O makam bu arabaya fazlasıyla layık

MALZEME;  

Hırslı insan en korkak insandır, çünkü kendisi olmaktan korkar. "Öyleyse falancadan iyi, yargıç, vali veya bakan olmalıyım" der. Değişmesi gereken şey, büyük biri, başarılı biri olma isteğimizdir. İtibar istediğiniz için değil de sevdiğiniz için yazıyorsanız veya resim yapıyorsanız, bu kesinlikle hırs değildir. Kendinizi başka yazarlarla veya ressamlarla karşılaştırdığınızda, onların önüne geçmek istediğinizde hırs ortaya çıkar.

KURMACA; 

Sinop

İnceburun Feneri

Gökyüzünü kaplamış gri bulutlar sağanak yağışın habercisiydi. Fenerin yanına çekilmiş arabanın penceresi açıldı. Rüzgâr, çıkan sigara dumanını savurdu. İçeri dolan soğuk havayla çenesi takırdayan adam “Hasan, kapat artık pencereyi, içmeyeceğim,” diyerek yarım sigarasını fırlattı. Hasan “Mahmut, fen işleri müdürlüğü kültür merkezi çevre düzenleme yapım işi ihalesini açıkladı,” derken arka koltuğa uzanıp çantasını aldı. Çantadaki çeşitli klasörlerin arasından bir dosyayı çekip arkadaşına verdi. Mahmut hızlıca bütün sayfalara göz attı. “Güzel hazırlamışsın,” deyip dosyayı ceketine soktu. Gök gürültüsüyle başlayan yağmur kaportayı dövüyordu. Hasanın “İhaleye teklif verecek üç şirkette bizim. İkisi tabela şirketi olsa da her şey kitabına uygun hazırlandı. Üzerime düşeni yaptım. Şimdi sıra sende,” demesiyle kontağı çevirmesi bir oldu. Mahmut bir yandan emniyet kemerini bağlarken bir yandan da telefonuyla arama yapmaya çalışıyordu. “Yusuf’la Kuleliyi birlikte okuduk. Bana güvenir. İçin rahat olsun Hasan. Emekli olduktan sonra siyasete girdi. Bense…” derken araması kabul edildi. Lafı toparlayıp “Yusuf merhaba. Teklif hazır. Müsaitsen çayını içmeye geleceğim. Yarım saate yanındayım. Görüşmek üzere,” deyip aramayı sonlandırdı. İçini kemiren bir kurt vardı. Dayanamayıp “Hasan, oyunumuz ortaya çıkmaz değil mi? Yusuf hassas bir vatanseverdir,” diye sordu. Hasan “Karda nasıl yürüneceğini bilirim. Yusuf’un ya da belediyedekilerin ruhu bile duymayacak,” diyerek gömlek cebinden çıkarttığı nane şekerinden verdi.

Gelincik Mahallesi

Tatlılar, tuzlular ve içeceklerle donatılmış sofranın etrafında kimi kadınlar tabaklarına atıştırmalık koyarken kimileri kuyruğun sonunda sonda kalmanın verdiği sıkıntıyla laflıyorlardı. Sonunda herkes tabaklarını doldurmuş yerlerine geçmişti. Konu konuyu açtı, iki hafta sonra yapılacak düğüne gelindi. “Nazife, gelinin büyük teyzesi olarak ne takacaksın bakalım,” diye soran kadın kıymalı böreğinden kopardığı parçayı büyük bir iştahla çiğnemeye başladı. Nazife cevap verecekti ki küçük teyze “Biz kızımız Ayşegül’e iki burma bilezik takacağız,” diyerek araya girdi. Bakışları üzerinde hisseden Nazife “Nasipse set takacağız,” deyip çayından bir yudum aldı. Kızın annesi “Ablamlara daha aşağısı yakışmazdı. Nede olsa eniştem şehrin medya patronu,” derken yüzüne küçümser bir bakış koymayı ihmal etmedi. “Senin kız kemik buldu mu kemik?” diyen tombik kadın Nazife’nin kolunu çimdikledi. Bir başkası “Toz toprak içinde kemik arayacağına koca arasın koca. Yaşı yirmi beşi geçti. Evde kalacak. Benden söylemesi,” deyip çayından höpürdeterek bir fırt aldı. Mahallenin dedikoducusu “Haydi kızlar buraya oturmaya mı geldik! Çalsın sazlar oynasın kızlar,” diyerek çocuğuna yüklettiği oyun havası dolu flash belleği Ayşegül’e uzattı. Nazife kadınlar oynamaya kalkmadan sessizce evden ayrıldı.

İş makinaları kültür merkezinin yükseleceği bölgede kazı çalışmalarına devam ediyordu. İşçilerin kaldığı prefabrik binada İl Kültür müdürü ve Müze müdürü tartışıyorlardı. “Fırat Bey, Kültür Merkezi inşaatı temel hafriyatını uzmanlarımız denetledi. Buse hanımın raporunda detayları okuyabilirsiniz. Antik nekropol (mezarlık) izlerine rastladık. Kültür Merkezi inşaatını durdurmalısınız,” diyen Müze müdürü raporu uzattı. Raporu aldığı gibi masaya bırakan Fırat “Ceyhun kardeşim, halk mezar görmek istemiyor. Filmini tiyatrosunu izleyip hamburgerini yiyeceği bir yer istiyor,” demesiyle kan beynine sıçrayan Ceyhun “Tarihin üzerine beton dökmenize müsaade etmeyeceğiz,” diyerek masadaki raporu alıp Buseye çıkalım işareti yaptı.   

Yaklaşan seçimle gazetede hareketlilik artmıştı. Vekil adaylarının haberleri ilk sayfalarda yer alıyordu. Reklam müdürünün telefonları durmadan çalıyor gazeteyi bir an önce baskıya göndermesi isteniyordu. Belediye, ihale ilanlarını yayınlamalarına taş koyduğundan beri reklam bölümünün üzerindeki baskı artmış çalışanların maaş ödemelerinde aksamalar başlamıştı. Gecikmeden rahatsız olan gazete sahibi “Burhan, matbaa gazeteyi bekliyor. Oyalanırsan baskı yapılamayacak,” deyip reklam müdürünün odasına girdi. “Osman Bey son anda bir reklam anlaşması yaptım. Hazırda reklam çalışması vardı. Onu ekledim,” diyerek sekretere matbaaya götürmesi için harici diski verdi.   

Belediye Fen İşleri Müdürlüğünde Kültür Merkezinin yaklaşan çevre düzenlemesiyle ilgili hazırlıkların sonuna gelinmişti. Açılan ihaleye iki firma teklif verdi. İhale komisyonu teklifleri değerlendiriyordu. Mahmut vurgun planının son adımını atmaya hazır, arkadaşı Yusuf’un makamına geldi. İçeriye girer girmez tekmil verdi. İki arkadaş kucaklaştılar. “Ne ikram edeyim?” diye soran Yusuf “Dosyana bir göz atalım,” diyerek Mahmut’un teklif dosyasını aldı. Mahmut “Komutanım çayımızı asmalı bahçede içeriz,” diyerek anlatmaya Kuleli askeri lisesindeki günlerinden başlayıp ilk görev yerlerine oradan seçime geldi. Bu sırada Yusuf dosyayı titizlikle incelemiş “Eksik yok arkadaşım. Umarım en iyi teklif seninkidir,” deyip yardımcısına seslendi. Dosyayı “Arkadaşlar bu teklifi de değerlendirmeye alsınlar,” diyerek adama teslim etti.      

Osman gazeteden eve giderken aklına Asmalı Bahçede buluşacağı üye adayları geldi. Yaklaşan maaş ödemelerini kara kara düşünüyordu. Morali bozuktu. Üye koçanı yanındaydı. Bahanesi de yoktu. İl yönetim kurulu üyeleri arasında başlayan üye yapma yarışına dâhil olmuştu. Apartman komşularından beş kişi üyelik için söz vermişti. Kahvenin camından kendisini gören komşuları el salladı. Selam verip masalarına oturdu. Hal hatır soruldu. “Osman abi çayları söyle de üyeliğe geçelim,” dedi birisi. Gülüştüler. Osman aldı kalemi eline kayda başlamıştı ki “Yandaş medyada buradaymış,” diyen Yusuf arkadaşıyla beraber yan masaya oturdular. Osman duymamazlıktan geldi. Yusuf’u yolsuzlukla itham edeceği bir kaç haberin son anda yaptığı araştırmalarla yalan olduğunu anlayıp yayınlamamış ancak Yusuf meraklı bir gazeteci tarafından gözaltında tutulduğundan emin olmuştu. “Belediye yönetimi ihale ilanlarınızı yayınlamamızı engelliyor. Reklam pastasının hangi gazeteler tarafından yendiği ortada,” diyen Osman sakinliğini koruyarak üye kaydına devam ediyordu. Arkadaşının parlayacağını anlayan Mahmut “Komutanım çaylarda gelmedi. Başka bir yere geçelim,” dediyse de Yusuf açtı ağzını yumdu gözünü. Diyanete alınan makam arabası, Cumhur Başkanının “Sakın bu arabayı verme. O makam bu tür bir arabaya fazlasıyla layık.” sözleri, Yusuf’un ağzında ateşten ok olup Osman’ın bağrına saplanıyordu. Osman “Diyanet işleri başkanı o arabaya bir gün bile binmedi,” dedi ama… Başı arkaya düştü. Kravatını gevşetmeye çalıştı ancak halsizleşen kolları iki yanına salındı. Arkadaşları “Eyvah adam fenalaştı,” deyip apar topar Osman’ı koluna girerek kahveden çıkardılar.  

Nazife hazırladığı kocaman bir bardak ayranla uzanan kocasının yanına geldi. Osman “Teşekkür ederim,” diyerek ayranı aldı. Birkaç yudum içebildi. Nazife kadınlarla geçirdiği günden bahsetmeye başladı. “Ayşegül’e set takacağımızı söyledim,” dediğinde Osman gözlerini dikerek Nazife’ye bir şey demeden baktı. “Ya sabır,” deyip derin bir nefes verdi. Kızları geldiğini belli etmeden eve girmeyi severdi. “İyi akşamlar,” deyip salona girdiğinde annesini babasının başında gördü. Endişelenerek sorular sordu. Osman “Buse ben iyiyim kızım. Kahvede densizin biriyle tartışınca içim biraz sıkıldı,” diyerek kızını sakinleştirdi. Buse kültür merkezi inşaat alanında 2 bin 500 yıl öncesine ait bir antik mezarlığı gün yüzüne çıkardıklarını, alanda moloz taş örgülü, kiremit çatılı, amphora dizisi örtülü mezarların bulunduğunu, ayrıca mezarların yanında ölenlere ait eşyalar, koku şisesi, sikke, mezar hediyeleri de ortaya çıktığını büyük bir heyecanla anlattı.
Osman Nazifeye dönerek “Hanım, dala dönmüş iskeletlerin yanında çıkan hediyeleri süs eşyalarını duydun mu? Hırsın yüzünden yok zamanımızda başımıza ne iş açtın,” diyerek gazetenin durumunu ortaya serdi.

Burhan gazetedeki odasında laptopunun başında CHP’li vekil adayının yasak aşkıyla yaşadığı maceraların ‘tape’sini izliyordu. Tapeden sonra sırada fotoğraflar vardı. Hepsi yüksek çözünürlükte olduğu için gazetede oldukça net gözükeceklerdi. Osman koridorda yürürken reklam müdürünün oda kapısının açık olduğunu gördü. Müdürü öğleden sonra gelirdi. Sabahın ilk saatlerinde ne işi var diye merak edip odaya girdi. Osman “Hayır mı Burhan” diyerek müdürüne laf attı. Burhan “Para problemimiz artık olmayacak, vekillerin tamamını biz çıkartacağız. Sonrasında da Sinop belediyesi bizim olacak ” deyip tapeyi oynattı. Osman gördüklerinden utanıp kapattı. Burhan “Vekil adayının haberini yapalım,” diyerek fotoğrafları masaya serdi. “Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol,” diyen Osman tapeyi silip fotoğrafları yırttı. Burhan burnundan soluyordu. “O zaman bu ayki maaşları da Mevlana öder,” diyerek odadan çıktı.

Yusuf çalışma odasında beylik tabancasını temizliyordu. Eşi kahvesini getirdi. Masada ihale tekliflerinin kopyaları vardı. Eşi “İhaleyle ilgili süreçte dikkatli oluyorsun değil mi?” diye sordu. Yusuf  “Bu zamana kadar boğazımızdan yetim hakkı geçmedi,” diyerek şarjörü tabancaya sürüp emniyetini kapadı. “Onursuz yaşamaktansa bir gün yaşamak nasip olmasın,” deyip kahvesini yudumladı. Kadın çantasını hazırlamaya yardım ederken “Allah seni başımızdan eksik etmesin,” deyip eşini öptü.   

Reklam müdürü patronunun haberi yayınlamayıp belgeleri yok etmesinden oldukça rahatsız olmuştu. Toparlanmak için amcasının yemek teklifini kabul etti. Telefonunu alıp gazeteden çıktı. Amcası cimriydi ama yeğenini şehrin en pahalı lokantasına davet etmişti. Burhan kafasında soru işaretleriyle lokantaya geldi. Cam kenarındaki en son masada oturan amcasını gördü. Amcasına “Hasan amca böyle yerleri bilir miydin?” diyerek takılmadan kendini alamadı. Hasan, Mahmut’un Kültür Merkezi çevre düzenleme işinde kendisini nasıl devre dışı bıraktığını içi yanarak anlattı. Burhan dert ortağı bulmanın mutluluğuyla “Bizim gazetenin sahibi Osman, güya AKP il yönetim kurulu üyesi. CHP’li vekil adayının aşk maceralarını önüne serip gel yayınlayalım dedim, tuttu fotoğrafları yırtıp attı. Haberi yayınlansaydı cebimize para girecekti. Olmadı,” deyip eteğindeki taşları tek tek döktü. Hasan “Yeğenim elimde patronunun da hayır diyemeyeceği belgeler var,” diyerek Burhanın önüne bir dosya bıraktı. Dosyada Fen işleri müdürlüğünün ihaleyi verdiği şirket sahibiyle ilgili belgeler vardı. İhaleye giren diğer şirketlerin tabela şirketi olduğu sahiplerinin de ihaleyi kazanan şirketin sahibi yani Mahmut Karaabbas olduğu yazıyordu. Eldeki kanıtlarla belediye temellerinde sarsılır Fen işleri müdürü Yusuf Değirmencinin görevden alınabileceği süreç başlayabilirdi.

Burhan kendinden emin Osman’ın haberi yayınlama kararı vermesini bekliyordu. Osman belgelerin gerçek olduğundan emin oldu. Yusuf’un itibarı parmağının ucundaydı. Kahvede yaşadıklarını düşününce intikam duyguları kabardı. Nazife’nin verdiği set sözü hemen yan dibindeydi. Gazeteyi matbaaya gönderecekken kızı Buse sevinçle odaya girdi. “Baba başardık. Müze Müdürlüğümüz kurtarma kazısına başladı. Mezarlık emniyette olana dek Kültür Merkezi İnşaatına ara verildi,” diyen kız babasının tepkisiz kalmasına şaşırdı. Gözünü kaydırmadan baktığı ekranda ne olduğunu merak etti. “Baba neye bakıyorsun?” deyip babasının arkasına geçip omuzları üzerinden ekrana göz attı.  

VE SIRA SENDE; Buse bilgisayardaki dosyaları okuduktan sonra babasının neden donup kaldığını parmağının ucunda neyin durduğunu anladı. “…” deyip…                

Varoluşun tekrarı yok. Tekrarsız olana hazır olmak için kurmacaya, MALZEMEDEN esinlenerek devam eder misin?  

Yorumlar