Antalya'ya dev yatırım! Dünya'da sadece bir tane var

ALINTI;  

Geçmişimiz, hayatımızı yönlendiriyor. Şu anda yaşamak, gerçekten canlı olmanın ve gerçekle uyum içinde olmanın tek yoludur. Anlayış, olan ile uyum içerisinde olmaktır. Uyum, anlayışın son noktasıdır.




KURMACA; 

Antalya-Muratpaşa

Kaleiçi’nin dar sokaklarında alışveriş dönüşü ufak molalar verip soluklanan ihtiyarların görülmesiyle havaların ısındığı anlaşılırdı. Eli kolu dolu, orta boylu, ilerleyen yaşıyla hafif kambur bir amca ısrarla “Reyhan Hanım kulağın mı duymuyor!” deyip ahşap kapıyı tıklatıyordu. Kapı gıcırdayarak açılırken “Fehmi Bey kulağım tıklatmayı duyuyor da nicedir senin kulağın gıcırdayan menteşeleri duymuyor,” diyen altmışlı yaşların sonunda ki teyze hışımla adamın elindeki poşetleri aldı. “Cumbadayım. Kahvemi getir,” diyerek üst kata çıkan adamın buyurganlığından rahatsız olan kadın ‘Ya sabır’ çekerek mutfağa geçti. Emekli itfaiye eri Fehmi Gümüş cumbada cam kenarına çektiği iskemlesinde karşı komşularının kanaryalarının şarkılarını dinleyerek kahvesini yudumlamayı severdi. “Pencerenin tek kanadını kapat. Hasta olup başımıza iş açacaksın,” diyerek tepsiyle gelen kadın bir fincan kahveyi sehpaya bıraktı. “Kadın ne diyeceksen de! Dikilme başımda mezar taşı gibi” diye atarlanan adam kahvenin köpüğünü keyifle yudumladı. Kadın “Bizim çocuğu senden önce polisler getirdi. Bana pek anlatmadı ama sanırım çek işlerine gene bulaştı,” dediğinde adam öfkeyle fazlaca aldığı sıcak kahveyle ağzını yaktı. “Eşek herif. Çocuk dediğin Fuat kırkına geldi. Karısı bile üç yıldan fazla dayanmadı,” deyip iskemlesinden fırlayan adam cumbada bir oyana bir bu yana hızlı hızlı yürüyordu. Oğlan hayırsız çıkmış Kaleiçi’nde bulaşmadığı esnaf kalmamıştı. Arkadaş tuttuğu üç beş haytayla asarız keseriz muhabbeti yapıyor karşılıksız çeklerin peşine düşüyorlardı. Başı belaya girdiğinde babası araya girer insanların gönüllerini alarak oğlunu mahkeme köşelerinden kurtarırdı. Taşlıkta olup bitene kulak kesilen Fuat babasının hoş görüsünün bitmek üzere olduğunu fark ediyordu. Babası elini üzerinden çekerse esnaf ensesinde boza pişirirdi. Üst başına çeki düzen verdi. Cesaretini toplayıp cumbaya çıktı. Oğlunu karşısında gören adam ateş püskürdü. Üzerine yürüyordu ki anne yüreği dayanmayan kadın araya girip babayı sakinleştirip koltuğa oturttu. Fuat tövbe üstüne tövbe etti. “Yıkıl karşımdan. Bir daha böyle haltlar yersen yüzüne bakmam. Bu son,” deyip oğlunu da yanına alarak kafasını gözünü kırdıkları ayakkabıcı Hüsrev’in dükkânına yollandılar.

Ankara-Emek Çankaya                  

Mavi projeler şirketinin yönetim ofisinde kutlama yapılıyordu. Bakan Lütfi Elvan’ın Antalya için dev projeleri açıkladığı lansmanda ilk kez görücüye çıkan yat limanı Antalya’nın simgesi olan portakal şeklinde tasarlanmıştı. İsmi de Altın Portakal olarak belirlenen proje beğenildi. Mavi projeler yönetim kurulu başkanı kabul edilen “Altın Portakal” isimli projenin ekip sorumlusunu eşiyle birlikte gidebilecekleri bir haftalık İtalya tatiliyle ödüllendirdi. Sorumluyu bir kişi ‘Cengiz Kılıç pazarlama bölümü sorumlusu’ hariç şirket çalışanları tebrik etmişti. Cengiz hırslı olduğu kadar açgözlü köşeyi bir an önce dönmek isteyen orta yaşına yaklaşmış bir yöneticiydi. Ofisin bir köşesine sinmiş önüne çektiği tabaktaki kurabiyeleri götürürken şakalaşan, eğlenen gruba habis hislerle bakıyordu. Pazarlama bölümünde hakkında evrak sahteciliğiyle ilgili söylenti çıkmış köşeye sıkışacağını anladığında pazarlama bölümünden proje bölümüne geçme isteğini proje müdürü Yakup’a dillendirmişti. Yakup hesabını kitabını iyi bilen çıkarlarını sonuna kadar koruyan ‘Bu saçları değirmende ağartmadık’ diyen eski kurtlardandı. Cengiz’in çevirdiği dolapların kulağına kadar gelmesi ‘Hayır’ demesi için yeterli olmuştu.

Şirket çalışanları zafer sarhoşluğu içindeyken Yakup Çınar’ın asistanı Figen müdürünün odasında arkasını topluyordu. Oraya baktı şuraya baktı laptopu bulamıyordu. Neredeydi! Masada kâğıt yığınları arasında kaybolmuş laptopu görünce topunu bulan çocuk kadar sevindi. Üniversite sonrası ilk işinde küçük şeylerden başarısız görünmek istemiyordu. Yakup mükemmeliyetçiydi. Kılı kırk yarardı. Laptop açık kalmıştı. Gözü açık kalan mail box’da gezinmeye başladı. Arka arkaya beş mail Dubai’ye gönderilmişti. Yazışmalar “Altın Portakal” yat limanı hakkındaydı. Bütün detaylar projenin Antalya-Muratpaşa’da nerede yapılacağına kadar yazıyordu. Yakup’un son gönderdiği mailde İsviçre’deki bir bankadaki hesabın numarası ve yatırılacak rakam yazıyordu. Tam tamına on milyon dolar! Figen okudukları karşısında küçük dilini yutacaktı. Üzerinde hissettiği büyük baskıyla eli ayağına dolandı. Sakarlık yaparak Yakup’un aile fotoğrafının olduğu resimliği düşürdü. Tuzla buz olan cam dağıldı. Aceleyle pantolonun cebinden çıkardığı flaş belleği laptopa taktı. Heyecanla, okuduğu mailleri belleğe yükledi. “İyi misin?” diyerek odaya giren Yakup’u karşısında gören Figen el çabukluğuyla flaş belleği cebine soktu. Eğilip cam kırıklarını toplamaya başladı. Yakup “Bırak şimdi onları. Gel de bir şeyler ye. Sonra toplarsın,” diyerek asistanını odadan çıkarttı.

Yüksek sesli müziğin ritminde kendini kaybedenler dans ediyorlardı. Renkli ışıklar duvarlarda geziyor insanlar birbirlerini duyabilmek için ağızlarının dibine kadar giriyorlardı. “Cengiz koçum, gözünü Rus abladan alamadın. Yenge görmesin,” diye alay eden adam birayı kafasına dikti. Cengiz proje bölümüne geçememenin verdiği sıkıntıyı dağıtmak için bara gelmiş genç sevgilisini evde unutmuştu. Proje bölümü paranın döndüğü asıl yerdi. Kabul edilen projenin malzeme satın alma işini de proje bölümü organize ediyordu. Pazarlama bölümünde maaş dışı ekstraların miktarı hem az hem de cebe indirmek zordu. Yaptığı evrak sahteciliğini örtbas etmesi neredeyse imkânsız hale gelmişti. Yanındaki arkadaşı kıvırtan Rus’a işaret etmiş göbeği açıkta ten rengi badi ve taytıyla süzüle süzüle gelen kadın Cengiz’i dansa kaldırmıştı. Alkolün etkisiyle kadının büyüsüne kapılan adam dertlerini bırakarak barın arkasındaki küçük odalara doğru yol tuttu.

Antalya-Muratpaşa

Yivli minareden yükselen ezan sesi oto kiralama dükkânının içine kadar geliyordu. “Oğlum Fuat duymuyor musun Ezan okunuyor? Kapat şu radyoyu iki dakika,” diyen Fehmi Bey yerel gazetede ki haberlere göz atıyordu. “Babanı üzme Fuat. Adamın başına talih kuşu kondu yat limanının tamamı neredeyse sizin arsaların üzerine yapılacak. Devlet baba kesenin ağzını açar,” diyen genç, zarları tavlaya yuvarladı. “Gözüne batmayayım diye çek olaylarından ayrıldım zaten. Ne demişler köprüyü geçene kadar ayıya…,” derken oğlunun zırvaladığını anlayan ihtiyar “Kerhanecilere bak hele,” deyip bastonunu kaldırarak “Kalkın bana çay söyleyin,” diyerek gençleri dükkandan kovaladı. “İş güç sahibi olsun istedik açtık oto kiralamayı ama nerde aklı fikri arsa parasını yemekte,” deyip kapı önüne çektiği tabureye oturdu. İyi giyimli düzgün Türkçe konuşan iki Arap selam vererek dükkâna girdiler. Fehmi Bey gelenlerin araç kiralamayacağını anladı. Müşteri profiline uymuyorlardı. Megafondan misafirlerine limonata söyledi. Sohbet hoş beşle başladı yat limanına geldi. Yabancılar ‘Dubai’den geldiklerini, arsalarına talip olduklarını, paranın sorun olmadığını, Antalya’ya yakışır yeni bir tatil köyü kurmak istediklerini’ limonatalarını içerken paylaştılar. Fehmi Bey “Arsa bana büyük babamdan miras kaldı. Kendisi kurutuluş savaşı gazisiydi. Arsaya devlette talip. Verdiğiniz para devletin verdiğinden çok yüksek. Ama ben devletimi bilirim,” diyerek misafirlerine kibarca yol verdi.           

Ankara-Emek Çankaya

Sevgilisinin gelmeyeceğini anlayan kadın tek başına akşam yemeğini yemiş sofrayı kaldırmıştı. Neredeyse sabah olacaktı. Ofiste yaşadığı gerilimin üzerine sevgilisinin vurdumduymazlığı tuz biber olmuştu. Yalnızken uyuyamıyordu. Laptopu açıp flaş belleği taktı. Kan çanağı olmuş gözleriyle müdürünün maillerini defalarca okuyor para karşılığında insanın ne kadar alçalabileceğini üzülerek görüyordu. Dubai’deki palmiyenin bir benzeri de Antalya’ya geliyordu. Türkiye’de eşi olmayan proje ile Antalya önemli bir cazibe merkezine daha kavuşacaktı. Bir adamın para şehveti onu Dubai’yi yöneten El Maktum ailesiyle kol kola girmeye kadar götürmüştü. Yat limanın yapılacağı yerin koordinatları verilmiş Dubai yönetimi araziyi satın almak için harekete geçmişti. Böylece “Altın Portakal” yat limanı Muratpaşa’ya yapılamayacak, Dubai’nin Palmiye adaları cazibe merkezi olma özelliğini koruyacaktı. Çalan zille beraber kadının gözleri satır aralarında gezinmekten kapıya doğru döndü. “Pislik, anahtarıyla açsın,” diyen kadın yerinden kımıldamadı. Umursamıyordu ama kapı açılmayınca merakı da artıyordu. Bir kapıya bir ekrana bakıyordu. “Şapşal Cengiz,” deyip yerden kalktı. Panduflarını giyip kapıya adımladı. Delikten baktı. Kimseyi göremedi. Zinciri takıp kapıyı açtı. Adam yerde sızmıştı. ‘Oflayarak’ hergeleyi içeri aldı. Zor bela yatağına yatırdı. Adam ‘Figen’ diye sayıklıyordu. Kadın söylene söylene acı kahve yapıp geldi. Güç bela kahveyi içen adam hafiften kendine geliyordu. Figen esneye esneye ofiste başından geçenleri, okuduğu mailleri, her şeyi Cengiz’e bir bir anlattı. Gözlerini açamayan adamın gözleri fal taşı gibi açıldı. Kadın yatağa sokulup derin bir uykuya daldığında adam yataktan fırladı. Soluğu laptopun başında alıp “Avucumun içindesin Yakup,” diyerek maillerin kopyalarını flaş belleğine yükledi.

Fesleğenlerine elini sürtüp mis kokuyu içine çeken Yakup ofis temizliğini bitirtmiş kırılan resimliğinin yerine aldığı yenisine aile fotoğrafını koymuştu. Karda yürümüş izini belli etmemişti. Koltuğuna rahatça kurulup adaçayından bir yudum alıp çayın zümrüt yeşili renginde Dubai’den hesabına yatacak milyonların hayalini kuruyordu. Araplar şimdiye kadar yeri almış olmalıydı. Yer alımı tamamlandığında para da hesabına yatacaktı. İnternet üzerinden hesabını kontrol etti. Hareket yoktu. Önemli kodlu bir mail hesabına düştü. Mailde ‘Antalya’daki yer sahibinin satışa yanaşmadığı, devletten daha yüksek para önermiş olsalar bile milliyetçi davrandığı’ yazıyordu. Yakup hiddetle ekranı kapatıp yerinden kalktı. Çankaya’yı tepeden gören ofisinin camından dışarıya bakıyor burnundan soluyordu. Cama yumruk atarken söyleniyordu. “Yakup Bey nasılsınız?” diyen sesi tanıdı. “Cengiz seninle uğraşamayacağım,” diyerek çık işareti yaptı. “On milyon para az değil,” diyen Cengiz masanın önündeki deri koltuğa kendini bıraktı. Yakup bozuntuya vermeden “Ne diyorsun!” deyip koltuğuna oturdu. Cengiz ‘mailleri bildiğini, kopyalarını getirdiğini, proje bölümüne geçme karşılığında mailleri kimsenin görmeyeceğinin garantisini vereceğini’ büyük bir savaşı kazanan komutan havasıyla anlattı. Yakup ister istemez anlaşma yaptı. Atama yazısını yazıp imzaladı. Yazıyı alan Cengiz “İşte budur,” deyip ofisten ayrıldı. Yakup telefonuna sarıldı. Rehbere birkaç defa göz attı. Numarayı buldu. “Kara Mahmut; Sana işim düştü. Benim asistan ve onun sevgilisi bana tuzak kurdular. Bozmak lazım. Yarın senin çocuklar baş belalarımı trafikte sıkıştırsınlar. Trafik kazasında her gün onlarca insan ölmüyor mu nasılsa!” derken bir yandan çantasını toparlıyordu. “Aklımdayken senin Antalya’da işlerini takip eden emekli emniyet müdürü tanıdığın vardı. Ona ulaş bakalım. Sana isim ve adres bilgileri göndereceğim. Bu adamın yerini satmaya ikna olması lazım. Halledersin biliyorum. Onun için seni aradım ya dostum. Merak etme ödemeni. Dediğim iki işi hakkıyla yap. Paranı cebinde bil,” diyerek telefonu kapatıp ofisten çıktı. 

Antalya-Muratpaşa

Fehmi Bey cumbada kanaryaların şarkılarını dinlerken kahvesini neredeyse bitirmişti. Kapının çaldığını duydu. Eşi kapıyı açtı. Konuşmalar kulağına geliyordu ama anlamıyordu. Ahşap merdivenlerden çıkan emekli emniyet müdürü arkadaşı Tevfik’ti. Kucaklaştılar. Fehmi arkadaşını karşısına oturttu. Eşinden dama tahtasını getirmesini istedi. İki arkadaş dama oynamayı severdi. Eskilerden yenilerden konuştular. Laf döndü dolaştı yat limanına geldi. Fehmi Dubai’den gelen taliplerden bahsetti. Tevfik ciddileşti. Kiraladığı arabaya bıraktığı uyuşturucu maddeleri söyledi. Araba şu anda oğlu ve arkadaşındaydı. Eğer Fehmi arsayı Dubaili yöneticilere satmazsa araba yolda durdurulacak yapılan aramada uyuşturucular ele geçirilecekti.

Ankara-Emek Çankaya

Yakup sipariş verdiği etli yaprak sarmasını afiyetle yemiş höşmerimi beklerken telefonu çaldı. “Mahmut çocuklar takipte kalsınlar. Senden önce emekli emniyetçi Tevfik’le görüştüm. Eve gelmiş. Benden haber bekleyin dedi. İhtiyar arsayı Dubaililere satarsa Figen’le Cengiz trafik canavarına kurban edilecek. Eğer satmazsa proje yapılacağı için başım belaya girmez. Mailleri emniyete verseler bile uydurma der sıyrılırım. Beklemeye devam. Kapatıyorum,” diyerek servis edilen höşmerime yumuldu.     

 Antalya-Muratpaşa

Tevfik satış anlaşmasını Fehmi’nin önüne koydu. Fehmi anlaşmayı kabul etti. Eşinden kalem getirmesini istedi.                                                                        


VE SIRA SENDE; Kadın kalemi alıp“…” diyerek…



Varoluşun tekrarı yok. Tekrarsız olana hazır olmak için kurmacaya, ALINTIDAN esinlenerek devam eder misin?  

Yorumlar