Midyat’ta sikke kaçakçılığı

MALZEME;  

Rekabetçilik dünyasal olmaktır. Dönüş! Neredeysen orada ol fakat yeni bir yolun içerisinde ol. Bu yeni yol nedir? Rekabetçi olma. Bu; şehirde yaşamakla ya da dağlara çekilmekle ilgili bir sorun değildir. Mağaralara gidebilirsin fakat diğer mağaralarda başka azizler varsa rekabet ve hiyerarşi olacaktır. Birisi sizden daha fazla para öteki ise daha fazla erdem kazanmaya çalışıyor. Fark nedir? Bir yıldızın, bir tutam çimenin özel olma çabası yoktur. Her şey olduğu gibidir -neyse odur. Herhangi bir rekabet, kıyas, arzu ya da bir şey olmaya çalışma yoktur.

KURMACA; 

Mardin

Midyat-Merkez Ulu Cami

İkindi namazı sonrası cemaat dağılmış birkaç ihtiyarın dışında avluda kimse kalmamıştı. Eğik gelen güneş ışıklarıyla minarenin uzayan gölgesi şadırvanı karanlıkta bırakıyordu. Orta yaşlı, uzun zayıf bir adam avluya girip gölgede kalan şadırvanın taburelerinden birine oturdu. Gömleğinin kollarını kıvırdı. Musluğu açtı. Bolca aldığı suyu suratına vuruyor elleriyle ensesini ıslatıyordu. Serinledikten sonra yeleğinin cebinden çıkardığı tabakadan, sardığı bir dal sigarayı dudaklarının arasına aldı. Yeleğinin diğer cebinden çıkardığı çakmağıyla sigarayı tutuşturdu. Derin bir nefes çekti. Dumanı üflerken aklına oğlu Hasan geldi. “Birinci sınıfı bitirmesine az kaldı,” diye içinden geçirdi. İlk karne hediyesi olarak bisiklet seçmişti. Lise çağlarında ki ayakkabı boyacısı genç boya sandığını önüne koyup “Boyayalım abi,” dedi. Ayağını sandığın üzerine koyar koymaz boyacı fırçasına havada iki takla attırıp yakaladı. Hafiften türkü söyleyerek boyamaya başladı. “Bisikleti hallederim de sünnetin altından nasıl kalkarım,” diye kendi kendine konuşurken sigarasının esen rüzgârla nerdeyse bittiğini fark edip son bir nefes çekmek için filtreyi ağzına yapıştırdı. Kuvvetlice çekti. Yanındaki tabureye kilolu, terden polo yaka tişörtü göbeğine yapışmış bir adam oturup “Bilal yavaş çek boğulacaksın,” diyerek sırtına sertçe iki tokat yapıştırdı. Aldığı darbelerin ağırlığıyla öksürürken “Osman yapacağın şakaya da sana da… Tövbe tövbe cami avlusunda ağzımı bozduracak hergele,” deyip biten sigarayı yere attı. Osman arsızca gülüyor, avlu duvarının arkasında yürüyenler şadırvana doğru meraklı meraklı bakıyorlardı. Bilal “Senin şu Süryani rahip Barsaumo sikkeleri İstanbul’a taşıyacak adam arıyordu buldu mu?” deyip dolandırmadan konuya girdi. “Abi öbürünü uzat bu tamamdır,” diyen boyacı sandığa fırçayla vurdu. “Bekletme delikanlıyı uzatsana,” diyen Osman yanında getirdiği poşetten çıkardığı simitten bir parça ısırıp “Benimle konuşmak isteyişinin sebebini şimdi anladım. ‘Sikkeleri İstanbul’a taşı kap parayı yap sünneti,’ dediğimde ‘Abimden para alacağım. Gerek yok,’ deyip havanı basmıştın. Ne oldu Bilal! Güvendiğin dağlara kar yağdı değil mi!” diyerek pantolonuna düşen susamları silkeledi. Bilal’in gözleri boyanan ayakkabısında kulağı fırsat bulduğunda laf sokan arkadaşındaydı. “Adam haklı,” dedi kendi kendine. Abisi de bu yaz oğluna yapacağı sünnet düğününü bahane edip para veremeyeceğini söylemişti. Babalarından miras kalan iki bin baş büyük hayvandan bir tanesini bile çevirdiği dolaplarla kendisine vermediği gibi maddi yardımda da bulunmuyordu. Osman’ın “rahip Barsaumo sikkeleri götürmek için halen adam arıyor. Eminsen konuşayım. Götür şunları cebin para görsün,” dediğini duyuyor bir yandan tarihi eser kaçakçılığına alet olmayı, temiz geçmişine leke sürmeyi kendine yediremiyordu. Boyacı “Ayakkabıların boyandı. Şimdi cilaya başlayalım,” derken fırçasını sandığa vurup sağındaki ayağı alarak sandık bacağına yerleştirdi. Cilayı önce eliyle ayakkabının derisine güzelce yaydı. Çekmeceden çıkardığı kadife parçasıyla parlatmaya başladı.

Mardin Emniyet Müdürlüğü

Kaçakçılık ve organize suçlarla mücadele dairesinde yoğun bir mesai günü devam ediyordu. Mor Gabriel Manastırı’nda yapılan dinleme kayıtları incelenmiş sikke sevkiyatını organize eden rahip Barsaumo izine ulaşılmıştı. Rahip henüz harekete geçmemiş, memurlar rahibin iş birlikçisini tespit etmişlerdi. Sikkeler sevk edilirken aracın önü kesilip suçüstü yapılması planlanıyordu.    

Midyat-Merkez Ulu Cami

Cami şadırvanında ayakkabılar parlatılırken güvercinler de yerdeki susamları yiyordu. “Korkma kardeşim. Polise yakalanman bir yana gideceğin gün bir tek polis dahi görmeyeceksin. Sikkeleri İstanbul’da bekleyenler eli kolu uzun bir grupmuş. Son büyük Asur Kralı Asurbanipal Hristiyan olmadığını gizlemiş. Bu grupta Hristiyan değilmiş. Kralımız dedikleri adamın Asur geleneğine göre bastırdığı sikkeleri istiyorlarmış. Elleri açık insanlar. Ödemeyi alıp geleceksin,” diyen Osman arkadaşını ikna etmeye çalışırken yediği simidin poşetini top yapıp boyacıya “Al lazım olur,” deyip uzattı. Boyacı iş yaparken dikkatinin dağıtılmasından rahatsız oldu. “Bir şey demeyeyim ayıp olur,” diye içinden geçirip kaşını çatarak poşeti aldı. Bilal “Tamam, kabul ediyorum. Rahibe haber ver. İşi yapalım,” deyip Osman’a elini uzattı. Osman yüzünde büyük bir gülümsemeyle eli sıktı. “O zaman ben hemen kalkıp Manastıra gideyim. Araba ayarlarken sana da sahte kimlik ve ehliyet bulmalı,” diyerek yerinden fırladı. Hızlı adımlarla avludan çıkıp gözden kayboldu.                                               


VE SIRA SENDE; Boyacı parlatmayı bitirip “Ayakkabılar tamamdır,” diyerek sandığa iki kere vurdu. Bilal ayakkabılarına göz attı. Neredeyse kendini görecekti. Pantolon ceplerine ellerini soktu. İki lira buldu. “Eline sağlık delikanlı yanımda bu kadar var. Helal et,” deyip parayı uzatarak tabureden kalktı. Boyacı parayı almayıp “…” diyerek…



Varoluşun tekrarı yok. Tekrarsız olana hazır olmak için kurmacaya, MALZEMEDEN esinlenerek devam eder misin?  

Yorumlar