ALINTI;
Varoluş
asla kendini tekrarlamaz. Her gül baştan aşağı yeni bir güldür. Daha önce hiç
var olmamıştır. Ama biz ona gül dediğimiz zaman "gül" sözcüğü bir
tekrardır. Sözcükler fotoğraflara benzer. Canlı bir şeyi görüp onun resmini
çekersiniz. Fotoğraf ölüdür. Ölü fotoğraflardan bir albüm oluşturursunuz.
Bu
yüzden araştırın, arayan olun, mürit değil. O zaman bir mürşidin değil, yaşamın
tümünün müridi olursunuz. O zaman yalnızca sözcükler öğreniyor olmazsınız. Siz
yine tanık, izleyici olmalısınız. Bütünle aranızdaki iletişimin farkında
olabilirseniz, işte o zaman hem kendinizi hem de bütün olanı aşabilirsiniz.
KURMACA;
Fethiye’de
halı sahalar, günlük rutinden sıkılan orta yaşlı insanlarla dolup taşıyor,
liglerin tatil olmasıyla ekranların başında maç heyecanı yaşayanlar, küçük
karşılaşmalarında ter atıyorlardı. “Yasin usta yaşın elliyi geçmiş ama
maşallahın var. En az bizim kadar koştun,” diyen genç, ayağındaki topu birkaç
kez daha sektirip soyunma odalarına doğru seğirtti. Yasin polis emeklisi
olduktan sonra İstanbul’dan ayrılmış memleketi Muğla’da Fethiye’ye yerleşmişti.
İkramiyesinin üzerine kredi çekip eklediği parayla bir ev almış, annesinin
ısrarıyla yaptığı polis memurluğu sonrası içinde kalan baba mesleği
marangozluğa dönmüş, çalıştığı marangozhaneden gelen parayla da kredi
taksitlerini ödüyordu. Yasin “Fuat oğlum onca iş dükkânda Burak Beyimizi
beklerken eli ağır bildiğimiz Burak’ı ne hikmetse sahada tutamıyoruz,” deyip
elini Fuat’ın omzuna attı. Fuat geçimlerini otel işletmeciliği ile sağlayan
Muğla’nın yerli ailelerinden birinin içe dönük, el işlerine meraklı oğluydu.
Babasını dinlemeyip açtığı marangozhanede günü kurtarıyordu. Boynundaki
havluyla yüzünü kurulayan Fuat “Burak’ın gençlik başında duman Yasin abi. Dün
teknesinin kırılan ‘Kemere ’sini yaptırmak için gelen İtalyan’ın işini ona
verdim. Bu akşam halı sahaya gelmeden kütüklere baktım bırak kesilmeyi
yerlerinden kımıldamamışlar,” deyip havluyu çantasına koydu. Burak turizm
otelcilik lise stajını yaptığı otelin barını soyup içkileri sattığı anlaşılınca
kovulmuş, annesinin döktüğü dille otel sahibi şikâyetçi olmaktan vazgeçmişti.
Babası durumu öğrenince küplere binmiş okuldan alıp amcasının oğlu Fuat’ın
yanına belki baltaya sap olur umuduyla vermişti. Yasin havanın gerildiğini
hissedip “Bırak şimdi işi gücü. Hadi gel! Burak’ın peşinden saunaya gidip ter atalım,”
diyerek soyunma odasına giden Fuat’ı yolunda çevirdi.
Gecenin
ilerleyen saatlerinde Çalış kumsalında alkolün etkisiyle kendilerinden geçmiş
tek tük turistin dışında kimse kalmamıştı. Yasin kumsalın arkasında kalan evine
gitmeden önce yorgun bedenini kumların üzerine bıraktı. Bulutsuz havada ay
bütün heybetiyle geceyi aydınlatıyordu. Deniz havasını derin derin içine çekip
doğruldu. Evinin ışıklarını görebiliyordu. “Yasin kaç defa demem lazım şu
gençlere uyup top peşinde koşturma. Hem söyle bakalım gelirken eczaneye uğradın
mı?” diyen kadın meyve poşetini ve malzeme çantasını eşinden aldı. Sauna
sefasına rağmen vücudu ağrıyan adam “Hanım sofra falan kurma. Kas gevşeticiyi
al, gel. Etlerim kesilmiş. Kolum bacağım tutmuyor. Yarın sabah çok işim var.
İtalya’nın işine devam edeceğim,” deyip yüzüstü kanepeye uzandı. Eşi kas
gevşeticiyle vücudunu ovarken adam çoktan derin uykuya dalmıştı.
Amca
çocukları kahvaltıyı marangozhanede yapmışlar öğlen sıcağına yakalanmadan
kütükleri ebatlama derdine düşmüşlerdi. Burak “Kemere’yi teslim etmemize daha
iki gün var. Aceleye gerek yok. Terden her yerim yapış yapış oldu. İki
saatliğine kumsala uzanıp geleyim,” deyip kaytarmak isterken elinde market
poşetleri babacan selamıyla Yasin kapıda belirdi. “Hop delikanlı! Orda dur. Dün
kütükler ebatlanacaktı bugüne sarktı, sıvışmak yok,” deyip poşetleri Burak’ın
eline tutuşturdu. Burak söylene söylene mutfağın yolunu tuttu. “Kusura bakma
Fuat geç kaldım. Maç sonrası ağrımayan tek bir yerim kalmamış. Sol kolumu zor
indirip kaldırıyorum,” diyerek çektiği sandalyeye oturan Yasin işe başlamadan
önce haberlere bakıp kafa dağıtmak istemişti ki hızar büyük bir gürültü
kopararak durdu. Şerit testere kopmuş yerde boylu boyunca uzanıyordu. “Eyvah,”
dedi Fuat “ Kemere’yi zamanında yetiştiremeyeceğiz.” Yasin kopan şerit
testereyi eline alıp evirdi çevirdi. Olacak gibi gözükmüyordu. Burak “Yasin abi
bırak şerit testereyi de içeri geçip uzan,” dedi. “Fuat’la Bodrum’a gider şerit
testere alır döneriz.” Fuat keresteciye borcunu ödeyememe ihtimalini gözlerinin
önüne getirdi. Adam tefeciydi. Topuğuna sıkılacak kurşunun sızısıyla yerinden
fırlayıp arabanın anahtarlarını aldı. “Aman Yasin abi sağa sola dokunma. Yat
uzan,” diyerek atölyeden çıktı. Burak arabanın yanında beklerken amcaoğlunun
kapıyı açmasıyla direksiyona kuruldu. “Sen yardımcı pilotsun,” dedi “Geç
bakalım yan koltuğa.”
Yasin’in
keyfi iyice kaçmış tek elle sağı solu toparlamaya çalışırken içeriye İtalyan
girdi. Adamı oturtup çay ikram etti. Konuşmasını anlamasa da Kemere’yi
göstermesinden erken teslimat istediğini anladı. Yanılmamıştı. Adam saatini
gösterip iki işareti yaptı. Suratları asık, iki manken benzeri kadın atölyeye
gelip adama cıvık hareketler yaparak dışarı çıkardılar. Yasin uğurlamak için
kapıya geldiğinde hızlı kalkış yapan arabanın arka tekerleklerinden yükselen
toz bulutunun içinde kaldı. Teslimat zamanı iki günden iki saate inmiş Fuat’ın
borcu Yasin’in aklına takılmıştı. Adam dayanamayıp yere eğildi kopan erit
testereyi aldı.
Bodrum
otoyolunda trafik tek şeritten akıyor sıcaktan bunalanlar arabalarını kenara
çekmiş ağaç altlarında serinlemeye çalışıyorlardı. “Yol sanki kapalı,” diyen
Burak başını pencereden çıkartıp olanları anlamaya çalışıyordu. Fuat “Sok
kafanı içeri,” deyip “Hafta sonu yolda araç yoğunluğu yaşanması yetmiyormuş
gibi karayolu üzerinde unutulan çöp konteyneri kazaya neden olmuş. Konteynere
çarpan motosikletteki baba ve kızı yaralanmış,” Burak’ı kolundan tutup içeri
çekerek sözüne devam etti. İlk müdahaleleri yapılan baba ve kız ambulansla
hastaneye kaldırıldılar. Normale dönen trafikle yüzler gülmüştü. “Biz iyiyiz de
kim bilir kızla babası ne durumdadır? İşini önemsemeyen biri yüzünden az kalsın
iki can yok olacaktı,” diyen Burak akıllı telefonundan twitter hesabını kontrol
ederken yanlarından son sürat geçen spor arabaya bakarak “Fuat şunu gördün mü
bizim İtalya’nın arabası değil miydi?” dedi.
VE
SIRA SENDE; Fuat sanki bir pazılın parçalarını bir araya getiriyordu. “Burak
bizim Yasin abinin sol kolu hiç iyi değildi. Dün maç sonrası eczaneye uğradık.
Hap falan aldı. Bu işte bir iş var. Gel marangozhaneye dönelim,” dediyse de
gözünü yoldaki arabaların markalarından alamayan Burak’a laf anlatamıyordu.
“Boş ver Fuat abartma. Şerit testereyi Bodrum’da bulamazsak başına gelecekleri
düşün. Halı sahadaki maç sonrası adamın etleri kesilmiş bende .ıçımın üstüne
oturamıyorum. Ne var bunda,” deyip gazı kökledi. Fuat direksiyonu tutup
debriyaja basarken “…” diyerek…
Yorumlar
Yorum Gönder