Adana’da patlama öncesi ne oldu?

MALZEME;  

Kendi rahatım, sevgi, para ve bir şeyleri yapma inisiyatifi için bu topluma veya aileye bağlı olursam psikolojik açıdan özgür olabilir miyim? Kuşkusuz psikolojik özgürlük ancak serbest düşünebildiğimde, başkalarının ne diyeceğinden korkmadığımda, doğru olanı gerçekten bulmak istediğimde varlık kazanır.




KURMACA; 

Adana-Seyhan

Cemal Gürsel Caddesi

Kebapçı havaların ısınmasıyla kaldırıma masaları koymuş müşterilerini ağırlıyordu. Öğlen zamanı boş masa bulmak zordu. Cadde üstü restoran doluydu. Masaların arasından garsonun yanına gelen orta yaşlı kısa kollu gömlekli adam “Boş masan var mı?” diye sordu. Garson “Yok,” diyecekteki öğrencilerin kalktığını gördü. Adamı masaya oturtup siparişini aldı. Mezeler servis edildi. Lavaşını koparmıştı ki telefonu çaldı. Pantolonun dar cebinden çıkartırken zorlandı. “Partinin çaycısına verdim. Şüphelenmedi. ‘Mısır Çarşısı esnafı gönderdi,’ dedim. Yarın sabah 10’a doğru ortalık karışacak,” diyen adam lavaşı yoğurtlu semizotuna bandırıp ağzına yuvarladı.

Tepebağ Mahallesi

Kan içindeki horozların etrafında toplanmış kalabalık dövüşü keyifle izliyor, horoz sahipleri horozlarının kazanmaları için dil döküyorlardı. Hayvanlar sıçrıyor, kabarıyor, kızarak ötüyor, birbirlerini gagalıyorlardı. Türk asili Prens, rakibi Pakistan asili Katili boynundan yakalayıp yere devirmişti. Hayvandan akan kanla ufak bir birikinti oluştu. Siyah tüylü vücudu hareket etmiyordu. Prens rakibinin cansız vücudunu bıraktı. “Beşhat, ‘Katil kazanır’ diyordun ne oldu’ Seninki yerde boylu boyunca yatıyor,” diyen adam alaycı gülüşlerle parasını almak için bahisçiye doğru yürüdü. Kazananlar bahisçinin etrafını çevirmişti. Kaybedenler sessizce metruk evden ayrılıyorlardı. Beşhat “Günlük yevmiye elimizden gitti. Çocuğun parası da hiç oldu,” deyip bahis kâğıdını yırtıp attı.             

İki lastik tekerlekli el arabasını ‘Bebekli Kilise’nin kaldırımına çekti. Eve dönüş yolunda dinlendiği son yerdi. Güneş batarken kilisenin gölgesi sokağı örtüyordu. Okul sonrası evden aldığı arabasıyla çöp topluyordu. Boyunu aşan beyaz çuvalı tıka basa kartonlarla doldurmuştu. Aşağı yukarı yüz kilo toplamıştı. Kilosunu yirmi kuruştan satıyordu. Yarın matematikten önemli bir sınavı vardı. Dinlenirken bir yandan test çözmeye çalışıyordu. Bu sınavdan alacağı not yüksek olursa takdir alabilecekti. Karşı kaldırımdaki büfede pişen mısırın kokusuyla ciğerlerini doldurduğunda açlıktan zil çalan karnını fark etti. Eve gittiğinde akşam yemeği yenmiş oluyor ekmekten başka payına bir şey kalmıyordu. Oturduğu taştan kalktı yolu hızlıca attığı adımlarla çabucak geçti. Soru bankası almak için para biriktiriyordu. “1 liradan bir şey olmaz,” diye düşündü. “Büyük bardak mısır. Nar ekşisi de olsun,” diyerek siparişini verdi.

Kabaran hesap okey masasındaki gençleri kara kara düşündürüyordu. Masanın balkonu bol olmuş gelen giden tosta gazoza doymuştu. “Tekin, durum nasıl? Biteyim mi?” diye soran arkadaşına “Tirvan kardeşim rahat ol. Bir tur daha bekle. Okeye dönüyorum. Şov yapacağız,” derken karşı ikiliden biri “Topaç Tekin sen dön bende okey atayım,” diyerek istekasını devirdi. Kazananlar çaylarının dibinde kalan son yudumları da içerek masadan kalktılar. Kaybedenlerin yüzünden düşen bin parçaydı. Tekin “Tirvan oyuna dalmışız saat kaç olmuş. Yarın sınav var,” deyip adisyonla kasaya yürüdü. Tirvan rahat bir tavırla “Babamın tamircisi olsaydı lise falan okumayı düşünmezdim. Enayi olma. Lisede sürünüp ne yapacaksın!” diyerek kasanın önünden adisyondan haberi yokmuşçasına geçip dışarı çıktı. Kapıda sigarasını yakıp Tekini bekledi. 

Düşük ışıklı ampulün aydınlattığı odada pijamalarının paçalarını sıyırmış adam “Dilan su ısıtmak bu kadar uzun mu sürer!” diyerek ayaklarını leğene koydu. Kadın elinde güğüm odaya girip leğenin yanına diz çöktü. Suyu yavaşça dökerken hışımla ayağını leğenden çeken adam “Ayağımı haşladın,” deyip topuğuyla kadına vurdu. Kadın havluyu kapıp adamın ayaklarını kurulamaya çalıştı. Adam öfkeyle çekyattan kalktı. Odada “Bütün gün tuğla taşı, kalasları indir kaldır…” diye söylenerek gezinmeye başladı. Kadın başına gelecekleri önlemek için “Beşhat gel otur. Suyu ılıtayım,” diyerek adamı sakinleştirmeye çalıyordu. Konu çocuklarının olmamasına oradan da karısının yetim öksüz yeğeni Kardo’ya gelmişti. “El âlemin çocuğunun boğazını da ben doyuruyorum,” deyip kapıya yumruk attı. Adam kısır olduğunu kabul etmiyor karısına kusur bulmaya devam ediyordu. Kadını, tülbendini eline dolayıp ayağa kaldırdı. Tokat atmak için gerindi. Kardo odaya dalıp “Bırak teyzemi,” deyip adamın elini havada tuttu. Adam hızlıca elini çekerek kurtardı. “Başlayacağım sana da yeğenine de. Bir huzur yok şu evde,” diyerek kapı arkasına astığı pantolonunu aldı. “Yarın sabah saat 10’a doğru Cemal Gürsel Caddesi'ndeki ayakkabıcı Peram’a uğra. Boş kutuları varmış,” deyip gömleğini sırtına geçirdi. Adam kapıyı çekip çıktı. Kadın “Kardo oğlum aç mısın? Erişte çorbası yaptım,” diyerek genci başından öpüp mutfağa yollandı. Kardo yorgun bedenini huzur içinde çekyata bırakamadı. Köşeye oturdu. Kenara koyduğu ellerinin üzerine başını yasladı. Yarın sabah sınavı vardı. Kutuları almazsa eniştesi teyzesini döver belki de öldürürdü. Kadın dumanı üzerinde bir tabak erişte çorbası getirdi. “Kardo, çorbanı iç. Yarın sınavın var. Erken yatarsın. Kaçtaydı sınav?” diye sorarak tepsiyi çocuğun dizlerine bıraktı. Çocuk isteksizce kaşığı tabağa daldırıp “Sınav saat 11 de. Kutuları almaya gidersem sınava yetişemem. Okulla ayakkabıcı zıt yönlerdeler. Sınava girmeyeceğim,” diyerek eriştelerle oymaya başladı. Kadın gece boyunca yeğenini ikna etmeye çalıştı. Alacağı iyi not liseye giriş puanını yükseltecekti. Çocuk teyzesiyle ilgili endişesini dile getirmedi. İkna olmuş gibi yapıp tepsiyi masaya bıraktı. “İyi geceler teyze,” deyip odasına geçti. Üstü başını değiştirip yatağına uzandı. Sınava girmeyince matematiğinin zayıf geleceğini ne takdir ne de teşekkür alamayacağını hesaplayıp derin bir soluk verdi. Puanı da düşecekti. Ellerini yastığının altına soktuğunda yırtığı fark etti. Doğrulup yastığı çevirdi. Biriktirdiği para yoktu.                                             
         
Perdesi çekilmemiş odada sokak lambasından gelen ışıklarla loş bir ortam oluşmuştu. Yatsı namazını bitiren adam seccadesini toplayıp sandalyeye bıraktı. Saatine bakıp “Geç oldu,” diyerek odadan çıktı. Eşi mutfaktan “Jîno, Allah kabul etsin,” diye seslendi. Adam “Tekin nerede kaldı?” diyecek oldu ki kapı çaldı. Kapıyı açtığında “Arkadaşlarla lafa dalmışız, ben yemek yedim. Beklemediniz değil mi?” diye soran oğlu içeri girdi. Çocuk salona geçip çantasını bir köşeye fırlattı. Televizyonun karşısına çöreklendi. Adam dayanamayıp “Oğlum yarın senin sınavın var. Çalıştın mı?” diye sordu. Çocuk elindeki kumandayla “Ne sınavı baba, bu sene öyle ya da böyle diploma alacağım. Seneye liseye gitmeyeceğim. Yanında çalışacağım,” diyerek kanal kanal geziniyordu. Adam yumdu gözünü açtı ağzını. Kendi çocukluğundan babasının okutmayışından bahsetti. Çocuğun bir kulağından giren öbüründen çıkıyordu. Adam çantadan fırlayıp yere dağılan soru bankalarını toparlarken oğlu “Baba o kitaplara gerek yok. Kalabalık yapıyorlar. Atacağım,” dediğinde kan beynine sıçradı. Bulaşık yıkarken konuşmalara kulak veren kadın tatsızlık çıkacağını anlayınca odaya girip “Bey balkona gel de sana bir kahve yapayım. Tekin sen de çantanı ali odana geç,” diyerek adamın koluna girip mutfağa götürdü.       

Teyzesi Kardo’yu uyandırıp kahvaltı masasına oturttu. Eniştesi uyanmamıştı. Birlikte kahvaltı yaptılar. Okul kıyafetlerini giydi böylece teyzesi sınava girmediğini anlamayacaktı. Çocuk evden çıkarken “Allah zihin açıklığı versin,” diyen kadın ufak bir harçlığı eline tutuşturdu. Tıkırtılara uyanan adam içeriden “10’da Peram’ı arayacağım. Kutuları almazsan kemiklerini kırarım,” diye seslendi. Kardo evden çıktıktan sonra Beşhat aceleyle “Geç kaldım. Bugün üç kamyon tuğla gelecek. Binanın iskeletleri de beşinci kata kadar yükselecek. Çok iş var,” deyip bir şey yemeden topukladı.       

Evin yanındaki odunluğa koyduğu iki lastik tekerlekli arabasına beyaz çuvalını yerleştirdi. Sıkıca bağladı. Okul kıyafetlerini çıkartıp poşete koydu. Odunluğun köşesindeki iş elbiselerini giyindi. Yavaşça arabayı odunluktan çıkarttı. Yola koyuldu. Önceliği Cemal Gürsel Caddesindeki Ayakkabıcı Peram’ın dükkânına uğramaya verdi. Dün cadde şenlikliydi. Partinin seçim bayrakları direkler arasına çekiliyordu. Acaba nasıl oldu diye merak etti. HDP’nin anlamını bir türlü hatırlamıyordu. ‘Halkın Dostluk Partisi, Halkların Doğruluk Partisi,’ derken arabanın dengesi bozuldu az daha devriliyordu. Bir tekerlek yolda duruyordu. “Eyvahlar olsun. Yandım,” deyip arabasını yolun kenarına çekerek geriye doğru koştu. Tekerleği aldı. Kötü kırılmış orta göbek dağılmıştı. Aklına yolunun üzerindeki araba tamircisi geldi. “Hızlı olursam saat 10’a gelmeden ayakkabıcıya yetişebilirim,” deyip kırık tekerleği çuvala atarak arabanın kollarını sıkıca kavradı. Gideceği yolu aklından geçirirken tabanları yağladı. Kıvrak manevralarla hızını düşürmeden arabaların, bisikletlerin yol sıkıştığında kaldırıma çıkıp yayaların arasından sıvışıyordu. Tamirci dükkânını açıp kapı önüne çektiği sandalyesinde oturmuş gazete okuyordu. O kadar hızlı gidiyordu ki yokuş aşağı duran dükkânın önünde durmak için kıç üstü oturup fren yaptı. Tamirci gazete üstünden bakarak olup biteni anlamaya çalıştı. “Amca lastik kırıldı. Yapar mısın?” diyen çocuk kırık tekerleği uzattı. “Geç otur bakalım delikanlı. Tekerleğini yaparken sana bir de çay söyleyeyim,” diyen adam megafondan bir çay söyleyip tamirhaneye girdi. “Tekerleğin işi kolaymış. Okula gitmiyor musun?” diye soran adam tamirhaneden çıkıp tekerliği takmak için yere eğildi. Çocuk bir yandan çayını içip bir yandan da “Adım Kardo,” deyip kendini tanıttıktan sonra ‘okulundan, eniştesinin biriktirdiği parasını çalışından, saat 10’a kadar yetişeceği ayakkabıcıdan, matematik sınavından, takdir beklerken getireceği zayıftan,’ bahsetti. Tamirci tekerliği onardı.


VE SIRA SENDE; “Teşekkür ederim amca. Kaç lira vereceğim?” diye soran çocuğa, adam “Az bekle bakalım Kardo. Söylemeyi unuttum. Benim adım da Jîno. Tanıştığıma memnun oldum. Sana vermek istediğim bir şeyler var,” diyerek tamir tezgâhının arkasından aldığı bir poşet dolusu kitabı “…” deyip…



Varoluşun tekrarı yok. Tekrarsız olana hazır olmak için kurmacaya, MALZEMEDEN esinlenerek devam eder misin?  

Yorumlar