleştirdi.
Belediye
zabıta müdürlüğünde hareketli saatler yaşanıyor, telefon trafiği artarak devam
ediyordu. “Müdürüm kaçak mezbahanenin yerini polislere bildirdik. Yapılan
baskın öncesi etlerin büyük kısmı kaçırılmış,” diyen yardımcı, dosyaları
toplantı masasına bıraktı. “Halkın sağlığıyla oynayan veterinerin de işbirlikçi
kasapların da ticaretlerine ateş düşüreceğiz. Bize sadece ufak bir ipucu
lazım,” diyen müdür kararlılıkla yumruğunu masaya vurdu.
Dükkânın
önüne eski model bir araba yanaştı. İçeri giren adamlar tekin tipler değildi.
“Abiler elimizde iflas eden çiftliğin ucuz etleri var,” diye lafa girdiler.
Sabri “Kaçtan veriyorsunuz? Veteriner kontrolü var mı?” diye sordu. Bahri
şaşırdı kaldı. Ustası böyle işlere hiç girmezdi. Adamlar veteriner raporlarını
gösterdiler. “Etin kilosunu 7 liradan veriyoruz,” dediklerinde usta, çırak
inanamadılar. “Akşama 300 kilo bırakın,” dedi Sabri. Adamlar kalın not
defterine kasabın adını ve miktarı yazdılar. “Biraz kaparo lazım,” deyip
avuçlarını kaşıdılar. Sabri düşünmeden kasadan aldığı 500 lirayı adamlara
verdi. “Hadi bize eyvallah,” diyerek dükkândan çıktılar.
Lokantanın
kasası açılmış, ince hesaplar yapılıyordu. Adam soğuk soğuk terlerken paraları
saymayı bitirdi. “Şu 4000 lirayı yarın sabah karşı köşedeki kasap Sabri’ye
teslim edersin,” diyerek bir deste parayı muhasebecisine verdi.
Sıra
sende;
Bahri
“Sabri abi dükkân senin beni ilgilendirmez ama” diyecek oldu Sabri “İşine bak!
Gelecek etlere buzhanede yer ayarla,” deyip lafı ağzına tıkadı. Bahri’yi bonzai
kullandığı dönemde elinden tutarak Sabri kurtarmış, kendi ailesinden görmediği
ilgiyi Sabri abisinden gören Bahri kasap dükkânını evi bilmişti. Sabri kalp
kırdığını düşünerek eşiyle yaşadıklarını tek tek çırağıyla paylaştı. Ustasının
durumunu anlayan genç “…” deyip…
Yorumlar
Yorum Gönder