Orhangazi’de gemi karadan yürüdü

ALINTI;  

Bizler hep bir insanın bir konuda uzmanlaşması, yani tek bir yönde gelişmesi gerektiğini savunup durduk.

Ağacın biri hariç tüm dallarını kesebilir ve tek yönde büyümesini sağlayabiliriz. Bu çok fakir, çok çirkin ve sonuçta büyük sıkıntılar çekmeye mahkûm bir ağaç olacaktır çünkü bir dal tek başına büyüyemez.
Ancak aile ortamında, öteki dalların arasında büyüyebilir. Bir ağacın gerçekten büyümesi için her yönde büyümesine izin verilmelidir. Ancak o zaman zengin ve güçlü olabilir.

Zenginlik ancak iki zıt kutup da orada olduğunda gelir. Bir matematikçi sanat dünyasına girebildiğinde zenginleşir.

KURMACA; 

İznik Gölü’nde Orhangazi-İznik arasında sefer yapacak olan Ak Şemseddin isimli 155 yolcu kapasiteli geminin, Gemlik Körfezinden özel bir araçla suya indirilmek üzere yola çıkarılmasıyla Bursa-Yalova yolunda trafik tek şeritten verilmeye başlandı. Beklenmedik sıkışıklık sürücü ve yolcuların canını sıkmış yapılan planlar altüst olmuştu. “Klimayı açar mısın Faruk abi,” diyen adam biten sigarasını camdan attı. Faruk emekliliğine gün sayan ellili yaşlarının sonlarında koltuk kanepe üreten mobilya firmasının bölge pazarlama şefiydi. Zamanın çoğu direksiyon başında geçtiğinden her türlü eklem sorunu yaşıyor ara ara fizik tedavi için iş yerinden izin alıyordu. “Sabret Faruk sabret bu yolda biter,” diye içinden mırıldanıp “Ahmet açalım açmasına da pencereyi kapat da klimayı açtığımıza değsin,” diyerek klimayı sertçe açtı. Ahmet pazarlama bölümünde işe yeni başlamış çiçeği burnunda deneme ayında olan bir çalışandı. “Abi klimayı dövdün korkuyorum sıra bana gelecek,” deyip laptop çantasını kaldırarak kendine siper yaptı. Araçların yavaş hareket etmesinin verdiği rahatlıkla Faruk “Suphanallah pazarlama mı okudun tiyatro mu okudun belli değil. İndir şunu,” deyip Ahmet’e laf yetiştirmenin keyfini yaşıyordu ki telefonu çaldı. Torpidoyu işaret edip Ahmet’ten telefonun hoparlörünü açmasını istedi. “Baba gitar kursu yarın başlayacak, bir şey demedin. Gidiyor muyum gitmiyor muyum?” diye soran genç bir kızdı. “Berna üniversiteye hazırlanıyor kursa gidiyorsun. Para kazanmak için sıkışan trafikte çile çekeyim sen keyif peşinde koş. Başlatma gitarına,” derken telefon yüzüne kapandı. Üç çocuğunun en büyüğü olan Berna ergenliğin bütün enerjisini üzerinde taşıyordu. Geçen ay yamaç paraşütüne heves etmiş annesinin uzun ikna çalışmaları başarılı olmuş vaz geçmişti. Şefinin kızaran suratına deli gibi direksiyonu sıkmasına dayanamayan Ahmet alel acele paketinden çıkarttığı ıslak mendille şefinin suratını silerken “Faruk abi trafiği ana baba gününe çeviren geminin 155 yolcu kapasiteli, 8,5 metre yükseklik, 7,5 metre genişlik ve 30 metre uzunluğunda olduğunu biliyor muydun?” deyip konuyu değiştirmeye çalıştı.

Gezi parkı civarında alınan önlemler hafta sonunu Taksimde geçirmek isteyenlerin tadını tuzunu kaçırmıştı.   
İstiklal caddesi üzeri Tokatlıyan Otelinin çatı katında güvercinler gurluyordu. Ahşap zemin kuş tüyleriyle kaplı kafeslerin dibine oturmuş iki sevgili kulaklıkla dinledikleri şarkıyla kendilerinden geçmiş sarmaş dolaş bağdaş kurmuşlardı. “Berna’m baban olacak hödük gitar kursuna damı izin vermedi?” diyen erkek kızın saçını severek teselli ediyordu. “Cenk kimse beni anlamıyor. Ömrüm sınıflarda geçip gidiyor. Biraz değişikliğe nefes almaya ihtiyacım var,” deyip ayağa kalkan Berna az önce atıştırdığı simitlerden kalan parçaları güvercinlere veriyordu. Cenk Beyoğlu barlarında canlı müzik yapan rock grup solistiydi. Arkadaşlarıyla lise çağındaki kızlarla kedinin fareyle oynadığı gibi oynarlardı. Berna iyi aile kızı çıkmış bir türlü yatak muhabbetine gelmiyordu. Ayık kafayla kızdan iş çıkmayacağını anladığından beri renkli hapları yutturmanın bir yolunu arıyordu. Cenk cebinden çıkardığı ufak bir tüpü açıp avucuna birkaç tane renkli hap düşürdü. Dikkatlice kalkıp Berna’nın yanına geldi. Diğer eliyle simit parçaları fırlatırken “Yarın denemen vardı. Kafan iyi değilken sınava girsen yapacağın soruları da yapamazsın. Bende kafanı rahatlatacak renkli şekerler var. Koyu Yeşilaycı olduğunu biliyorum. Şu da var ki herkes rahatlamaya ihtiyaç duyar,” deyip hapları uzattı.   

Bursa-Yalova karayolunda uzun araç kuyruklarının oluşması ile gemiyi taşıyan araç zaman zaman yol kenarına geçerek uzayan araç trafiğine yol veriyordu. “Çek şu mendili suratımdan zevzek,” derken dikkati dağılan Faruk frene bastı. Aniden duran arabaya yakın takipte olan araba çarptı. Ahmet büyük bir pişkinlikle “Ne yaptın abi,” deyip dışarı çıkarak arka tarafa yürüdü. Tampon ezilmiş, sinyal lambası kırılmış, diğer arabanın plakası yamulmuştu. Arabalar kenara alınmadan fotoğraflar çekildi. Faruk tecrübesini konuşturup yanında taşıdığı rapor formuna olayı çizerek yazdı. Trafik ağır ağır akıyordu. Kaza, oturmaktan beli ağrıyan Faruk’a mola vermesi için bahane oldu. “Ahmet bir koşu arabaya gidip su getirir misin?” deyip korkuluklara oturdu. Hararetle sular içildi. Faruk arabaların plakaların hangi ile ait olduğunu hatırlamaya çalışıyor Ahmet elindeki küçük kitaptan başını kaldırmıyordu. Faruk “Ne okuyorsun Ahmet? Gözlerin sayfalara yapıştı kaldı,” diye meraklı meraklı sordu. “Okumuyorum Faruk abi. Sudoku çözüyorum,” deyip bir yandan Sudokuyu anlattı. Faruk “Sende bir garipsin Ahmet. Bu bildiğin matematik. Pazarlama kitabı oku da mal sat,” diye küçümseyip akıl verdiğinde Ahmet soğukkanlılıkla “Yola çıkmadan önce uğradığımız bayiye fazladan bıraktığımız koltuk takımını hatırlıyorsun değil mi?” deyip ufak bir hatırlatma yaptı. Faruk bir anda geçmişe gitti. Mağaza ziyareti gözünün önüne geldi. Bayi koltuk takımı alacak parası olmadığını söylüyordu. Koltuk takımı peşin satıldığında bayiye yüzde otuz kar bırakıyordu. Koltuk takımı için parayı bankadan yüzde üç faizle alabilir malı peşin sattığında yüzde yirmiyedi kar edebilirdi. Bu basit hesabı Ahmet yaparak satışın yolunu açmıştı. Faruk Ahmet’in sırtını sıvazlayarak “Hatırlıyorum çömez. Sudoku malı satmış haberim yok,” deyip hakkını teslim etti.  

VE SIRA SENDE; Ahmet Faruk’un samimiyetini fırsat bilip “Faruk abi üstüme vazife değil ama kızınıza sert konuştuğunuzu düşünüyorum,” deyip Faruk’un elindeki boş şişeyi alarak arabaya doğru yürüdü. “…” diyerek direksiyona geçip motoru çalıştırdı. Faruk’un kafasında şimşekler çaktı. Korkuluklardan kalkıp aklındakileri toparlayarak hızlıca arabaya geldi. Ahmet’ten telefonu istedi…    


Varoluşun tekrarı yok. Tekrarsız olana hazır olmak için kurmacaya, ALINTIDAN esinlenerek devam eder misin?

Yorumlar