ALINTI;
Her
zaman eskiyi vurgular, eskiyle özdeşleşiriz. Eski olan gerçekte
"biz"dir, "ben"dir. "Ben" dediğimde, bu bütün
geçmiştir. Dolayısıyla "ben" yeniye nasıl yardım edebilir? Bu "ben"
yeninin gelmesine tek engeldir. Geçmişinin hapsinde olduğunu unutmuş olan kişi
en fazla hapiste olandır çünkü artık onun özgürlük ihtimali yoktur. “Ben”inin,
geçmişinin dışına atla. O zaman sadece biliyor değil merhametle, sevgiyle
yaşıyor olursun.
KURMACA;
Ramazan
ayının başlamasına sayılı günler kala marketler Ramazan paketlerini hazırlamış,
müşteriler raflardaki ürünlerin fiyatlarıyla paketlerin fiyatlarını
karşılaştırarak kar zarar hesapları yapıyorlardı. “Veysel abi Ramazan paketi
almayacağım. Hanım liste verdi. Tek tek seçeceğim,” diyen adam makarna rafının
önünde durmuş marka marka inceleme yapıyordu. Veysel biri kız iki çocuk babası
miras kalan tuhafiye dükkânını işleterek geçimini sağlayan orta halli bir
esnaftı. “Rıza bizim hanımlar ne rahat. Elimize listeleri verdiler kendileri o
gün senin bu gün benim gezsinler. Dükkânda müşterilerle uğraştım şimdi elimde
araba market faresi oldum,” diyerek iki paket unu arabaya koyan Veysel et
reyonuna yollandı. Rıza ilçenin en çok aranan elektrik tesisatçısıydı. Eşi
Veysel’in kız kardeşiydi. Çubuk burgu derken Rıza listesindeki makarnaları
bulmanın mutluluğunu yaşıyordu. Veysel’in öfke dolu sesi kulağına kadar gelince
etrafına göz attı. Adam etlerin başında sanki telefonla kavga ediyordu. Ne
söylediğini anlamayınca “Kayınço hayır mı? Ne oldu,” diyerek arabasını et
dolabının önüne çekti.
Fırınlar
imsakiyeleri bastırmış ekmek alanlara veriyorlardı. “Figen ekmekleri ekmekliğe
koy demiştim sana. Poşette imsakiye olacaktı. Getir onu da buzdolabına
yapıştıralım,” diyen kadın sebzeleri dizerken ağzına attığı hurmanın tadını
çıkartıyordu. “Anne ya dolabın kapağında bant izi oluyor sonra bayram
temizliğinde uğraşıp duruyoruz,” diyen kız isteksizce imsakiyeyi uzattı. Kadın
banttan ufak bir parça koparıp “Sanki temizliğe yardım ediyormuş gibi
konuşuyorsun ya çıldıracağım şimdi. Babana da kafayı yedirttin. Kızım daha on yedi
yaşındasın ne evlenmesi! Bir de demez misin vermezseniz Fırat’a kaçarım,”
diyerek imsakiyeyi uçlarından kapağa tutturdu. Figen lisede başarısız olunca
okulu bırakmış, babasının yanında çalışıyordu. “Babam dükkâna da gelme diyor.
Eve hapsetti beni. Sıkarsanız durmam,” diyen kız bir bardak su alıp mutfaktan
çıktı. Kadın kızın tavırlarından huylanıp “Bana bak kız. Fırat’la aranda yanlış
bir şeyler olmadı değil mi?” diyerek peşi sıra salona geçti.
Veysel
bir yandan söyleniyor bir yandan eline geçirdiği kıyma, biftek paketlerini
arabaya fırlatıyordu. Rıza “Kayınço haklısın kızmakta. Figen’in bu yaşta
evleneceğim diye tutturması kafa karıştırıcı,” deyip Veysel’in arabaya
fırlattığı paketleri geri koyarken “Seninle buluşmadan önce inşaattaydım.
Sıvacılar çay içerken radyoyu açmışlar. Niğde’de bir kadın üç aylık hamile kızına
beş kez sıkmış. Anlayacağın kızın bir sevgilisi varmış,” diyerek kayınçosuna
arabasından aldığı meyveli sodayı açarak verdi. Veysel şişeyi dikti. “Rıza iyi
ki yanımdasın. Soda iyi geldi. Bahsettiğin haberde asıl suçlu harama uçkur
çözen o herif olmalı,” deyip son günlerde artan hırsızlıklara karşı tedbir
amaçlı aldığı silahını belinde yokladı.
Figen
annesinin yakıştırmasına alınmış kendisini odasına kilitlemişti. Kadın ne
dediyse kapıyı açtıramamış son bir kez “Kızım kusura bakma öyle demek
istemedim. Hem biliyorsun çarşıdayken tansiyonum düşmüştü. Ondan ağzımdan çıkı
verdi işte,” diyerek şansını denedi. Kız kapıyı açınca “Hadi gel. Sofrayı
hazırlayalım. Abin dükkânı kapamıştır. Az sonra gelir. Babanın da eli
kulağındadır,” deyip alnında öpüp sarıldı. Kız “Siz benimle uğraşıyorsunuz ama
Timur abimde tuhafiyeye gelen kızlarla fingirdeşip duruyor,” derken hızlı hızlı
zil çaldı. “Hayırdır inşallah,” diyen kadın uçar adımlar kapıya yöneldi.
Markette
kasa önlerinde uzayan kuyruklar insanları bezdirmiş suratlar asılmıştı. Veysel
ve Rıza kasiyerin okuttuğu ürünlerini poşetliyorlardı. Veysel’in telefonu
çaldı. Adam duymamazlıktan geliyor, tadını kaçırmak istemiyordu. Rıza
dayanamayıp “Kayınço açıp bir baksana belki Figen’e bir şey oldu. Ne meraksız
adamsın,” diyerek poşetlerini bıraktı. Kayınçosunun yanına gelip cebinden
telefonu alarak açtı. Veysel elinde telefon duyduklarıyla göz bebekleri kıp
kırmızı olmuştu. Rıza sesleniyor ama tepki vermiyordu.
Polis
telsizleri çalışıyor, Figen ne yaptıysa hüngür hüngür ağlayan annesini
sakinleştiremiyordu. “Oğlunuz olacak o şerefsiz gül gibi kızımı,” diyen adam
lafını bitiremeden koltukta fenalaştı. “Timur nerede söyleyin,” diyen delikanlı
kolonyayla ıslattığı mendille babasının yüzünü siliyordu. Timur asker dönüşü
girdiği işlerde tutunamamış, sardığı sigaralara para yetiştirmek için zoraki
babasının yanında çalışıyordu. Genç kız “Bir aydır Timur’la dükkânın depo
olarak kullanılan küçük odasında görüşüyorduk. Seni isteteceğim deyip bir
sigara verdi. Bir iki içime çektim. Öksürük tutunca bıraktım ama başım çok
dönüyordu,” diyerek yaşananları anlatıyor, anlatılanları duyan akrabaları
sinirden hop oturup hop kalkıyorlardı.
VE
SIRA SENDE; Veysel poşetleri bırakıp marketten okun yaydan çıktığı hızla
fırladı. “Puştu nerede bulacağımı biliyorum,” deyip otoparka koştururken
namluya mermi sürüyordu. Rıza “Veysel abi dur bir konuşalım,” dediyse de ateş
parçası olan adam dur durak bilmiyordu. Arabaya girmesiyle kontağı çevirmesi
bir oldu. Rıza bütün gücüyle Veysel’e sarılmış “…” diyerek…
Yorumlar
Yorum Gönder