Hollywood’da çakması, Tokat’ta Kont Drakula’nın hası

ALINTI;  

Her zaman anımsa; ne zaman yüksek bir zirveye ulaşırsan, derin bir vadi de aynı anda var olur. Acı korkusu yüzünden neredeyse cansız bir hayatı yaşamaya kendini zorladın; korku budur.  Bu tıpkı düşmanlarından çok korktuğun için evinin kapılarını kapatman gibi bir şeydir. Artık dostlar hatta sevgili bile dışarıda kalmıştır. Kapıyı aç. Dost içeri girdiğinde, düşmanlarında içeri girmesi için her türlü olasılık mevcuttur. Çünkü gündüz ve gece, acı ve zevk, yaşam ve ölüm birlikte içeri girer. Her ikisini bildiğin zaman ansızın üçüncü oluverir, aşkın hale gelmiş olursun.

KURMACA; 

Deveci dağlarının doruklarından kopup gelen soğuk rüzgârla yazın ortasında ağaçların yaprakları titremiş sabah ezanı okunmadan önce balkonlarında son bir sigara içip oruca niyet edecekler üşüyerek sigara içemeden odalarına geri dönmüşlerdi. Genç kız “Halil kapı kapıyı gir içeri,” dedi şefkat dolu bir sesle “hava buz kesti, çayın sıcakken iç.” Halil Tokat Kalesi’nde arkeologların gözetiminde devam eden kazı çalışmalarına katılıyor, yaz okuluna kalan ikizi Figen’in üniversite masraflarına destek oluyordu.  “Peki, anne,” dedi şakayla “çayımı sıcakken içeyim,” Sahurun son anına kadar uyumayı seven baba da uyandırılmış, annenin hazırladığı sahurluklardan zorda olsa ağzına tıkıştırılmıştı.    

Kont Dracula’nın esir tutulduğu Tokat Kalesi’nde 350 metre derinliğinde olduğu tahmin edilen gizli geçidin 30 metrelik bölümü yaklaşık 1 ay süren kazı çalışmaları sonucu açılmıştı. Kazı ekibi verdikleri emeğin karşılığını almanın mutluluğunu yaşıyor, iftara 1 saat kalana kadar dur durak bilmeden çalışıyorlardı.  Üstü başı toz toprak içinde bir arkeolog konteynerden bozma ofise girdi. “Kaleden Pervane Hamamı’na indiği tahmin ettiğim gizli geçidin açılması için başlattığımız kazı çalışmalarında işçiler zorlanıyor,” diyerek çektiği sandalyeye oturdu. Önünde çeşitli planlar olan diğeri “Ceylan yolu olarak bildiğimiz gizli geçide dik bir açı ile yaklaşık 30-40 merdiven indikten sonra giren işçiler yorulmalarına rağmen iyi çalışıyorlar. Kazma ve kürekle çıkardıkları malzemeyi vagonlara yüklerlerken bir meczup gelip Kont Draculayla ilgili şehir efsanesini anlatmış,” deyip yaptığı araştırmayı göstermek için laptopunu masada oturan iki arkadaşına doğru çevirdi. Dikkatlice yazılanları okuyan arkeologlar Kont Dracula’nın sonsuz yaşam kadehi dediği kadehi esir olarak tutulduğu zindanın duvarlarından birine saklayıp saklamadığını tartışmaya başladılar. Kazı sahasından arkadaşlarıyla ayrılmak için izin istemeye gelen Halil konuşmalara kapıda kulak misafiri oldu. Kendisini ilgilendirmediğini düşündüğü konuşmayı daha fazla dinlemekten vaz geçti. Kapıyı çalıp içeri girerek izin istedi. Arkeologlar biraz daha kalıp çalışabileceklerini söyleseler de Halil’in kararlığı karşısında işçilere izin verdiler. İşçiler kaleden ayrıldıktan sonra da kadeh konuşulmaya devam edildi. “Siz inanmasanız da vampirler yaşıyor ve aramızdalar. Bu kadeh eğer bulunursa başta Tokattakiler olmak üzere büyük bir insan kıyımıyla karşı karşıya kalırız,” diyen kilosuna rağmen elinden sigarası düşmeyen atıştırmaktan koltuğa sığmayıp kanepede oturan arkeolog kendisine inanılmaması ve hafiften alaya alınmasıyla öfkeyle konteynerden çıktı. “Adam ateist ama tutturdu vampirler yaşıyor, tehlikedeyiz diye. İşimiz var bununla,” diyerek aralarında konuşan iki arkadaş yer ayırttıkları kebapçıya yollandılar.

Halil topun patlamasını sabırsızlıkla bekliyor, Figen orucunu uykusuna tutturan emekli babasını uyandırmaya çalışıyordu. Anne elinde kepçe topun patlamasını son ana kadar bekleyip sıcak çorbaları servis ederken “gün boyu durmadan çalışıyorsun dikkatli ol dalgınlıkla ağzına bir şeyler götürmeyesin, ”diyerek oğluna takılıyordu. Ezanın okunmasıyla oruçlar açıldı.  Gün içi yaşananların paylaşıldığı keyifli bir sohbette yemekler yeniyor, Halil kulak misafiri olduğu arkeologların tartışmasını, Kont Dracula’nın sonsuz yaşam kadehini ballandıra ballandıra anlatıyordu. Tarih son sınıfa geçen Figen ikizini dinlerken kendinden geçmiş “Kızım çorbaları bitirdik sen bir daha kaşık almamışsın,” diyen annesinin dürtüklemesiyle kendine gelmişti.

Kazı alanında gündüz ısınan taşlar gece buz kesmişti. Esen rüzgâr kazıdan çıkan toprak yığınından parçalar alıp etrafa dağıtıyordu. Malzemelerin konduğu deponun ışığı yanıyor, kutular sandıklar açılıp kapanıyordu. Depo iki kişinin gireceği kadar dardı. İri vücuduyla etrafında dönmekte zorlanan adam kızıyor aradığını bulamadıkça söyleniyordu. “Vampirler ben oldukça karanlığın içinden çıkamayacaklar. Sabah olduğunda hepsinin köküne kibrit suyu dökmüş olacağım,” derken küçük bir tahta kutudaki dinamit lokumları eline geldi.

Figen odasında arkadaşı Ebru’ya sonsuz yaşam kadehini büyük bir heyecanla anlatıyordu. Davulcuyu duyana kadar takıldığı kahveye gitmeden önce kapıdan “Figen telefonla uzun süre konuşanların beyninde tümör oluyormuş,” diyen Halil ikizinin kapıyı yüzüne kapatmasına sitem ederek evden çıktı.  

Ebru sahuru kazı sahasında yapıp sonsuz yaşam kadehini arayabileceklerini eğer kadeh gerçekse fakültenin gözdeleri olacaklarını söyleyip Figen’i ikna etmeye çalışıyor, odasında fır dönüyordu.

Tokatta evinde ramazanı geçirenler olduğu gibi otellerde kalmaya mecbur kalan yarı göçerlerde vardı. “Bilal şimdi Adana’da olmak vardı. Babam iftarda kuzu çevirmiş. Bak şu fotoğrafa,” diyen adam arkadaşına telefonundaki fotoğrafı gösterdi. Kazı alanındaki yorucu gün sonrasında yapılan iftarla üzerlerine yorgunluk çöken arkeologlar memleketlerini özlüyor, bir yandan da otele gelmeyen arkadaşlarını düşünüyorlardı. “Baksana mesaj geldi. Depoya taktırdığımız alarm kapatılmış,” derken adamın sesinde korku vardı. Sahadaki kameralara bağlandılar. Gölgelerin içinde elinde ne olduğu belli olmayan arkadaşları tünele doğru yürüyordu.

Davulcuya kadar odalarına çekilen ev sakinlerinin yokluğunu fırsat bilen Ebru kendisinden düşünmek üzere zaman isteyen Figen’i beklerken bir yandan da çantasına sahurluk malzemeleri koyuyor, zaman ilerliyor Figen aramıyordu.


VE SIRA SENDE; Ebru daha fazla dayanamayıp Figen’i aradı. Figen ipe un seriyor, kazı alanına gittiğini ailesi öğrenirse üniversiteden dahi alınabileceğini, abisiyle arasının bozulacağını belki de kız kardeşinin izinsiz alana girmesi sebebiyle işinden olacağını söylüyordu. Ebru sinirle balkona çıktı. “…” diyerek…    


Varoluşun tekrarı yok. Tekrarsız olana hazır olmak için kurmacaya, ALINTIDAN esinlenerek devam eder misin?

Yorumlar