“Kanlı ay tutulması”

Varoluş İçin Kurmacalar

“Kanlı ay tutulması”  

MALZEME;  

Yürü bire yalan dünya
Sana konan göçer bir gün
İnsan bir ekine misal
Seni eken biçer bir gün
Karacaoğlan






KURMACA; 

Güney Kore

Liman kenti Busan. Gözlem evi.
Teleskobun başında çalışan astronom, arkadaşına “Şef Hea-Jung’a haber verelim. Teleskoptan aldığımız görüntülerde bir tuhaflık var.” deyip mail attı. Gezegenlerin konumunu hesaplamaya aran veren şef maille gelen ayın görüntülerini inceledi. Gördükleri keyfini kaçırmaya yetti. Alelacele maili gönderen dış gözlem ekibinin yanına geldi. “Harekete geçmezsek kanlı ay tutulmasında büyük bir felakete tanıklık edeceğiz.” diyerek verilerin çıktısını aldı. Tüm astronomlar verileri masaya yatırıp defalarca üzerinden geçtiler. “Bunu size manyetik dalga yayılımı mı düşündürdü.” diyen şef yardımcısı umutsuzluğa kapıldı. Hea-Jung açık sözlüydü. Çekmecesinden çıkardığı kolonya şişesinden boş bir bardağa kolonya koydu. “Evet. Yayılacak manyetik dalga yanıcı bütün sıvılar için kıvılcım olacak.” diyerek çakmağıyla kolonyayı tutuşturdu. Astronomlar yanan kolonyanın renkli alevinde yaklaşan felaketi gördüler. 

Japon denizi. Sarı Martı tankeri.
Gemi mürettebatı uzun bir yolculuğun ardından karaya yanaşmanın sevincini kaptan köşkünde kutluyorlardı. Kaptan köşke geldi. Söyleyeceklerinin duyulması için gürültü patırtıyı yaptığı el işaretiyle sonlandırdı. “Sarı Martının değerli mürettebatı. Kanlı ay tutulması sebebiyle on beş gün boyunca Busan limanında demirleyeceğiz. Kimyasal yükümüz tehlikeli. Gel git dalgalarına yakalanmayı istemeyiz.” dedi. Mürettebattan bir adam “Kemal kaptan, elimize fırsat geçmişken dümen sistemini de elden geçiririz.” diyerek ihmal edilen işleri gündeme taşıdı. “Çarkçı başım Ali usta, iyi düşündün. Çarkçı Rıza’yla beraber dümen sistemini elden geçirirken elektrik tesisatına da göz atarsınız.” diyen Kaptan görev dağılımı yaptı. Angaryadan rahatsız olan Rıza “Ali usta durup dururken başımıza ne iş açtın. On beş gün yatacaktık. Şimdi yağın pasın içinde debelenip duracağız.” diye suratını astı.    

Liman kenti Busan.

İkinci el araba pazarı.
Üç katlı ikinci el araba pazarında, dolandırılan müşteri tozu dumana katıyordu. “Jung-Hee, hangi deliğe girersin gir, seni bulacağım. Bana attığın kazığı burnundan fitil fitil getireceğim.” diyen öfkeli adam aradığı adamı bulamayınca yazıhanenin altını üstüne getirdi. Komşu satıcılarca sakinleştirilen adam homurduna homurdana çekti gitti. Ortalık süt liman olunca “Çıkabilirsin. Adam ortalıkta yok.” diyen biri yazıhaneye girdi. Gizli odaya açılan kapıyı açtı. “Chung-Ho, koca adamın yaptıklarına bak. Ofisi dağıtmış. Sanki arabayı zorla sattım. Piyasa fiyatının altında arabayı alırken sesi çıkmıyordu. Biraz sorun çıkınca kırıp döküyor.” diyerek üstü başını düzelten pişmiş satıcı hiç bir şey olmamış gibi koltuğuna kuruldu. “Oturup yayılacağına buruları toparla. Ben de astronomla deneme sürüşü yapacağım.” Diyen Chung-Ho arabaların anahtarını askılıktan aldı. Jung-Hee “Astronom ne ola ki? Astronot olmasın o? Bu arada kasislerden geçerken hızı mutlaka düşür.” diyerek at yarışı kuponunu doldurmaya başladı. “Jung-Hee, astronom gözlem evinde şef olarak çalışıyor. Yıldızları inceliyorlar. Nasıl aydınlandın mı? Az önce çıkan adamın arabasının motoru düşmüştü. Başımızı belaya sokmaktan vaz geçmeyeceksin değil mi!” deyip yaşadıklarından ders almayan Jung-Hee’nin elinden at yarışı kuponunu alıp yırtarak suratına fırlattı.

Lokanta.
Ali usta ve Rıza yabancısı oldukları kenti kısa bir sürede tanıdılar. Elektrik tesisatı için malzeme alımı sonrası deniz ürünleriyle ünlü balık lokantasında soluklandılar. “Rıza, iki gündür ahtapot yiyorsun. Yakında kolların çıkacak. Hem söyle bakalım değirmenin suyu nereden geliyor?” diyen Ali usta ahtapot kollarıyla meraklı meraklı oynadı. Rıza “Ali usta, sen de tavuk yiyorsun ama gıdaklamıyorsun. Merak etme kol falan çıkmaz. Suya gelince… Gemide zar atmayı seven birkaç arkadaş buldum. Sağ olsunlar hesabımızı onlar ödüyor.” deyip hızlı hızlı kolları mideye indirdi. Rızanın umursamazlığından rahatsız olan Ali usta “Bugün hesabı ben ödeyeceğim. Alın teri olmayan paradan hayır gelmez.” diyerek adisyonu aldı. Rızayı beklemeden kasada hesabı ödeyerek lokantadan çıktı. Rıza, Ali ustanın atarlanmasını anlamadı. Ahtapotu yemeği bırakıp durakta bekleyen ustasının yanına geldi. “Ali usta, şuradan bir taksi çevirelim.” diyerek geçen taksinin birine işaret etti. Ali usta “Rıza, tüm paramı lokantada bıraktım. Taksi parası yok.” deyip boş pantolon ceplerini dışarı çıkardı. “Bende var.” diyen Rıza durduğu taksiye bindi. “Bekleme usta. Haydi, gel.” dedi. Ali usta oralı olmadı. “Sen taksiyle git. Ben yürüyeceğim.” diyerek kalabalığa karıştı. 

Gözlem evi.
Hea-Jung, kanlı ay tutulmasının bir felaket getireceğini amirlerine anlatmak için toplantı düzenledi. Toplantı odasında Müdür ve müdür yardımcısı şeflerini beklerken hop oturup hop kalkıyorlardı. “Astronomlarımızın şefi Hea-Jung kanlı ay tutulmasının olacağı günle ilgili oldukça karamsar.” diyen müdür yardımcısı hazırladığı kahveyi müdürüne uzattı. Ağzının tadı kaçan müdür bir umutla kahveyi alıp “Hea-Jung ve asılsız görüşleri canımı sıkıyor. Geçen sefer üzerimize meteor düşecek…” derken toplantı odasına şef geldi. “Ne deseniz haklısınız. Meteor düşmedi. Yanıldım. Ancak bu sefer başka. Kanlı ay tutulması olacağı gün Busan’a yoğun manyetik dalgalara çarpacak. Çarpmayla birlikte araçlardaki yakıt alev alacak. Dalgalar çarptığında eğer aracınızla yoldaysanız benzin deponuz patlayacak.” diyerek hazırladığı sunum dosyalarını amirlerine dağıttı. Müdür yardımcısı sunum dosyasını inceleyip “Tezini kabul edersek; Valiyle görüşüp o gün motorlu araç kullanımını yasaklamasını istememiz gerekecek.” deyip aldığı derin nefesi uzun uzun üfledi. “Hea-Jung, meteor tahmininde arkanda durdum. Senin yüzünden haftalarca gazetelerde manşet olduk. Lütfen şu zırvaları topla ve git.” diyen müdür dosyayı incelemeden kesip attı. 

Liman. Sarı Martı tankeri.
Kaptan, köşkünde seyir defterini inceliyordu. Yapılacak bakımları planlarken odasının kapısı hızlıca açıldı. “Kemal Kaptan, Faruk kendini kamarasına kapadı.” diyen aşçı korkudan bembeyaz kesilmişti. Aşçıyı sakinleştirmek için kaptan sesini yükseltip “Cemal açık konuş.” diyerek masasına vurdu. Aşçı kendisini toparladı. “Rıza’yla beraber barbut oynadık. Rıza, Faruk’un düğün için biriktirdiği tüm parasını aldı.” deyip terleyen alnını sildi. Kaptan “Gidip bakalım. Koca adamlarsınız çocuk gibi işler çeviriyorsunuz.” diyerek aşçıyla beraber köşkünden çıktı.  

İkinci el araba pazarı.
Yazıhanede arabaların fotoğraflarını web sayfasına yükleyen Jung-Hee “Chung-Ho, dün astronomla test sürüşünüz nasıl geçti? Motor düşmemiştir umarım.” diye şaka yaptı. Arkadaşının dediklerine kulak veremeyen Chung-Ho “Jung-Hee, adam kafamı karıştırdı. Arabayı beğendi ama almayacağını söyledi.” deyip oturdu. Anahtarları masaya bıraktı. “Yarın kanlı ay tutulması var. Herkes biraz tuhaf.” diyen Jung-Hee anahtarları askılığa astı. Chung-Ho “Gözlem evinde çalıştığını biliyorum. Tutulmayla ilgili birkaç soru sordum. Ağzını bıçak açmadı.” diyerek içine düşmüş kurtla yazıhaneden çıktı. Arkadaşının arkasından “Astronomu boş ver. Yarın arabayı gemicinin birine satacağız.” diye seslenen Jung-Hee kapıya kadar geldi. Arkadaşı geri dönmeyince ‘aman be sende’ tavrıyla geri döndü.    

Liman. Sarı Martı tankeri.
Güvertede martıları besleyen Ali ustanın yanına Rıza yanaştı. “Ali usta, yarın özel bir gün. Kanlı ay tutulması var.” diye laf atarak aralarındaki buzları eritmeye çalıştı. “Rıza, ceplerin şişmiş. Paraların sığmıyor. Kim bilir kaç gencin canını yaktın.” diyen Ali usta oralı olmadı. Rıza “Bu paralar bizi taksi derdinden kurtaracak. İkinci el araba alacağım.” diyerek söylenenleri duymazdan geldi. Paraları saymaya başladı.    

VE SIRA SENDE Ali usta, Rıza’nın paralarını alıp. “…”    

Gözlem evi.
Hea-Jung, müdür odasında “Dün test sürüşüm vardı. Satıcı ailesinden bahsetti. Bildiğim onca şeye rağmen tek kelime diyemedim. Yarın o adam ve binlercesi evine dönemeyecek efendim. Meteor olayıyla ilgili gözlem evini zora soktuğumu biliyorum.” diyerek deveye hendek atlatmaya çalıyordu. “Sus artık Hea-Jung. Gözlem evinden bana ne. Sen tüm kariyerimi yok ediyordun. O zamanda önümüze bir sürü hesap kitap koymuştun. Şimdi de koyuyorsun. Sevgi edebiyatı yaparak bir yere varabileceğini mi zannediyorsun. Seni kovmadan çık git. Gözüm görmesin seni.” diyen müdür kapıyı gösterdi.   

VE SIRA SENDE Hea-Jung, cebinden çıkardığı telefonu müdüre uzatıp. “…”  


Varoluşun tekrarı yok. Tekrarsız olana hazır olmak için kurmacaya, MALZEMEDEN esinlenerek devam eder misin?  

Yorumlar