Hz. İsa'nın kayıp mezarı bulundu mu?

MALZEME;  

Herkes politiktir. Gülüyorsun çünkü bunun getirisi vardır, belli bir şey söylüyorsun çünkü bu işleri kolaylaştırıyor. Eşine, "Seni seviyorum" diyorsun çünkü bu onun sessiz kalmasını sağlıyor. Eğer hissediyorsan, o zaman o gerçek bir güldür. Eğer sadece rol kesiyorsan onun aracılığıyla bir şeyler elde edeceğin içindir, o zaman o plastik bir güldür.


KURMACA; 

ABD. Maryland Üniversitesi.

Biyoloji Laboratuvarı.
Öğrenciler mikro dalga kapsülünü kontrol ediyorlardı. “ ‘DNMT’ enziminin X ışınlarıyla yapılandırılması tamamlanmak üzere,” diyen erkek öğrenci kapsülün vanasını kapattı. “Jason, yaptığını anlamayacağımı mı sandın? X ışını yerine radyasyon vermişsin,” diyerek arkadaşına çıkışan kız öğrenci vanayı açtı. Jason, “Michael, Bayan Nugent için deney çok önemli. Sonuçları kurula geçen hafta vermemiz gerekiyordu,” deyip kızı sakinleştirerek sandalyeye oturttu. Vanayı tekrar kapattı. Kafası karışan Michael, “Geciktiğimizi biliyorum. Ancak yanlış yoldan giderek doğru yere varamayız,” diyerek sandalyeden kalkıp kapsülün kontrol paneli önüne geldi. Vanayı açmanın yeterli olmayacağını düşünüp ‘İPTAL’ tuşuna bastı. Kapsülün durmak üzere olduğunu çıkan sesten anlayan Jason burnundan soluyarak Michael’ı kapsülün kenarına itip düşürdü. “Dişi fareye radyasyonla yapılandırdığımız enzimi verdiğimizde DNA değişimini gerçekleştireceğiz,” deyip kapsülden aşı şişesini çıkardı. Michael, “Jason, metodumuz X ışınlarını kullanmaktı. Olmuyorsa öğrenmemiz gereken mesaj; dişi farenin cinsiyetini değiştiremeyeceğimiz olmalıydı,” diyerek dikkat dağıtmaya çalışırken bir yandan da Jason’u etkisiz hale getirmek için malzeme bakıyordu. “Michael, enzim hazır. Aşıyı dişi fareye yapalım,” diyen Jason aşı şişesini sallayıp şırıngaya enzimi çekti. Masadan aldığı cam huniyi sallayarak, “Bayan Nugent gelmeden o aşıyı yapmayacağız,” diyen Michael, arkadaşının üzerine yürüdü. Jason, Michael’ın elini havada yakaladı. Huniyi alıp yere çarptı. Michael direndiyse de aldığı sert tokat darbesiyle başını masa kenarına vurup kendinden geçti. “Sen ve dogmaların burs almamı engelleyemeyeceksiniz,” diyen Jason, dişi fareye aşıyı yaptı.  

Dekanlık Ofisleri.
Bayan Nugent, klasik mobilyalarla döşenmiş dekan odasında deney takip heyetine yaptığı sunumla göz doldurdu. “Profesör Bridget Nugent, ‘DNMT’ enzim deneyinde ki başarınızla gözlerimizi kamaştırdınız,” diyen adam dağıtılan sunum dosyasını incelemeye başladı. Omuzlarından büyük bir yük kalkan kadın “Bay Smith, çabalarımız sonuç verdi. Dişi farelerin beyni, enjekte ettiğimiz ‘DNMT’ enzimiyle erkek beynine dönüştü. Enzimle dişi farelerin erkek fare gibi davranışlar sergilediğini saptadık. Ancak beklemediğimiz bir yan etkiyle karşılaştık. Dişi farelerin davranışları değişti. Enzim verilmemiş kontrol grubuna saldırıp hepsini vahşice parçaladılar,” diyerek projektörün yanındaki koltuğa oturdu. “Profesör Nugent, deney verileriniz yanınızda mı?” diyen adam yan etki üzerinde hiç durmadı. Heyetin tavırlarından işkillenen Profesör Nugent, “Yanımda… Kayıtları ısrarla istemenizi anlamıyorum,” deyip kaşla göz arasında web mailini açtı. Yeni bir mail hazırlamaya başladı. “Deney için gerekli fonu üniversite karşılamadı. Fonu aldığımız şirket kayıtları bekliyor,” deyip ayağa kalktı. Kadının olduğu tarafa doğru yürümeye başladı. “Finansörün bir şirket olduğunu söylememiştiniz. Amaçlarını bilmediğim bir şirkete deney kayıtlarını vereceğimi nasıl düşünürsünüz,” diyerek ofisten ayrılmak üzere evraklarını toplamaya başladı. Laptopunu kapatacakken “Siz deneyinizi yapmayı, şirkette sonuçları istiyordu. Bu bir alışveriş Profesör,” diyen Smith kadını bileğinden yakaladı. Sertçe çekerek bileğini kurtaran kadın “Benim satılık malım yok,” deyip hazırladığı maili gönderdi. ‘SİL’ düğmesine basıp hard diski sildi. Olan biteni anlayan heyet başkanı takım elbiseli adam yerinden ok gibi fırlayıp kadının karnına yumruk attı. İki büklüm dizlerinin üzerine çöken kadını, koltuk altından çıkardığı susturuculu silahıyla vurdu. “Her şey satılır Profesör,” diyerek laptopu aldı.

Kampüs.
Michael, Profesör Nugent’ın cenazesi sonrası kafeteryada Jason’ı bekliyordu. Üzüntüsünü dağıtmak için mail hesabına göz attı. Profesör Nugenttan gelen maili görünce şaşırdı. Beklemeden açtı. Okuduklarını aklı almıyordu. Deney verilerinin arkasında dönen dolapları birkaç cümleyle de olsa öğrendi. Mailin sonunda Profesör Nugent’ın uyarısından dehşete kapıldı. Profesör deney verilerinin onda olduğunu kimsenin bilmemesi gerektiğini üstüne basa basa vurgulamıştı. Sırtına dokunulmasıyla laptopunu kapatması bir oldu. “Seni korkuttuysam üzgünüm,” diyen Jason masaya oturdu. “Önemli değil,” diyen kız kahvesinden bir yudum alabildi. “Konuşmak istediğin konuyu yol boyu merak ettim,” deyip kızın bıraktığı kahve bardağından bir yudum da Jason aldı. “Kudüs Doğu Talpiotta İsa’nın aile kabrini araştıran bir arkeolog deneylerini yapacak laborant arıyordu. Yaşadıklarımdan yoruldum. Kafa dağıtmak için başvuru yaptım,” diyerek dolan gözlerini çantasından çıkardığı mendille sildi. “Michael, işi aldığına mutlu oldum. Senin için en iyisini istiyorum. Sıkıştığında beni arayabileceğini unutma,” diyen Jason, son bir defa Michael’e sarıldı.        

Kudüs. Doğu Talpiot.

Talpiot aile kabri.      
Kabir etrafındaki bodur ağaçların gölgesine kurulmuş çatırda günün yorgunluğunu atmak için ihtiyar bir adamla genç bir kız laflıyordu. “Michael, İsa’nın mezarında bulduklarımız nefes kesici… Kanıtlarımız İsa’nın evlenip çocuk sahibi olduğuna işaret ediyor,” diyen adam kemiklerden gözünü alamıyordu. Michael “Dr. Shimron, listelediğiniz yüzelli test tamamlandı. Raporlar hazır,” diyerek dosyayı adamın çantasına soktu. “Yahuda'nın kemiklerini bulduğumuz Jakobus-Ossuar kemik kutusunun sahte olup olmadığını tespit edebilecek misin?” diye sorup, çantadan çıkarttığı dosyanın sayfalarını çevirmeye başladı. Micahael “Kireç taşından yapılmış kutudaki kemikler İsa ve ailesine aitler. DNA taramalarını da tamamladım,” derken bir yandan da deney malzemelerini toparlıyordu. Dr. Shimron dosyayı bıraktı, kutudan kol kemiğini alıp “Bu kemikle İsa yeryüzüne inecek,” diyerek ayağa kalktı. Çadırın içinde belli belirsiz dualar mırıldanıyordu. Transa girdi. Kızın söylediklerini duymuyordu. Kemiği bir o yana bir bu yana çevirdi. “Dr. Shimron, kemikler ve kabrin gerçek olduğunu ispatladıktan sonra müzeye haber vereceğimizi sanıyordum,” diyen Michael adamı omuzlarından tutup sarstı. Transtan çıkan adam, “Michael, dünyanın halini görmüyor musun? İnsanlık Deccal’in tuzağına düşmüş. Acılar içinde kavruluyor,” diyerek malzeme sandığına oturdu. Elindeki kemiğe baka kaldı. “Kuru kemikle İsa’yı nasıl döndürmeyi planlıyorsunuz?” deyip Dr. Shimron önüne çömelen kız elini salladı. Ancak adamın gözleri kemikten ayrılmadı. Donuk bakıştan korkmaya başlayan kız kemiği hızlı bir hareketle aldı. “İş başvurunu neden kabul ettiğimi sanıyorsun?” diye soran adam gömleğinin cebinden kızın öz geçmişini çıkardı. Michael “ ‘DNMT’ enzim deneyinde olduğum için mi?” dediğinde nasıl bir düzenin içine dâhil edildiğini çözmeye başladı. Dr. Shimron “İsa’nın DNA’ sı elimizde değil mi?” diyerek laboratuvar malzemelerini hazırlamaya başladı. “Elimizde ama… DNA yı nakledileceğimiz konakçımız yok,” diyen kız işi yokuşa sürerek kaçmak için zaman kazanmaya çalışıyordu. Adam “İsa bana inecek Michael,” deyip kemik kutusunu sertçe araştırma masasına vurdu. Kız olup bitene daha fazla dayanamadı. Çadır içinde sağa sola dağılmış eşyalarını rast gele sırt çantasına doldururken “Nasıl bir saçmalığın içindeyim,” deyip söyleniyordu.

Zeytin Dağı Moteli.
Motelin otoparkında çalışır durumda siyah bir jeep bekliyordu. “Deccal’in doğumu yaklaştı Bay Smith.” diyen takım elbiseli adam, yol bilgisayarında Talpiot aile kabrine giden güzergâhı belirledi. “Profesör Nugent, deney verilerini Michael’e göndermiş,” deyip öfkeyle direksiyona vuran Smith’in haline içten içe gülen adam,  “Smith, DNA’yla ilgilendiğimiz gibi psikolojiyle de ilgileniyoruz. Dr. Shimron, Michael’in iş başvurusunu kabul ederek ona Maryland Üniversitesinden uzaklaşma fırsatı tanıdı,” der demez Smith “Böylece Profesör Nugent’ın deney verileri Michaelle birlikte tamda istediğimiz yere geldi,” diyerek büyük resmi gördü. Ancak resimde yerine oturmayan bir parça vardı. “Deccali, İsa’nın DNA sından nasıl oluşturacağız?” diye sorarak parçayı yerine oturtmak istedi. “Soruna cevabı Jason versin,” diyen takım elbiseli adam kapıyı açtı. “DNA’yı X ışınlarıyla değil radyasyon vererek yapılandıracağım. İsa’nın DNA’sı karşıtına yani Deccal’e dönüşecek ” deyip Jeep’e getirdiği mikro dalga kapsülünü ayarladı. Beklenen yolcunun gelmesiyle jeep Talpiot aile kabrine doğru yola çıktı.  
    
Talpiot aile kabri.     
Dr. Shimron ince eleyip sık dokuduğu planın suya düşmesini kabullenmeyerek “Hiçbir yere gidemezsin,” deyip çadır kapısında Michael’ı saçından yakaladı. Hızlıca çekip yere yuvarladı. Kız üzerine çullanmak üzere olan adamın karnına tekme attı. “Dr. Shimron, sizin için hiçbir şey yapmayacağım,” diyerek burnunu üzerine kocaman bir yumruk patlattı. Adam yediği yumrukla sersemledi. Kız, fırsat bu fırsat deyip sırt çantasını kaptı. İsa’nın kemiğini aldığı gibi çadırdan fırladı fırlamasına ama içeri giren Smith’e çarpıp düştü. Takım elbiseli adam “Shimron, kıza ihtiyacımız kalmadı,” diyerek kemiği aldı. Michael, gözlerine inanamadı. Takım elbiselinin arkasından çadırın deri kapısını açıp içeri giren kişi Jason’du. “Jason, nasıl bir sapıklığın içinde olduğunu bilmiyorsun,” diyerek mikro dalga kapsülüne DNA ayrıştırıcısını bağlayıp çalıştıran arkadaşını vazgeçirmeye çalıştı. Takım elbiseli adam Michael’ın sırt çantasından aldığı laptopu Jason’a verdi. Deney verilerini gözlerini ekrandan ayırmadan süzen Jason “Biliyorum. Burslarıyla okuduğum tarikatın üyesiyim. Bugün İsa, Deccalı öldürmek için aramıza gelecek,” diyerek ayrıştırıcının kapağını açıp Dr. Shimron’dan kemiği istedi. Jason’un baş koyduğu yolundan dönmeyeceğini anlayan Michael, son bir umutla yüzünü Dr. Shimron döndü. “Fare deneyinde ortaya çıkan yan etkiyi ıslah edemedik. Dr. Shimron, kemiği lütfen ortadan kaldırın,” dediyse de adam kemiği Jason’a uzattı. Takım elbiseli adam, Smith’e kızı göstererek sessizce “İşini bitir,” dedi. Smith kızı belinden sarıp zorla dışarı çıkartıyordu.    

VE SIRA SENDE Michael, son bir umutla çadırın kapısına yapıştı. Doktora bakarak “ … “


Varoluşun tekrarı yok. Tekrarsız olana hazır olmak için kurmacaya, MALZEMEDEN esinlenerek devam eder misin?  

Yorumlar