Diyarbakır mitinginde patlama sonrası ne oldu?

ALINTI;  

Bütünü bilmeden parçayı bilemezsiniz. Her şey halkalar gibi birbirine bağlı olduğu için, bir şey başka bir şeye yol açar. Şu an hem geçmişe hem de geleceğe bağ oluşturur. Hemen yargıda bulunmak, parçalar ile hemen sonuca varmaktır. Sizi aşan şeyler vardır. Fakat buna rağmen yargıda bulunursunuz. Tanrı bilir dediğiniz zaman bu; sadece bütün bilir manasına gelir. Yargılama bir engeldir, zamanla size yardımı olmayan bir alışkanlık halini alır.



KURMACA; 

Diyarbakır İstasyon Meydanında miting hazırlıklarının sonuna gelinmiş tertip heyeti son kontrollerinin yapıp alandan ayrılmıştı. Kararan havayla esnaf dükkânlarını kapatıyor meydan boşalıyordu. “Dilzar, kızın başına kesin bir şey geldi. İçim içime sığmıyor,” diyen kadın çekyatta hop oturup hop kalkıyor yaptığı aramalara cevap alamadıkça sıkıntısı artıyordu. Cadde ışıklarının aydınlattığı salonda iki kadın gündelik hizmeti sonrası yorgunluklarını laflayarak atmaya çalışıyorlardı. Eşi Rusya’daki şantiyeye çalışmak için gidip evi terk edince oğluyla beraber sorunları omuzlayan Dilzar “Rinde, Lorican evlenecek yaşa geldi. Telefonu sessizde kalmış olabilir,” derken kocası iş kazası sonucu belden aşağısı felç olan Rinde “Dayanamıyorum polisi arayacağım,” deyip ayağa fırladığında kapı çaldı. Dilzar “Sabırlı ol,” diyerek kapıyı açtı. Kızını karşısında gören anne gözyaşları içinde telefonu kapatıp salondan kapıya doğru koştu. Kızını kucakladı. Rinde Lorican’ın arkadaşının kınasında olduğunu öğrenince kızacak oldu ama kızının sabah evden çıkmadan kendisinden izin aldığını hatırlayınca mahcup oldu. “Anne ben geldim,” diyen evin oğlu Merdan bir elinde kramponları diğerinde boş sepeti üzerinde forması sırtında okul çantası kapının eşiğinde duruyordu. “Dilzar biz gidelim. Senin delikanlı da halı saha yorgunu,” diyen Rinde kızını koluna takıp mutlu mesut evinin yolunu tuttu. Merdan okul sonrası ev bütçesine destek olmak için su satıyordu. Annesi, babası evi terk ettikten sonra oğlunun arkadaşlarıyla geçirdiği zamanı sert bir dil yerine tatlı dille eleştiriyor kimi zaman ses çıkarmıyordu. Merdan “Oğlum elini yüzünü yıka, eşofmanlarını giy, kirlilerini makineye at,” diyen annesinin ağzından sözünü “Mutfağa geç,” diyerek aldı. Anne oğul sofrada gün boyu yaşadıklarını bazen gülerek bazen kızarak paylaştılar. 

İstasyon meydanı sabahın erken saatlerinde miting sebebiyle hareketlenmiş yavaş yavaş partililer meydana girmeye başlamıştı. Arkadaşlarıyla gece boyu mesajlaşan Merdan çalan saati duymamış annesinin dürtmeleriyle söylene söylene uyanmıştı. Uyku sersemi kıyafetlerini giyip çantasını ayakkabılığın yanına koydu. Sepetini göremeyince “Anne sepeti ayakkabılığın önüne bırakmıştım,” deyip etrafa bakındı. Çayları dolduran Dilzar “Oğlum sepeti sakladım. Bugün su satma okul sonrası eve gel. Mitingde başına bir iş gelir dayanamam,” deyip çaydanlığı ocağa koydu. Annesinin sepeti saklamasına kafa takan çocuk çantasını alıp evden çıktı. “Bekle Merdan,” diye kapıya koşan kadın oğluna yetişemedi.

Miting trafiği etkilemiş akış yavaşlamış işlerine gecikenler işyerlerine haber veriyorlardı. “Dizar kapıyı çalmaya korkuyorum. Acaba geciktik diye Servan Bey bize kızar mı?” diyen Rinde’nin eli zile bir gidiyor bir gitmiyordu. Temizlik malzemelerini taşıyan Dilzar’ın kolları yorgunluktan kopmuştu. Dayanamayıp malzemeleri bırakarak zile bastı. Çevresi ağaçlarla çevrilmiş geniş bir bahçenin ortasında inşa edilmiş tek katlı ahşap evin kapısı açıldı. Kadınlar evin iç kısmından “Hanımlar temizliğe başlayabilirsiniz,” diye gelen sesi duyunca rahatladılar. “Servan Bey çalışma odasında demek ki. Ben kovalara su hazırlarken sen de toz almaya başla,” diyen Rinde banyoya seğirtti. Dilzar bir yandan oğluyla yaşadığı tatsız olay düşünürken bir yandan da dört duvarı raflarla döşenmiş camları tavandan yere kadar uzanan perdelerle kapatılmış kütüphanenin hızlı hızlı tozunu alıyordu. İşi bittiğinde salona geçecekti ki dikkatini Servan Bey’in telefonda yaptığı konuşma çekti.            

Bahçede toplanan öğrenciler İstiklal Marşı sonrası dağılıyorlardı. Merdan okuldan çıkmadan önce sepetini almak için kantine uğradı. Kantinci “Merdan miting kalabalık olacak. Abim yedek sularını İstasyon Meydanındaki trafonun yanına bırakır oradan alırsın,” diyerek şişeleri sepete koydu. Sepeti alan çocuk hızla okuldan çıkıp meydanının yolunu tuttu. Eve annesinden önce dönmesi gerektiği aklının bir köşesindeydi. Toplayacağı parayla kendisine karne hediyesi olarak bisiklet almayı planlıyordu. Meydana girmeden önce ev eşyaları satan bir mağazanın önünde durup son bir kez daha bisikletinin vitrinde olup olmadığını kontrol etti. Satılmamıştı. Ancak birkaç çocuğun da gözü bisikletteydi. “Alacaklar bisikleti,” deyip koştura koştura meydana girerek dikilenlere su isteyip istemediklerini sormaya başladı. Cebi bozuk paralarla şişiyor sepeti boşalıyordu. İkindi ezanı okunduğunda havanın serinlememiş olması akşam ezanına kadar su satabileceği anlamına geliyordu. Vitrindeki bisiklet gözlerinin önünden gitmiyor durmadan bir o adama bir şu kadına su uzatıyordu. Kendini kaptırmış satış yaparken üç beş çocuk yanına geldi. Koltuğunun altına top sıkıştırmış olan “Merdan miting var diye halı sahada maçlar iptal edilmiş. Haber geldi. Yarı fiyatına hem de çim sahada maç ayarladık. Ne dersin?” deyip topu Merdan’a fırlattı.
        
Temizlik paspasını kovaya sokup çıkaran kadın koridoru silerken türkü mırıldanıyordu. Rinde’nin gözü Servan Bey’in çalışma odasının kapı önünde donup kalan Dilzar’a takıldı. Arkadaşının kireç beyazı suratına görünce “Ne oldu Dilzar,” diyebildi. Dilzar temizlik bezini yere atıp apar topar evden çıktı. Rinde arkadaşının peşinden “Kız neyin var,” diyerek koştu. Minibüs durağına geldiler. Kadın şoka girmiş tek kelime etmiyordu. Rinde’ye sıkıntı bastı. Dilzar dolmuşu beklemeden taksi çevirdi. Kısık sesle adresi verdi. Pencereyi açtı. Rinde yol boyunca arkadaşına ne olduğunu sorduysa da cevap alamadı. Sonunda taksi eve vardı. Dilzar’ın cüzdanından çıkardığı parayı şoföre uzatmasıyla taksiden inmesi bir oldu. Para üstünü alan Rinde arkadaşının palto cebine sokuşturdu. Titreyen eliyle anahtarı çeviremeyen Dilzar anahtarı Rinde’ye verdi. “Ne duyduğunu söylemezsen kapıyı açmam,” deyince Dilzar Servan’ın telefonda miting alanına patlayıcıların yerleştirilmesini ve gerekli hazırlığın yapılmasını istediğini söyledi. Rinde “Bir dakika beni dinle,” dediyse de Dilzar anahtarı alıp kapıyı açarak eve daldı. “Merdan,” diye seslenerek odaları gezdi. Çocuk eve gelmemişti. Aklına sepet geldi. Ortalıkta yoktu. “Meydana gidiyorum,” deyip sokağa fırladı. Rinde kadının arkasından “Servan havai fişek fabrikasının bölge distribütörü,” dediyse de sesini duyuramadı.        

Dilzar nefes nefese koşuyor, kalbi göğsünden fırlayacak gibi oluyordu. İki patlama duydu. Olduğu yerde durdu. Gözlerinden akan yaşlarla “Merdan,” deyip tekrar koşmaya başladı. Yaklaşan siren sesleriyle arabalar ambulanslara yol veriyor, dolup taşan meydandan dumanlar, yardım çığlıklarıyla yükseliyordu. Can pazarına dönen meydanda oğlunu nasıl bulacağını düşünürken aklına trafo geldi. Merdan’ı su satışı sonrası trafo önünden alırdı. Trafonun etrafı kan gölüne dönmüş yaralılar acı içinde çırpınıyordu. Kendine uzanan elleri görmedi. Oğlunun su sepeti ve şişeleri parçalanarak dağılmıştı. Eğildi. Nefesi kesildi. “Dilzar seni sonunda bulabildim,” diyen Rinde arkadaşını kaldırdı.                       


VE SIRA SENDE; Dilzar “O pislik oğlumu öldürdü. Ben de onu öldüreceğim” deyip yerden bir demir parçası aldı. Rinde kadını güç bela tutup “…” diyerek…    


Varoluşun tekrarı yok. Tekrarsız olana hazır olmak için kurmacaya, ALINTIDAN esinlenerek devam eder misin?

Yorumlar